“Tanıklık edebiyatıyla tecrübe paylaşımı yaptım”
Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şubesi’nin geleneksel hale getirdiği “Bir Yazar Bir Kitap” programının konuğu olan Dr. Necdet Subaşı, “Adını Sonra Koyarız” kitabının çıkış hikayesini anlattı ve içreğiyle ilgili bilgiler verdi.
“Bir Kitap Bir Yazar” programının yöneticiliğini TYB Ankara Şubesi Mali Sekreteri Mehmet Sıddık Yıldırım yaptı. Konuşmasını Dr. Necdet Subaşı’nın özgeçmişini okuyarak başlayan Yıldırım, Dr. Subaşı’nın üniversite gençliğine özel önem verdiğini, eserde de gençlere önemli öğütlerde bulunduğunu ve tecrübeleriyle yol göstericilik yaptığını anlattı.
Tanıklık edebiyatıyla kayıt düştüm
Program yöneticisi Yıldırım’ın soruları üzerine kitabının hikayesini anlatan Dr. Necdet Subaşı, “Adını Sonra Koyarız” eserinin TYB’nin 2018 yılında ödülle onurlandırdığı bir kitabı olduğunu, ancak hatırat olmadığını belirterek şunları söyledi: “ Önemli olan iyi şeyler yapmaktır. Güzel bir hayat hikayemizin olmasıdır. Ad koymak sonra gelir. Hatırat yazmıyorum. Hatırat için kendimi cesaretli görmüyorum. Ben sadece bir yaşam öyküsünden parçalar paylaşıyorum. Kendimi, hayatımdaki özel durakları, özel dönüşümleri yazdım. Buna bir nevi tecrübe paylaşımı diyebiliriz. Türkiye ve dünyada yaşananları kendi bakış açımla yorumluyorum. Bir nevi tanıklık edebiyatı denebilir”
Yazmak dertlerime iyi geliyor
“Bana yazmak iyi geliyor. Birçok dertten kurtardığını düşünüyorum. Edebiyat akademik yazılardan çok farklıdır. Edebiyat kalbe ve duygulara hitap eden bir eylemdir. Akademik çalışmalar yapmak otobanda gitmek gibidir, yol ve yol kenarlarını görürsün. Edebiyat ise keçi yolu gibidir, ormanı görürsün, doğanın zenginliklerini ve güzelliklerini görürsün.” Edebiyat eserleri ortaya koymanın önemi üzerinde duran Dr. Necdet Şubaşı, “Edebiyat benim için kayıt düşmektir. Tespit ve teşhislerimi paylaşmaktır.” dedi.
Mahalle ile küreselleşme arasındaki çatışma
Üniversitelerde araştırma yapmak ve entelektüel gayretler göstermek isteyen öğrenciler olduğunu anlatan Dr. Necdet Subaşı, kendi hayatından da örnekler vererek bu gençlerin taşraya gittiğinde ciddi sıkıntılarla karşılaşacağını, bu sorunları aşmaları için yol göstericilik yapılması gerektiğini dikkat çekti.
