Polonya'nın kuzeybatısında yer alan Crooked Ormanı, yaklaşık 400 çam ağacından oluşuyor.
Ama bu orman bildiğiniz ormanlara benzemiyor. Crooked Ormanı'nın çok ilginç bir özelliği var.
Bu ormandaki çam ağaçlarının gövdeleri, köklerinden itibaren 90 derecelik bir açı ile bükülerek uzamış.
O bölgede yaşayanlar, ağaçların 10 yaşından sonra bükülerek uzadığını söylüyor.
Yapılan araştırmalar sonucu ne insan ne de makine etkeninin ağaçları bu hale getirdiği tespit edildi.
Birçok araştırma yapılmasına rağmen, ağaçların eğriliği hakkında hiçbir bilgiye ulaşılamamış.
1881 yılında ünlü silah üreticisi Oliver Winchester'in dul eşi, Sarah Winchester, Winchester tüfekleri ile vurulan kişilerin ruhlarından korunması gerektiğine karar verdi. Bir medyum, Sarah'a bu korkusu üzerine, Kaliforniya'daki köşküne sürekli oda eklemesini, böylece onu kovalayan ruhlardan kaçabileceğini söylemiş
Kulağa oldukça garip gelse de, Sarah Winchester bu fikre inanmış olacak ki, köşküne ölene kadar tam 100 oda ve bir o kadar da merdiven inşa ettirmiş. Ölümünden sonra, Sarah'ın hayaletinin hala köşkte olduğuna inananlar yok değil. Şimdilerde bu köşk, paranoyanın insana neler yaptırabileceğini görmek isteyenler için ziyarete açık!
Yemyeşil yosun kaplı ağaçlarla, kurumuş yapraklarla örtülü bu kasvetli ormanı, diğer kasvetli ormanlardan ayıran ilginç bir hikaye var.
Japonya'daki Fuji dağının eteklerini süsleyen bu ormanın asıl adı "Aokigahara" ama bundan ziyade "intihar ormanı" olarak biliniyor. Sebebi de intihar etmek isteyenlerin son mekanı olarak burayı seçmesi.
Wataru Tsurumui'nun "İntihar el kitabı" isimli kitabında "ölmek için mükemmel bir yer" diye anlatılıyor burası.
İntiharla hayatına son verenler arasında da popüler olduğu biliniyor. Bu kasvetli belki de talihsiz ormanın sicili bayağı kabarık. 2002 yılında işte bu ormanda tam 78 ceset bulundu; 1998 yılında ise bu sayı 73'tü. 2006 yılında ise 16 ceset bulundu.Cesetlerin bazıları, yanlarında Tsurumui'nin intihar üzerine olan o "meşhur" kitabını da taşıyordu.
Standart bir ormanda görülen "Lütfen ateş yakmayınız, yaktırmayınız" tabelaları yerine, burada "lütfen intihar etmeyiniz, intihar etmeden önce bir kez daha düşününüz" gibi tabelalar bulunuyor.
The Overtoun köprüsü İskoçya'nın Milton yakınlarında bulunan ve 1859 yılında inşaa edilen en büyük köprü. Bu köprüyü bu kadar ünlü yapan şey ise açıklanamayan olayların bu köprüde yaşanmış olması.
Bu köprü köpeklerin buradan atlayıp intihar etmesi ile ünlenmiş. İlk olaylar 1950 ile 1960lı yıllarda bildirilmiş. İlk olay Koli (Lessie) cins köpeklerin biranda köprünün tepesinden 15 metre boşluğa atlamalarıyla gerçekleşmiş. Bazı olaylarda kurtulan köpekler de olmuş. Ancak bu köpekler daha sonra yeniden bu köprüye çıkarak intihar etmeye devam etmişler. Bu olayı daha da ilginç kılan bir diğer nokta ise oradan atlayarak intihar eden bütün köpeklerin hep aynı taraftan
Bazıları bu köprünün perili olduğuna inanıyor. Bazı kişiler ise bu köprünün sırat köprüsü olduğunu düşünüyor. Bazıları geçiyor, bazıları düşüyor bazıları ise hiç uğramıyor bile…
Tayvan'ın kuzeyinde bulunan San Zhi, fütüristik yaklaşımıyla dikkat çeken küçük bir yerleşim yeri. Yüksek gelirli kesim için lüks bir tatil köyü olarak inşa edilen San Zhi, inşaat sırasında ilginç bir şekilde meydana gelen ölümcül kazalar sonucunda tamamlanamamış. Projenin durmasına neden olan önemli bir etken de bu söylentiler yüzünden kimsenin bu siteye yatırım yapmak ve hatta ziyarette dahi bulunmak istememesi.
İnşaat kazasında ölen işçilerin hayaletlerinin San Zhi'de dolaştığı da söylentiler arasında. Maddi kaynak yetersizliği ve çalışanların "isteksizliğinin" inşaatın durdurulmasına sebep olması sonucunda terkedilen garip formlardaki strüktürler, adeta kazalarda hayatını kaybedenlerin anısını yaşatıyor.
Bölgeyi ihaleye çıkaran devlet ve kazaların sorumlusu inşaat şirketi, olayı örtbas edip temize çıkmayı başardı. Gerçekten de, sebebini kimsenin bilmediği bu kazalar ve gitgide artan söylentiler nedeniyle yarım kalan projeye devam edilemedi, geçen zaman içinde değeri düşen araziye yeni alıcı bulunamadığı için de yeni bir proje geliştirilemedi. Bu durumun oluşmasında "yalnız ruhların evlerine zarar vermenin iyi sonuçlar doğurmayacağı" inancı da etkili.
Asya kültüründe kayıp ruhların evlerine zarar vermek çok yanlış ve sonuçlarından korkulan bir hareket olduğundan buraya yeni bir yatırım yapılmayacağı kesin gibi.
İspanyolca 'La Isla de la Munecas', yani 'Bebekler Adası' olarak bilinen bu yer, belki de Meksika'nın en korkunç turistik yeri. Kanalların arasında bulunan ada, gizem ve batıl inançlarla dolu bir yer. Adadaki hemen tüm ağaçlar insanlara sürekli izlendikleri izlenimini veren eski, tahrip edilmiş bebeklerle dolu. Adanın ardındaki hikaye, Don Julian Santana ismindeki bir münzevi oraya taşındığında başladı.
Evli olduğu halde yaşantısının son elli yılını tek başına geçirmeyi tercih etmişti. Don Julian, adanın etrafındaki kanallardan birinde boğulan küçük bir kızın ruhu tarafından rahatsız edildiğini söylerdi.
Kimileri, bebeklerin gerçek çocuklar olduğunu zannettiği için onları sudan çıkardığını söylüyor. Fakat asıl gerçek ona işkence çektiren ruh adına evinde bu bebekleri topladığı ve orayı bir tapınağa çevirdiğiydi. Bir süre sonra bebekler karşılığında meyve ve sebze vermeye bile başladı.
İronik olarak 2001 senesinde Don Julian Santana, küçük kızın boğulduğunu söylediği yerde yeğeni tarafından ölü bulundu.
Bugün Bebekler Adası, dünyanın en ilginç turist merkezlerinden biri olarak görülüyor. Bölgeyi ziyaret eden bazı turistler bebeklerin fısıldaştığını ve onların ruhlarını doyurmak için adaya ayak basıldığında hediyeler verilmesi gerektiğini söylüyor.