Almanya Türkiye’yi dinliyormuş. Amerika da dinliyormuş. Sayın Cumhur Başkanı, paralel yapı da dinlemiş ve bizim gizli bilgilerimizi dünyaya servis etmiş diyor. Oldu olacak, yayına verelim, sır olmaktan çıksın. Hiç olmazsa bu sayede kendi halkımız da öğrenmiş olur.
Biz de Almanya’yı, Amerika’yı dinliyor muyuz acaba? Teknolojimiz buna yetiyor mu, bunu ne ölçüde yapabiliyoruz, bunları halkımız bilmiyor. Halkımız, Kürecikte, incirlikte neler döndüğünü de bilmiyor. Ülkemizde faaliyet gösteren Alman, Amerikan, Yahudi ve sair yabancı ülke derneklerinin, yardım gönüllülerinin, basın-yayın temsilciliklerinin ve çalışanlarının, süslü ambalajlar içinde ve amaçları dışında ne tür faaliyetler yürüttüğünü de bilmiyor halkımız. Devletimizin dahi bunları ne ölçüde bildiğini ve izlediğini de halkımız bilmiyor ve merak edip bizlere soruyor.
Böcekti, köstebekti derken, kamu kurumlarının gizli bilgileri basına epeyce sızıyor. Biraz da bu yabancılar konusunda devletimiz bizzat kendisi bilgi verse veya sızdırsa da, ne olup bittiğini halkımız da öğrense olmaz mı? Mademki bizim gizli bilgilerimizi yabancılar dinliyor ve biliyormuş, yabancıların bile bildiğini Türk halkından gizlemenin anlamı var mı? Hiç değilse kendi ülkemizde yürütülen zararlı faaliyetleri bilme hakkımız da mı yok? Bunları “Dış mihrakların bir oyunu” gibi, muamma sözlerle öğrenmeye hala devam mı edeceğiz?
Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde, çok sayıda İngiliz Kolejinin daha düne kadar, uzun yıllardır faaliyet gösterdiğini ben bile yakın bir zamanda öğrendim. Bunlar kapandıktan yıllar sonra, iş işten geçtikten, Güneydoğu Bölgemizde birçok vatandaşlarımız kandırılıp, şirazeden çıkarıldıktan sonra bunları öğrenmiş olmamızın neye, ne faydası var?
Yabancıların, Güneydoğu Bölgemizdeki bölücü faaliyetleri, Şeyh Said isyanıyla iyice ortaya çıkmıştı. Güneydoğuyu, hassas bir bölge olduğunu bile bile sürgün yeri yapmamızı kim sağladı? PKK niçin Marksist- Leninist acaba? Yetmişli-seksenli yıllarda, iktidarı elinde tutan partilerin sürgün ettiği aşırı solcu memur ve öğretmenlerle Ruslar yapmış olabilir mi?
İstihbarat kurumumuzun maaşını yıllarca Amerika’nın ödediğini, yine iş işten geçtikten sonra öğrenmiş olmak, aklımızı başımız getirdi mi acaba? Fransa Cumhurbaşkanının eşi, Bayan Mitterand bugün yine gelse, doğrudan Güneydoğuya geçip, yine serbestçe oradaki halkımızı kışkırtabilecek mi acaba? Biz, Fransa’da teröre kurban giden 17 kişi için üzülüyor ve terörü lanetliyoruz. İnşallah Fransa’nın bu günkü yöneticileri de bizim PKK ve Ermeni terörüne kurban verdiğimiz otuz bin kişi için üzülüyordur. Eskilerin birçoğu bizim yangına benzin taşıyordu da.
Şu anda çözüm sürecinin içeriğini bilmiyoruz. Sonunda bu konu halka açıklanacak ve halka sorulacak mı bilmiyoruz. Bu gizli- kapaklı görüşmelerin, gelecekte daha kötü sonuçları ortaya çıkmayacağını kim garanti edecek? Halk bu gibi konuları nasıl denetleyecek? Yazın seçim var, tarihten almış olmamız gereken dersler (aldıysak şayet) günümüze ne kadar ve ne şekilde yansıtılıyor? Halk bundan nasıl emin olacak, değerlendirmeyi neye göre yapacak?
Seçtiklerine gözü kapalı güvenecek deniyorsa, artık biz yokuz. Bölücülük birden ortaya çıkmadı ve onu karanlık dış mihraklar tezgahladı. Biz o günlerin hükümetlerine de güveniyorduk ama bölücülüğe zemin hazırlanırken onlar uyudular. Şimdi de yöneticilerimizin başka bir uykuda olmadığını nasıl bileceğiz? Sayın Demirel, “ 6-7 ev olan mezralarda okul mu olur?” diyordu. Görünürde haklıydı ama kendisinden beklenen, “Köyünüzde okullar başlayınca hepiniz mezralarınızdan köyünüze döneceksiniz” emrini de bir türlü vermiyordu!
Bu yüzden o bölgelerimizdeki çocuklarımıza yurttaşlık bilinci, vatan, bayrak ve tarih şuuru verecek bir eğitim de inatla verilmiyordu. Gerçi, böyle bir eğitimi verecek olanların da birçoğu oralara sürgün edilenlerdi ve o kafada değillerdi. Sanki bütün bunlar, bu günkü teröre zemin hazırlamak için, özel olarak planlanmıştı. Bütün bunların meyvesi bayrak yakan, kendini T.C. vatandaşı hissetmeyen, devlet-millet düşmanı bir nesil oldu şimdi.
ABD. Körfez harekatı sırasında anlaştığı, T.C. vatandaşı basın danışmanlarına yıllardır ne danışıyor acaba? Bütün bu soruları sormakla belki de yılan ocağına çomak sokuyoruz ama bunun hiç önemi yok. Biz, millet olarak da zaten tarih boyunca hep bıçağın sırtında, yılan ocağının yanı başındaydık, ne fark eder! Atalar, “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!” demişler. Bütün bunların bilincinde olan ve cesaretle mücadele eden, değerli devlet adamlarımız da var çok şükür. Onlara selam olsun. Allah’a emanet olunuz.