Sonunda bizim kapımızı da çaldı mikrop
İlkin içinize bir üşümek geliyor. Ürperti gibi. Lavaboda elinizi yıkasanız dahi su değen vücudunuzdaki bütün tüyler birden dikenleşiyor. Ateşiniz olmasa bile yorganın içinde titriyorsunuz.
Ağrılar, vücudunuzun önceden alışkın olduklarına hiç benzemiyor. Sadece tanımlayabilmek adına benzetmeler kullanıyorum.
Ağır bir şey kaldırırsınız da beliniz nasıl acır ağrırsa; birkaç gömlek daha fazlasını belinizde hissediyorsunuz.
Omuzlardan başlayarak aşağıya doğru kemik ağrıları oluyor.
Özellikle sabah uyandığınızda dayak yemiş gibi kalkıyorsunuz. Bacaklarınız yürümek istemiyor.
İştahınız sizi terk ediyor. Beyninizin daha önce hiç fark etmediğiniz bölgelerinde matkap çalıştırılırcasına darbe hissediyorsunuz.
Oda sıcaklığında veya içerisi dışarısı fark etmiyor. Durup dururken soğuk soğuk terliyorsunuz. Yanınızdakiler normal dururken sizden ter boşanıyor.
Kimilerinde semptomlar daha farklı olabiliyor. Koku ve tat kaybı en çok bilinenler. Ateş ve öksürük de tabi. Öksürürken nefesiniz kesilecek gibi oluyor.
Her faninin ölümü tadacağı sır değil. O hesap bu Covid-19 virüsü ne kadar kaçsanız da gelip sizi yakalıyor.
Hiçbir belirti göstermeden bir bakmışsınız ciğerlerinizi işgale başlamış olabiliyor. Ondan sonrası vücut için deprem hali gibi. Bir yandan enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor diğer yandan artçı depremler şiddetli şekilde devam ediyor.
Hem PCR (sürüntü) hem de antikor testleriniz negatif çıkabiliyor. Testler asla tam ölçü değil maalesef.
Ancak akciğer tomografisinde virüsün yayılımı görülebiliyor.
En iyisi yakalanmamak ama gelip buluyor işte. Nerde nasıl olduğunu anlamıyorsunuz.
Sonra tedavi sürecine geçiliyor. Bitkisel ürünlere ağırlık veriyorsunuz, 8+8 doz ile başlayan ‘favipiravir’ türünden ilaçla başlanıyor. Güçlü bir antibiyotik bu ilaca eşlik ediyor.
Hekimler arasında da hastalar arasında da en çok tartışılan ilaç sıtma ilacı olarak da bilinen ‘plaquenil’ adındaki hidroksiklorokin sülfat. Özellikle tedavi sonrası kalp krizi riskini artırdığı söyleniyor. Tedaviye katkı sağladığını gösteren ciddi bir bilimsel çalışma yok. Yayınlanmış tıbbi makalelerde olumlu görüş belirten çok az bilim adamı var. Öyleyse neden veriliyor diyeceksiniz! Bilemiyorum buna bakanlık ve bilim kurulu karar veriyor.
Bunların yanında mide koruyucu, ilaçların alerji yapma ihtimaline karşı alerji hapı, kandaki oksijen miktarınızın azalma ihtimaline karşı nefes açıcı, ağrı kesiciler, kan incelticiler… 10 ayrı ilaç veriliyor.
Gerekli gereksiz birçok ilaç bünyenize giriyor.
Özellikle çam kozalağı macunu ve bal ile karıştırılıp içilen udi hindi tozu bu ara aktarların ‘yok sattığı’ ürünler arasında yer alıyor. Zeytin yaprağını da unutmamak gerekiyor.
Vücut direncinize ve bağışıklığınıza göre virüsle mücadele sürüyor. 2-3 gün gerçekten resmen tuş ediyor sizi. Hele erken önlem almadıysanız bu süre daha da uzun olabiliyor. Virüsle mücadele ederken bir ara her şey normale dönüyor. ‘Tamam artık geçti’ dediğiniz anda yeniden başlıyor…
Maske – mesafe – hijyen diye diye tüy biten dilimize rağmen; bu sinsi virüs gelip bir yerde hissettirmeden ciğerlerinize girebiliyor.
Benim için hastalık hikayesi bu şekilde gelişti.
Bundan sonrası için önemli olan vücudun yeterli düzeyde antikor oluşturup oluşturmadığıyla ilgili. Eğer iyi bir antikor seviyesine ulaştıysanız bir süre rahat olabilirsiniz. Vücut ciddi bir antikor üretmedi ise halen potansiyel vaka adayları arasında yer alıyorsunuz demektir.
Rabbim bu hastalığı çekenlere ve sağlık çalışanlarına sabır versin…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.