Aydınlar Ocağı'nda Konya’nın Dede Korkut’u anıldı

Aydınlar Ocağı'nda Konya’nın Dede Korkut’u anıldı
 Editör
Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği programda Gazeteci Yazar Anuş ve Sadık Gökce, Konya’nın Dede Korkut’u Prof. Dr. Mustafa Kafalının hayatı ve eserlerini anlattı

Konya’nın Dede Korkut’u Prof. Dr. Mustafa Kafalı vefatının 5. yıl dönümünde Konya Aydınlar Ocağının düzenlediği programda anıldı. Gazeteci Yazar ve Kafalının talebesi Anuş Gökce ile Sadık Gökce, hocanın hayatı ve hatıralarına dair bilgiler verdi.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, Prof. Dr. Kafalının, beş yüz yıllık Karamanoğlu devletini kuran bir aileden geldiğini kaydederek, “Kafalı Hoca, Ermenek’ten Karaman’a, Kayseri’ye kadar hüküm sürmüş bir hanedan mensubudur. Fakat bu hanedan, Karamanoğullarının genel politikasının aksine Osmanlı’ya sahip çıkan bir ailedir” dedi.

1.jpg

28 Haziran 2019’da vefat eden Prof. Dr. Mustafa Kafalıya sağlığında Aydınlar Ocağı olarak, Konya’nın Dede Korkut’u unvanı vererek plâket takdim ettiklerini hatırlatan Güçlü, “Bu unvanı hak eden Mehmet Emin Eminoğlu gibi başkaları da oldu. Fakat günümüzde Konya’nın Dede Korkutluk makamı boş bulunuyor” diyerek sözlerini tamamladı.

Daha sonra ilk konuşmayı yapan araştırmacı yazar Anuş Gökce, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mustafa Kafalıyı öğrencisi olduğu dönemde tanıdığını belirterek, “Mustafa Kafalı, devletin varlığını kutsal bilen ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan, 1972 1980 yılları arasında Türkiye’nin en çalkantılı bir döneminde gençlere, öğrencilerine milli birlik ve beraberliği, kardeşliği, adaleti öğreten; onları her zaman destekleyen ve gerekirse evinde ağırlayan Müslüman Türk milliyetçisidir. Prof. Dr. Mustafa Kafalı’nın Karaman Türkmenlerine mensup olduğunu ve ailesinin Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Kafalızadeler adıyla anılır. Kafalızadeler, Konya’nın köklü ve ileri gelen ailelerinden biridir. Aile, üç kol halinde teşekkül etmiş, önceleri Ermenek ve Karaman bölgesine yerleşmiş, zaman içerisinde Konya’da kök salmıştır. 1971-72 yılında ilmi araştırmalar yapmak üzere üniversite kontenjanından İngiltere’ye gitti. Yurda döndükten sonra doçentlik tezine hız vererek, (Atınorda Hanlığında Sayın Han Sülalesi Devri (1227-1360) adlı çalışmasıyla doçent oldu. 1975 yılında Bağdat Üniversitesinde iki yıl süreyle misafir öğretim üyesi olarak ders verdi. 1977 yılında yurda döndü. 1979 yılında Rusçadan dil imtihanını verdi ve (Çağatay Hanlığı (1227-1245) çalışmasıyla profesör oldu” diye konuştu.

1982 yılında Konya Selçuk üniversitesine tayin edilen Mustafa Kafalının bu üniversitenin kurucu üyeleri arasında yer aldığını ve 1983’ten itibaren Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı ile Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü görevlerinde bulunduğunu anlatan Gökce, “Fakat hoca, 12 Eylül askeri darbesinin ağırlığının üniversiteler üzerindeki aşırı baskısından dolayı zorunlu olarak Konya’dan ayrılmak durumunda kaldı.1 Ağustos 2001’de emekli olan Kafalı pek çok üniversitede çalıştı ve birçok master ve doktora öğrencisi yetiştirdi. Türk Tarih Kurumu’nun asli üyesi ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsünün Danışma Kurulu üyeliklerinde bulunduktan sonra 28 Ağustos 2018’de Ankara’daki evinde 85 yaşında vefat etti” dedi.

3-001.jpg

Prof. Dr. Mustafa Kafalıyı kendisine öğrenci olduğu dönemde tanığını da anlatan Anuş Gökce konuşmasında hatıralarına da yer verdi. “Tarih bölümünde birinci sınıfta Türk Kültürü dersimize geldi. Çok babacan bir adamdı. Ders anlatırken elleri titrerdi. Rahmetli İbrahim Kafesoğlu’ndan saygı ile söz ederdi” diyen Gökce, sözlerini, “Hocamız bazen derslere geç gelir, biz de sabırsız öğrenciler olarak kızardık. Bir gün yine geç gelince hepimiz sınıfı terk ettik. Asistanı ile (Bir daha yapmasınlar) diye haber gönderdi. İşin aslını oğlu Ertuğrul Kafalıdan öğrendiğimde, önceden sahip olduğum duygulardan utandım. Çünkü o, öğrencileri için İstanbul’dan gelen bir hocaydı. Biricik oğlu Ertuğrul Kafalı o zamanlar İstanbul Erkek Lisesinde öğrenci imiş. Çocuğu okula yatılı vermişler ve hafta sonları onunla görüşmek için İstanbul’a gidiyormuş. Pazar gecesi dönerken de derse gecikiyormuş. Ertuğrul Kafalı, “Ben anne babamın hep özlemini çektim. En çok ihtiyacım olduğu zamanda yanımda olamadılar” demişti. Hocamızın bizler için nelerden vazgeçtiğini o zaman anladım” diyerek konuşmasını sürdürdü.

