Sol kesimin çoğu Osmanlı tarihini ret eder. Hâlbuki zirai eğitim ve öğretim 10 Ocak, 1846 da İstanbul, Yeşilköy Ayamama Çiftliğinde Mekteb-i Zirai Şahane mektebinde başladı. Buna ne demeli.
Son yılların küresel değerlerine göre tarım ve gıda ürünlerinin payı, toplamda 85 trilyon dolar olan GSMH nın % 3 üne eşdeğer, diğer bir ifadeyle 2.5 trilyon dolardır. Küresel mal ticareti içinde ki payı da oransal olarak daha yüksek (% 8.7 ile 1.6 trilyon dolar) olarak görülmektedir. Her ülkenin kendine has politikaları ve kendine yetme çabalarına rağmen görülen bu yüksek ticaret hacmi, hem sektörde ki küreselleşmenin, hem de bağımlılığın ifadesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Dersimiz ziraat, konumuz üretim olunca, iş dönüp dolaşıp yeterli üretime gelip dayanıyor. Üretim tüm dünyanın meselesi. Ülkeler potansiyelleri çerçevesinde önce iç tüketimleri, sonra ihracat için üretim yaparlar. İhtiyacını kullanır, fazlasını da satar. Ticaret de böyle doğmuştur.
Türkiye tarımsal üretimde dünyada ilk 10 da, Avrupa da 1 veya 2 sıradadır. Bunca olumsuzluklara rağmen tarımımız 2019 değerlerine göre 5-6 milyar dolar artı vermiştir.
ZMU, Zirai öğretim 175. Yıldönümünde de yaptı yapacağını. Yukarıda belirlenen değerlere rağmen bir sürü yalan ve oynamalarla kafa karıştırmaya devam ediyor. Bu haliyle ZMO ziraat ve ziraatçı yerine, ortaya koyduğu ideoloji ve uydurduğu değerlerle kimin sözcüsüdür sorulmalıdır.
Aklı başında ziraatçılar; ziraatın (üretimin), gıdanın, tüm tarımsal unsurların, toprağın, suyun, israfın, sisteminin sözcüsü olmalıdır. Bu sözcülüğü yaparken de her zaman ve her zeminde doğru bilgileri söylemeli, muhalefet ederken de meselelere çözüm getirici fikirler ortaya koymalıdır. Mesnetsiz ve sırf siyasi yandaşlıklarla yapılan yorumlar ziraata, ziraatçı ve ülkeye zarar vermektedir.
Pandemi istenmez ama bu süreç aslında ziraatın toparlanma dönemi olması ile de sektörümüze oldukça önemli bir saygınlık kazandırmıştır denebilir. Lisesi-öğretmeni, Üniversitesi-akademisyeni, devleti-bürokratı, çiftçisi-tüccarı, pazarcısı-kabzımalı ile SEKTÖR, yapamadığını Pandemi tek başına hem de fazlasıyla yapmış, adeta TAM DA TARIM ZAMANI dedirtmiştir.
Öncesinde tarıma “ot-çöp den ibaret değil mi” diyenlere; zenginine, iş adamına, tüccarına; yiyicisi, aracısı-daracısına ZİRAATSIZ bir hayat hatta sağlık; daha da ötesinde devlet, vatan, güvenlik, özgürlük olamayacağını yeniden hatırlatmıştır.
Bu sene Pandemi, ardından kuraklık beklentisi insanı yeniden düşünceye sevk etmiştir. Ya kuraklık devam eder, üretimde düşüşler söz konusu olursa, yine siyasi otoritesinden (Devletten) en alttaki vatandaşına kadar gıda arzı ile ilgili korkuları yaşatmaya başlamıştır bile.
Biz ziraatçılar üretim için “ÜSTÜ AÇIK PAZAR, HER ŞEYİ KONTROL ETME GÜCÜMÜZ YOK” deriz ya, bu sene de böyle olacak gibi. Bundan şikâyet edip duracak değiliz elbette. Yapılması gerekenler vardır.
Öncelikle israfa mani olunması esas vazifemiz olmalıdır. Üretilen gıdanın 1/3 ünün israf edildiği ile ilgili bir sürü araştırma var. Bu yabana atılır bir miktar olmadığı gibi seneye de ne olacağının bilinmemesini hatırlatma bakımından da büyük önem arz etmektedir. Ziraatçılara düşen en büyük vazife de bu hatırlatmaların ülkeye ve halkımıza etkisini aktarmak olmalıdır.
Konumuz zirai eğitim ve öğretim olduğu için de akademisyen, bürokrat ve diğer meslek erbabına düşen üretimsiz eğitim ve öğretimin olmayacağıdır. Ya da kuru tarıma yönelik eğitim ve üretim modellemelerinin yoğunlukla gündem almasının tartışılmasıdır.
Açıkçası ziraat sadece bu işi meslek edinmişlerin işi değil, resmi otorite, devletin diğer kurumları, üretici ve temsilcileri ve tüketiciler; yani tüm dünya toplumun ortak meselesidir. Zirai eğitim ve öğretimciler düşen bu anlayışı yaygınlaştırarak ortak bir anlayışa yönlendirmek olmalıdır. Ziraat eğitimi almak isteyen de isteyerek ve bilerek üniversiteye gelmelidir.
Ziraatın 175. ci yılı tüm ziraat camiasına hayırlı olsun, kuraklık da bir an evvel bitsin dualarımızla.