Tevâzu
Bismillâhirrahmânirrahim.
Sözlükte “kendi itibar ve derecesini düşük görmek, birine boyun eğmek” anlamındaki vaz‘ kökünden türeyen tevâzu‘ kibrin karşıtı olup kişinin başkalarını aşağılayıcı duygu ve davranışlardan kendini arındırmasını ifade eder. Türkçe’ de alçak gönüllülük sözüyle karşılanmaktadır.
İnsanlar arasında yanlış bir tevâvuzu tanımı ve şekli de mevcuttur. İnsanların arasında bilmiyormuş, anlamıyormuş gibi davranmak, kendini olduğu konumdan aşağı göstermeye çalışmak tevâvu değil bilakis kibri göstermenin başka bir biçimidir. Çünkü tevâzu aslı itibarı ile kişinin alçak gönüllü davranması değildir. Kişinin hakiki manada hangi seviyede olduğunu bilmesi ve ona göre davranmasıdır. Bu meseleyi örneklendirecek olursak, kişi herhangi bir alanda bilgi sahibi fakat tevâzu ehli olmak lazım deyip susuyor veya bilmiyor gibi davranıyorsa bu tevâvu değildir. Bu gibi davranışlar kibir ve riyâ gibi kalp hastalıklarının da ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır; “Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kibirle kasılan, kendini beğenmiş, çokça övünüp duran hiç kimseyi sevmez.”(Lokman Suresi 18. Ayet)
Allah Teâlâ Hazretleri kibirlenme ve böbürlenmeyi çirkin bir iş olarak ifade etmekte ve bu gibi davranış sergileyen kullarını sevmediğini bizlere bildirmektedir.
Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri başka bir Ayet-i Kerimede ise şöyle buyurmaktadır; “ O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (geçerler).”(Furkan Suresi 63. Ayet)
Mevla Teâlâ hazretleri tevâzu sahibi kulları için has kullarım ifadesini kullanmaktadır. Müslüman bir şahıs için bundan daha büyük bir bahtiyarlık yoktur.
Bir gün Allah Rasûlü sallâllahu aleyhi ve sellem, Cebrâîl Aleyhisselâm ile oturmuş sohbet ediyorlardı. O anda semadan bir melek indi. Cebrâîl Aleyhisselâm bu meleğin dünyaya ilk defa indiğini söyledi. Melek: “Yâ Muhammed! Beni Sana Rabb’in gönderdi. Melik bir peygamber mi yoksa kul bir peygamber mi olmak istediğini soruyor.” dedi. Efendimiz sallâllahu aleyhi ve sellem, Cebrâîl -aleyhisselâm’a baktılar. O da: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Rabb’ine karşı mütevâzı ol!” dedi.
Rasûlullah sallâllahu aleyhi ve sellem de: “Kul bir peygamber olmayı isterim.” buyurarak müstesna bir tevâzu numunesi sergilediler. (Ahmed, II, 231; Heysemî, IX, 18, 20)
Bu hâdiseden sonra Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’ın, Rab Teâlâ Hazretlerine kavuşuncaya kadar bir yere yaslanarak yemek yediği görülmemiştir. (Heysemî, IX, 20)
Yine başka bir örnek olarak Enes(R.a.) Rasûlullah sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz ’in tevâzuuna ve ahlâkî kemâline dair şöyle bir hâdise nakleder: “Rasûlullah sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimize yaklaşık on sene hizmet ettim. Vallahi seferde ve hazarda, hizmet etmek için yanında bulunurdum da O’nun bana olan hizmeti benim O’na yaptığım hizmetten daha fazla olurdu. Bu zaman zarfında bana bir defa olsun «Öf!» demedi. Yaptığım bir şey için «Niçin bunu böyle yaptın?», yapmadığım bir şey için de «Niçin böyle yapmadın?» demedi.
Bu anlattıklarımız sadece Aleyhisselatü Vesselam Efendimizin yaşamında tevâzuya dair iki örnektir. Sahabe Efendilerimizin de birçok tevâzu örnekleri mevcuttur. İslam tarihinde Efendimiz Aleyhisseletü Vesselam ve sahabenin yolunu takip eden birçok Âlim ve Arif kişilerde de bu tevâzu örnekleri mevcuttur.
Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bizleri tevâzu sahibi has kullarından eylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.