DEVLET VATANDAŞININ HER ŞEYİNDEN SORUMLUDUR
Cumhurbaşkanı, neslin yaşlandığını vurgulamak adına yeni evlenen çiftlere “En az üç çocuk yapın” tavsiyesinde bulunduğunda bazı marijinal çevreler ipe un sermişlerdi hatırlarsanız. Hemen yollara dökülmüşler “Özel hayata müdahale edemezsin. Sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam” diyerek, ninem yaşındaki, menopozun üçüncü evresindeki kokanalar pankartlarla eylem yapmışlardı. Oysa Cumhurbaşkanı sadece tavsiyede bulunmuştu ve zorlayıcı bir durum söz konusu değildi. Oysa zorlasa da pankart taşıyan nursuzlar isteseler de zaten doğuramazdı.
Devlet, tebeasının beden ve ruh sağlığını düşünmek zorundadır. Neslin her türlü problemini çözmek de Devletin asli görevleri arasındadır. Yaban hayvanlarının neslini bile düşünen atalarımız, bu maksatla vakıflar kurmuşlar. Kuşların ve yaban hayvanlarının kış aylarında beslenmelerine çare olmuşlardı. Yola tükürmek çirkin bir şey ama, bunun için de tarihi kayıtlarda “Tükürük Vakfı” nın varlığını biliyoruz. İhtiyaç sahibi insanları incitmemek adına “Sadaka Taşları” da atalarımızın incelik ve zarafetinin bir simgesidir. Pencerenin önüne koyulan bir saksı bile satıcılara bir mesaj veriyorsa ve o evde hasta olduğu için satıcılar bağırmıyorsa ve biz o atalarımızın nesli isek, “Üç Çocuk” tavsiyesinden de alınmamak gerekmez mi? Tabi maksat hamamda çimmek yerine natır dövmek olunca tımarsız atlar gibi tepinirler.
Aslına bakarsanız devlet yeteri kadar müdahaleci de davranmıyor. Halkın sağlığı adına yapması gerekenlerin bazıları devletin gündeminde dahi yok.
Moda, yeri geldiğinde insan sağlığının da önüne geçiyor, sağlık hesaba dahi katılmıyor. Geçtiğimiz yıllarda “Alaaddinin Sihirli Lambası” gibi ayakkabılar moda olmuştu. Genci, yaşlısı, kadını, erkeği moda çılgınlığını yaşıyordu. Biraz da “Palyaço” ayakkabısı gibiydi. Burun kısmı çok sivri ve gereğinden de uzun olduğu için insanlar normal yürüme şeklini unutmuştu. Bir garip yürür olmuştu toplumumuz. Kuğuların yürümelerini taklit etmeye kalkan serçe beceremeyince “Bari kendim gibi yürüyeyim” demişse de bu defa kendi yürüyüşünü unuttuğu için sekerek yürüyen serçe gibi yürür olmuştu toplum.
Sandalyeler, koltuklar ve oturma gurupları insan ergonomisini hiç hesaba katmadan üretildiği için insanlar otururken bile yoruluyorlar. Otururken belinin arka kısmı boşta kaldığından bel kayması, bel fıtığı gibi duruş bozukluklarına düçar oluyorlar. Biz tüketiciler de aldığımız ürünün ergonomik olmasından ziyade jan janlı olmasını tercih ettiğimiz için üreticilere ne yazık ki yön veremiyoruz. Ne istediğimizi tam olarak bilmemiz gerekiyor. Bu gibi konularda bence devlet “Kalite Kontrol”ü ön plana almalıdır. Üretilecek mamulün insan sağlığına uygunluğu devlet tarafından onaylanmadan üretim yapılmamalıdır. “Çapulcu Takımı” ve kokanalar o zaman da meydanlarda yürümeye kalkar “Zevk benim, para benim çekil aradan” derler mi, derler.
Yarası olanların gocunmaları bizi enterese etmiyor.
İstediğiniz kadar gocunabilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.