Prof. Dr. Kafalının fikirleri hakkında da bilgi veren Anuş Gökce, “Mustafa Kafalı, Müslüman Türk milliyetçisidir. Atsız’ın milliyetçiliği ile aralarındaki fak fark ise; Atsız’ın milliyetçiliği soy milliyetçiliğine dayanır ve bütün Türk dünyasının tek bir bayrak altından toplanmasını ister. Kafalının ’ki ise kültür milliyetçiliğine dayanır. Kültür milliyetçiliğinde ise milli şuuru güçlü kılarak Türk topluluklarının ekonomik, askeri ve siyasi alanda tam bağımsız olarak devlet kurmalarını; birbirleri arasında ekonomik, siyasî ve kültürel bağ kurarak işbirliğini ifade etmektedir. Hangi dine mensup olursa olsun bütün Türk topluluklarının bağımsızlığa kavuşmasını ister” dedi.

Gökce sözlerinin sonunda, Prof. Dr. Kafalının eserleri hakkında da bilgiler vererek konuşmasını tamamladı.

6.jpg

Konuşmasında Prof. Dr. Mustafa Kafalının fikirlerini anlatan araştırmacı yazar Sadık Gökce de, Mustafa Kafalının Türk Milliyetçisi olduğunu ve her platformda dile getirmekten çekinmediğine vurgu yaparak, “Yazdığı makalelerle bu konuya ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Kaleme aldığı makalelerinin çok büyük bir kısmı Türk Kültürü, Türk Dünyası ve Türk Tarihi üzerinedir. Sovyetlerin yıkılmasından önce bu ülkenin işgali altındaki Türk yurtları ile ilgili yazılar kaleme almış, bu ülkelerin ve bu ülkede yaşayan Türklerin Türkiye’de hafızalara kazınmasına vesile olmuştur. Gerçekten de dünyada o dönemde de bugün de esir Türkler problemi vardır. Ancak bütün dünya bu konuya duyarsız kalmaktadır. 1990’lı yıllara kadar Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan gibi Türk illeri Sovyet rejiminin baskısı altında esir muamelesi görürken bu durum ülkenin dağılması ile değişmiş ve bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız özgür kalmışlardır. Ancak Doğu Türkistan’da yaşayan Türkler halen komünist Çin boyunduruğu altında inlemektedir. Mustafa Kafalı hiçbir zaman ırkçılık çizgisinde değildi. Zaten bu milletin tarihini ve kültürünü çok iyi kavramış olan hiçbir fert ırkçı olamaz. Kafalı Hoca İslam Dünyasındaki gelişmelere, özellikle de Filistin ve Bosna olaylarına bigâne kalmamış bu konuda da makaleler yazmıştır” diyerek sözlerini sürdürdü.

Mustafa Kafalının Filistin konusunda da duyarsız kalmadığını anlatan Gökce, Hoca bir makalesinde, Arap ülkeleri maddi olarak Filistinlileri destekleseler de çoğu zaman yasak savar bir vaziyette destek vermişlerdir. Ürdün’den sonra Mısır da Filistinlilere karşı aynı tavrı almıştır. Hatta Suriye, Filistinlilerin büyük bölümünün Lübnan’a sığınmasını sağlayarak işin içinden sıyrılmıştır. Filistinliler vatanlarından zorla sürülerek çıkarılmışlardır. Davaları haktır ve mazlumdurlar. Ancak Marksist-Leninist hareketin kontrolü altında hareket etmekten vaz geçmelidirler. Marksist-Leninist terör metotlarını kullanarak aklın ve vicdanın kabul etmeyeceği çirkin usullerle, hak olan bu davayı esas istikametinden saptırmışlardır demiştir. Kendisi tarih bilgisi kadar Konya kültürüne de hâkim birisidir. Bayram Bilge Tokel’in yaptığı bir televizyon programında Konya kültürüne dair bir soru üzerine Konya müziği ile ilgili bilgiler verirken, (Konya musikisi kırık havalardır. Mesela, mahalle baranası Türk Halk Musikisi heyetidir. Barana klasik sazlar için değildir. (Falan mahallenin heyeti) denildiği vakit orada klasik müzik vardır bunlar nihaventtir, uşşaktır. Barana dendiği zaman bizim Türk Halk musikisinin heyetidir. Burada ince bir nokta var. İster fasıl, ister barana olsun; o heyetlerde herkes oturur. Saz heyetindekiler saz aletlerini kaplarından besmele ile çıkarırlar. İş bittiğinde besmele ile kabına koyarlar. Aynı şekilde barana da da sazlar besmele ile kaplarından çıkarılır ve besmele ile kaplarına konulur, orada katiyen içki içilmez. Sofra adabıdır, barana adabıdır. Bir de Konya’nın oturak âlemleri vardır. Bunlar, kesinlikle meskûn mahal içinde yapılmaz. Şehir dışındadır, gizlidir. Her neslin başından geçmiştir. Büyükler bilse dahi uzaktadır. Ayıp da kusur da gizlidir manasında bir tertip vardır, adap vardır) demişti” ifadelerini kullandı.

Program sonunda Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü konuşmacılar Anuş Gökce ve Sadık Gökçe’ye günün hatırası olarak kitap takdim etti.

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.