On yıl önceydi…
Bir bayram günüydü…
Bir bina çöktü…
Konya’nın göbeğinde…
92 can yitip gitti...
İhmalin kurbanı oldular…
Sorumlular cezalandırılacaktı…
Ödüllendirildi…
Dönemin belediye başkanı artık rektör.
92 canın karşılığıydı rektör olmak.
Yitirilen hayatların, sönen ocakların karşılığıydı rektör olmak.
Enkazın altından bir çığlık yükselmişti. Günler geçince…
Bir hayattı o… Muhammed’di o…
İçinde bulunduğu bina yıkılırken o Fenerbahçe’nin maçımı izliyordu.
Ve enkazdan çıkarıldığında maçın sonucunu sormuştu.
Böylesine masum canlar yitirildi. Böyle umutlar söndü.
Halkımız sorumluların cezalandırılacağını beklerken ödüllendirilmeleri ile bir kez daha enkazın altında kaldı.
Bütün diğer toplumsal olaylarda olduğu gibi…
Toplumun gazı alınsın diye…
Binanın yerinin boş bırakılacağı, ibret olsun diye anıt yapılacağı, park yapılacağı sözleri verildi.
Peki ne oldu şimdi oraya?
Bir bina yükseliyor.
Yeniden konut yapılıyor.
Kaybettiklerimizin anıları üzerine inşaat yapılıyor…
Ve… Ve…
Yeniden enkaz altında kalıyoruz…
Evet…
Zümrüt Apartmanı belki bir kez çöktü ama…
Duygularımız en az on sefer enkaz altında kaldı.
Yitirilen canları…
Sönen umutları…
Ocakları…
Hiçe sayanları…
Cezalandırmak yerine ödüle boğanları…
İbret almayıp…
Enkazı ranta çevirenleri…
Bir kez daha kınıyorum…
Yitirdiklerimize unutmamak ve unutturmamak gibi bir borcumuz olduğunu düşünüyor ve özür diliyorum.