Selçuklu Teknik Lisede Rehber Öğretmen, Yazar ve Şair Abdülkadir Yaylacık hocadan filizlenen bir fikirle “Zor Zamanda Konuşmak” başlığı altında bir seminer silsilesi başladı. Son seminerde merhum Fuat Sezgin hocayla Sefer Turan’ın yaptığı söyleşi çerçevesinde şekillenen ‘Bilim Tarihi Sohbetleri’ kitabı hakkında bendeniz de bir iki kelâm ettim. Her türden ve düzeyden mazeretin arkasına sığındığımız, vasatın taç kuşandığı bir dönemde Sezgin’in çalışma ilke ve prensipleri bir can simidi hüviyetinde; tabi ilgilisine, kıymetini bilene...
Fuat Sezgin’in hayatındaki dönem noktalarından biri hocası Helmut Ritter’le çalışmasıdır. Talebelerin kaçtığı, oldukça sıkı ve katı çalışma ilkelerine sahip Ritter’in derslerine talip olan Sezgin’in, hocasının kaç saat çalıştığına dair cevap üzerine söylediği “günde 12-13 saat çalışarak bilgin olamazsın” ikazı, Sezgin’in aklına kazınan ilk direktiftir. Nitekim ilerleyen yaşına rağmen 17-18 saat çalıştığını kendisi de ifade etmektedir kitapta. İkincisi de dil öğrenmenin zarureti üzerinedir ki Fuat Sezgin 27 dil öğrenmiştir.
Söz konusu kitapta daha detaylı tafsilat içeren çalışmaların sahibi böylesine çalışkan ve başarılı bir insanın ülkemizde karşı karşıya kaldığı tavır ise darbe dönemindeki meşhur 147’likler arasında yer almaktır. Belki de bu hamle Sezgin’in lehine bir sürecin kapılarını aralayacaktır. Almanya’ya gitmek zorunda kalan Fuat Sezgin’e ilim çevreleri kendilerinde ders vermesi ve araştırmalar yapması için davette bulunur. İki ayrı üniversitede dersler veren, İstanbul’da Gülhane içindeki İslâm Bilim Tarihi Müzesinin ilk nişanesi İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'ni kuran Sezgin’in zamanın geçip gittiğini ve değerini imleyen satırlar, meselâ kırk yıl kaldığı Almanya’da çalışmalar yaptığı sokağı dahi gezmeyi bile vakit kaybı görerek gezmemesi üzerinde kafa yorulası anekdotlardır.
İlgili bölümde altını çizdiğim şu satırlar oldukça üzücü, bir o kadar da düşündürücü; “Maalesef Türklerde Batı dillerine yani dil öğrenmeye karşı bir kompleks var. Düğünler çok vakit kaybettiriyor, zaman mefhumu yok. Türklerin gramer bilgileri yok, o yüzden dili öğrenemiyorlar, bazen iyi konuşuyorlar fakat yazamıyorlar. Bu bizim milletimizin önemli problemlerinden biridir. (…) Müslümanlar bugün hayatlarını uçaklarda, trenlerde, otomobillerde gezmekle geçiriyorlar. Oysa onların, düşünmeleri ve düşünüp fikirlerini geliştirmeleri gerekir. Biraz feragat etmesini bilmek lazım, buna ek olarak bir şey daha söyleyeyim: Ben bu kitapları yazarken bazen yorulduğum oluyor masa başında. Ara sıra biraz dinlenmek istiyorum. Sonra hemen aklıma şu geliyor: Vakit geçiyor vakit! Zaman geçiyor! "Kendine nasıl zaman tanıyabilirsin!" diye kendime kızarım. Sonra hemen dinlenmeyi bırakır, kendimi yazmaya zorlarım. Yani okuyan, yazan, düşünen bir millet olmalıyız. Bu işler de asla dilsiz olmaz. Bizim Türklerde dile karşı bir korku var, bu korkuyu yıkmak lazım. O da tabii dilbilgisi bilmemekten kaynaklanıyor.”
Fuat Sezgin’in kalibresini hocası Ritter’in hocası Bruckelman’ın ‘Arap Edebiyatı Tarihi’ne karşılık kendisinin 60 ülkedeki kütüphaneleri gezerek kaleme aldığı göz nuru ‘İslâm Bilim Tarihi’ adlı hacimli çalışması ilim çevrelerince çok daha başarılı bulunmasını örnek verebiliriz. Yani hocayı aşmaktan öte hocasının hocasını aşan bir ‘kıymet’le karşı karşıyayız.
NEDEN İSLÂM BİLİM TARİHİ?
Fuat Sezgin’in ana çalışma alanı olarak İslâm Bilim Tarihi’ni seçmesinin temel nedeni, Müslümanların çalışmalarının ve pek çok bilim dalında öncü oluşlarının Batıda hatta kendi ülkemizde dahi yeterince bilinmemesidir. Bu durumun yol açtığı en vahim hâl Batıya karşı bitmez tükenmez bir aşağılık kompleksine kapılmaktır hocaya göre. Dolayısıyla kendi alimlerini ve medeniyetini tanıdıkça kişi milletinin değerini anlayacak ve bu aşağılık kompleksinin hakkından gelecektir. Ne ulvî ve mukaddes bir çaba, kutlu yol değil mi?
Bu müstesna ömrün kitabının yani ‘Bilim Tarihi Sohbetleri’nin sacayaklarından en mühimi belki de gencinden yaşlısına her Müslümana, Türk insanına tavsiyeler. Öeneklendirelim bunu, kitaptan cümlelerle: Hoca gibi çalışmanın, ülkesine hizmet edebilmenin yolunun üç merhalesinin ilki dünyanın nimetlerinden feragat edebilmekten geçiyor hocaya göre ki Rahmetli Fuat Sezgin Hoca Sefer Turan’ın bu minvaldeki sorusuna şu cevabı veriyor; ‘belki daha iyi şartlarda yaşayabilirdim, ama otuz yıldan beri evden çıkarken çantama sadece küçük bir ekmek parçası koyarak gidiyorum enstitüme. Enstitüye geldiğimde dolabımdan ufak bir peynir parçası veya bir yağsız reçel çıkarır, onunla öğle yemeğini hallederim. Yani 10 dakikayı geçmiyor benim öğle yemeğim’ Kutlu yolun ikinci durağı ise 'sabrun cemil’ yani 'Tatlı sabır Sezgin’e göre; "Allah korkusu"nu, ''Allah'ın bütün hareketlerimizi kontrol altında tuttuğunu bilme şuurunu tavsiye eder ve son olarak "masa başında oturmamızı ve okumamızı öğütler, tabi aklımız başka yerde olmadan.
Fuat Sezgin hocayı ve mukaddes çalışmalarını tek bir yazıya sığdırmak elbette ki beyhude bir gayret. Onu tanıdıkça, halen dilimize tam mânâsıyla çevrilmemiş eserlerinden haberdar oldukça kendinizi, hayatın anlamını, İslâmın ve milletimizin ne denli büyük bir yüceliğe sahip olduğunu düşüneceksiniz ve dahi zamanın ne denli önemli bir kıymet olduğunu ve akıp gittiğini iliklerinize kadar hissedeceksiniz. O halde titreyelim, kendimize gelelim ve harekete geçelim aziz okur!..