Bu yazı yazıldığı esnada son olarak Türkmenlerin yoğunluklu yaşadığı şehirlerden olan Telafer de Türkiye Cumhuriyeti tarafından terör örgütleri listesine alınan malum örgüt tarafından ele geçirildi. Güneyde, Suriye ve Irak sınırındaki olağanüstü hareketlilik endişe verici boyutlara ulaşmasına rağmen tedirgin zihinlerin ürettiği sorulara cevaplar bulunmuş değil. Medya saldırgan siyaset dilinin provakasyonu altında meseleye yaklaştığı için basın organları da kamuoyunda millî, bütünlükçü bir tavrın gelişmesine yardımcı olamıyor.
Hoş, böyle bir tavrın gelişebilmesinde bütün mesuliyet medyanın sırtında da değildir. Kamuoyunun gerçekleri öğrenmeyi istemesi de, anlama yükümlülüğü de bu işin bir parçası sayılmalıdır. Eğer kamuoyu, Türkiye’nin sınırlarının hemen gerisindeki hadiselerin hakikatine ciddiyetle eğilseydi, böyle bir beklenti içerisine girseydi, herhalde medya, altı gün sonrasını görmekten aciz, ferasetsiz Orta Doğu uzmanlarından uzak dururdu.
Yaklaşık bir sene evvel sohbet hâlindeyken hükûmetin dış politikasına dair Suriye’den hareketle bir şeyler söylemek istemiştim. Fakat konjonktüre duyulan iman gereği bu pek mümkün olmamıştı. Kusturica’nın Underground’unda şöyle bir ifade yer alır: “Kardeş kardeşi öldürmedikçe savaş savaş olmuyor.” Gördüğüm buydu benim orada. Öldürdüğünün kalbini yerinden söküp yiyecek kadar insanlığına karşı düşmanlaşmış kardeşlerin savaşı...
Şiarını koruyabilmenin hiçbir ölçütün kalmadığı zamanlarda hayli müşkil olduğunun farkındaydım. Şiar kaybedilmişse miyar yerin de kalır mı? O da yitip gidiyor işte. Zor zamanda ateşindir sözcükler. Dilden kurtulduğunda isabet edeni berbat eder, kurtulamadığındaysa hançereyi...
“Çarpık bir mücadele ahlakı” sarmıştır her yanımızı İsmet Özelin tabiriyle. Bu hâldeyken dosdoğruluk, bir istikamet tutturmak zordur. Dönüp gelip bizi vurmasındansa boğması pahasına sözcükleri yutmaktan yana kullanırız tercihimizi. İsabet duygusu iyice zayıflamış, cesaretimiz kötürümleşmiş, muhatap kalmamıştır. Bir yerde insan şunu da düşünüyor: bunca kirletilmiş sözcüklerin, değersizleştirilmiş ve hakikatinden kopartılmış kelamın muhatabı kim? O sözlere layık olanlar mı? Peygamber, şöyle diyor: İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz! Bu nebevi salık, herkesin her şeyi bildiği çağımızda bir yasaya dönüştürebilir bence. Akletmeyenlere akılsız sözcükler söylenir. Hakikatten kaçanlara hakikatsiz sözler edilir. Derdi olanlara söylenecek olan ise dertten gayrısı değildir.
Zor zamanda konuşmanın yükü ağırdır. Benim harcım değil, ben susarım.