Kalmadı, geldi gelecek, geliyor, derken bitti gitti…
Hem on bir ayın sultanı, rahmet ve bereket iklimi olan Ramazan ayından hem de Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren yerel seçimlerden bahsediyorum…
Hayat akıp gidiyor, yaşanması gerekenler de yaşanıyor… Amma büyük kaygılar taşıyarak, amma kaygısızca…
Dünü dünde bırakıp bugün yeni şeyler söylemenin, yarına yönelik altyapı hazırlamanın ve geleceğin en iyi şekilde imarı için çaba harcamanın vakti çoktan geldi…
Dünde kalırsak ne bugünü yaşayabilir ne de yarına umutla bakabiliriz.
Evet ülke olarak tüm dünya ile paralel ölçekte belki de dünya ekonomisinin ülkemizdeki etkilerini de ilave ettiğimizde daha derinden hissedilen bir enflasyon gerçeği ile mücadele halindeyiz.
Hemen her gün alım gücümüzün zayıfladığından dem vuruyoruz. Bir tarafımız alıp satamadığını söylüyor da diğer taraftan ne hikmetse AVM’leri hiç boş bırakmıyoruz. Bayramı tatile çevirip tatil beldelerine akın ediyoruz. Yaktığımız yakıtın, tükettiğimiz hazır gıdanın, harcadığımız paranın haddi, hududu, hesabı yok.
Bir krizden bahsediyorsak şayet, bu krizi kendimiz üretiyoruz. Ya paramız kadar harcamıyor, ayağımızı yorganımıza göre uzatmıyor, borçlandıkça borçlanıyoruz. Ya da gerçekten kriz falan yaşamıyor, boşa kriz çığırtkanlığı yapıyoruz.
Borç ekonomisinden acilen kurtulmamız gerekiyor. Bunun en güzel yolu da hepimizin bireysel manada mali disipline girmesinden geçiyor. Bunu sağlayamadığımız, harcamalarımızı kısıtlamadığımız, lüzumsuz harcamalardan kaçınmadığımız sürece vay halimize… Daha çok ağlar, çok diz döver, çok yanarız…
Bugüne geldiğimizde ise şahsen kendime ben şu notu düşüyorum: “Bugünü olabildiğince verimli geçir. İlgi alanında daha çok üret, daha çok başarı elde et. Daha çok kazanç sağla, nihayetinde bu sana büyük bir kazanım olarak dönecek…”
Züğürt olup düşünmekten uyuz olup kaşınmanın daha iyi olduğu söylenir.
Beş parasız kalıp, borçlar deryasına bakarken iki el bir baş oturup züğürt gibi düşünmektense kendimize maddi konularda hiçbir zaman çıkmazın olmadığına ikna etmek ve düşmüşsek de düştüğümüz yerden kalkıp harekete geçmemiz gerekiyor.
Önümüz yaz…
Günler uzuyor. Daha çok çalışmak, daha fazla üretmek, daha nitelikli işler ortaya koymak için tam da fırsat dönemini yaşıyoruz.
Bireysel çalışmanın ötesinde kamu alanında da önemli bir fırsat dönemi var.
Çünkü seçim meselesi geride kaldı. 2023 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından geçtiğimiz 31 Mart tarihindeki mahalli idareler seçimleri de kazasız belasız bitti. Biz seçmenler için seçim sonucunun ne olduğu değildi başat faktör. Bizim seçmen olarak vatandaşlık görevimizi yerine getirmemizdi.
Bundan sonrasını yetkili elinde bulunduranlar ile yeni dönemde yetki elde edenler düşünsün…
Verdikleri vaatleri yerine getirmek de onların boynunun borcu.
Aksi bir durum olmazsa önümüzde seçimsiz geçecek, geçime odaklanılacak yaklaşık 4 yıllık bir zaman dilimi var.
Seçmeyi ve seçilmeyi seven bir millet olarak belki de seçimi özleyeceğimiz bir dönem olacak. Ama bu özlemle birlikte önümüzdeki 4 yılı en verimli şekilde değerlendirirsek bugünkü darboğazdan çıkmış olacağız.
Hani demiş ya bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir askeri, bir asker bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır diye…
Bireysel kazanımlarımızı disiplin altına alırsak öyle inanıyorum ki önümüzdeki 4 yıllık sürecin sonunda hep birlikte, ülke olarak bugün olduğundan daha müreffeh, özlediğimiz ve arzu ettiğimiz bir hayat standardına kavuşmuş olacağız.