İstismarın kurumsallaşmasından, iyi şeylerden rant üretme hastalığının yaygınlaşmasından, deizmin artmasından rahatsız olmamız gerektiğinin altını çizen Dr. Subaşı, mahalle kavramı üzerinden kuşaklar arası çatışmayı şöyle anlattı: “Mahalle daralmışlığı ifade eder. Muhitten de dar bir kavramdır. Belli bir yaşın üzerindeki bir Artvinli için orası köktür, hafızadır. Bu kuşakta aileye ve ülkeye düşkünlük büyük olur. Berlin’de ölen biri Kars’ta köyünde defnedilmek ister. Yeni nesil enternasyonel yaşıyor. Olaylara küresel bir gözle bakıyor. Seküler bir ilişki biçimine ve yaşam anlayışına sahipler. Bu farklılıkları bütünlük içinde tutmak için artık hutbeler, sempozyumlar ve konferanslar da çare değil. Elimizden uçup giden bir gençlik yapısı var. Alarm veren bir aile var. Bunlara birlikte çare bulmamız gerekiyor”
Batı’ya hayranlık ve kendi sorunlarımızın farkında olmak
Yıllardır Batı eleştirisi yapılmasına rağmen, Batı’ya hayranlığın azalmadığını belirten Dr. Subaşı, “Batı’ya hayranlık artıyor. Sınır kapılarının açılmasıyla birlikte Suriyeli göçmenlerin neşeli neşeli gümrük kapılarına koşturması zorumuza gitmiyor mu? Niye Doğu’dan Batı’ya göç var? Neden İslam ülkelerinden insanlar akın akın Batı ülkelerine kaçıyor? İslam dünyasında neden kadın hakları yok, neden çocuk hakları yok, neden adalet yok. ‘İslam barış dinidir’ diyoruz. Neden IŞID, Boko Haram gibi bir çok terör örgütü var? Sünnilik ve Şiilik gerilimi had safhada. Bir dönem alimlerin, bilginlerin ve hak ehli insanların çıktığı topraklarda teröristlerin çıkması şaşırtıcı değil mi? Artık büyük bir öz güvenle bu soruların cevaplarını aramalıyız ve çözümlerini bulmalıyız.” şeklinde konuştu.
Hayatın her alanında kullanılan dil ve üsluptan rahatsızlığını dile getiren Dr. Subaşı “İnsanlar birbirlerine hakaret ediyor. Özensiz bir dil ve üslup almış başına gidiyor. Haber izleyen var mı? Açık oturumları takip eden var mı? Hepsine çatışma ve gerilim dili hakim. Bu duruma müdahale edilmeli. Edebiyatın akıcı ve güzel dilinden yararlanılmalıdır” dedi.
Akademiya ile halk arasında bilgi alışverişi
Sorular bölümünde “halk ile akademiye arasında uçurum var mı? Bu ciddi bir sıkıntı değil mi?” sorusuna Dr. Subaşı “ Halk ile akademisyenler arasındaki uçurumun kapatılmasının gereği yok. Doğru bilgi paylaşımının olmasıdır önemli olan. Akademiyanın devletin ve toplumun ihtiyacı olan bilgiyi sağlamasıdır. Akademisyenlerin bilgiyi dayatması da doğru değildir. Bilgi veriyorum diye halkı benim gibi olacaksın diye dayatması da yanlıştır. Elitlerle toplum arasında her zaman kopukluk vardır. Yeter ki bilgi bir tahakküm aracına dönüşmesin. Akademisyenlerle halk arasında az çok temasın olması, birbirlerine dokunmaları da iyidir. Ben akademiyeden gelmemelerine rağmen toparlayıcı sözler söyleyen irfan sahibi insanları çok önemserim. Sözleri insanlarda daha derin ve kalıcı izler bırakır. “şeklinde cevapladı.
Çözüm Batı’dan şikayet etmek mi, çatıyı onarmak mı?
Haçlı seferlerinin, sömürünün, emperyalizmin, Batı’nın ikiyüzlülüğünün bugün de devam ettiğini belirten Dr. Subaşı, “Batı’nın çifte standardını hepimiz biliyoruz. Ancak kendi sorunlarımızı kendimiz çözmesini öğrenmeliyiz. Emeğe neden yeterince değer vermiyoruz. Kadın ve çocuk sorunlarına niçin odaklanmıyoruz. Niye kadınlara yönelik şiddete karşı ilk kınamayı biz yapmıyoruz. Bu alanda çözümler ortaya koymuyoruz. Eğer su sızıyorsa çatıyı onarmalıyız.” diye konuştu.
Programın kapanış konuşmasını yapan TYB Ankara Şube Başkanı Mehmet Sait Uluçay, TYB Ankara Şubesi’nin faaliyetleri hakkında kısa bilgi verdi. 2018 yılında TYB tarafından ödüllendirilen bazı kitapların hikayesini okuyucu ile buluşturduklarını anlatan Uluçay, önümüzdeki süreçte 2019 yılında ödüle layık görülen eserlerin tanıtımı için programlar düzenleyeceklerini dile getirdi. Uluçay, TYB kitaplarından oluşan bir seti Dr. Necdet Şubaşı’ya takdim etti.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.