Gençlerimizin Saçına Karlar Yağdı!
Dün, Gençlik ve Spor Bayramıydı. Gençlerin bayramıydı. Gençlere verdiğimiz önemin göstergesi ve nişanesiydi.
Dün, maziyi andık sadece, o kutlu ve görkemli bayramlarda her birimizin apayrı hatıraları vardı.
İçimiz yandı.
Bazı arkadaşlarımız, gençlerin 19 Mayıslarda yaptıkları kuleleri paylaşmış.
O yıllarda, en cevvalimiz, o kulenin en üstüne çıkar, Ay yıldızlı bayrağımızı açar, analar-babalar ağlardı, alkıştan yıkılırdı bayram yerleri, gençlerin bu güzel hareketleri karşısında.
Şimdi genç deyince, gençlik deyince, yüreğimiz burkuluyor.
Gençlerimiz, 19 Mayıslarda stadyumlarda birbirinden güzel, hiçte kolay olmayan, beceri isteyen şahane kuleler yaparlardı. Jimnastik hareketlerinde hata olmazdı. Hele o resmi geçitleri unutulacak gibi değildi. O stadyumlarda tarihi günler yaşanırdı!
Yalan oldu!
Bayram ne halat çekme yarışıydı, ne de top sektirme…
O gençler, aynı gençler, kuleler yapmak ve yükseltmek için dünde hazırlar, bugünde…
Lakin, onlar için yaptığımız ne mi?
Yine kule!
Bizim yaptığımız kuleler emek istemiyor! Hem çok kolay, hem çok basit! Bizimkisi laftan ve kağıttan kule…
Birini söyleyip geçiyorsunuz!
Aynen, laf dumandır uçar gider denildiği gibi, uçup gidiyor, hükmü olmayan cinsinden!
Diğerinin ne direği var, ne temeli! Hafif bir esinti olsa yıkılıp gidiyor!
Vaat yağmurlarıyla devamlı yıkadığımız, güneşlere çıkarıp kuruttuğumuz ve bir köşede unuttuğumuz, o genç yaşlarında sıkıntıdan, üzüntüden, çaresizlikten saçlarına aklar düşürdüğümüz, ihtiyarlattığımız gençlerimiz onlar.
*****
Saçlarındaki aklar her geçen gün daha da fazlalaşan gençlere sahibiz artık. Onları bu hale biz getirdik! Ne ellerinden tuttuk, ne destek olduk, sadece lafla yanınızdayız dedik, bize en fazla ihtiyaçları olduğu anda, bizleri yanlarında bulamadılar!
Evli evine, köylü köyüne yolcu yoluna gitti çünkü…
Sonrada gençlerimizin yüzü neden gülmüyor?
Pandeminin esas vurduğu, esas savurduğu, esas kolunu kanadını kırdığı, onlar!
Onlara gelecek vadedenlerin,
Onları yarı yolda bıraktığı,
Bir yerlerde unuttuğu…
İsteklerine kulaklarını tıkadığı ve görmezden geldiği,
Garip, anlaşılmaz, içinden çıkılmaz bir dönem!
Ancak bu dönem onların azimlerini ve şevklerini kırdı, gayretlerinin önüne geçti.
O kadar çok kapıdan geri döndüler ve döndürüldüler ki, artık kimseye güvenleri kalmadı!
*****
Oysa ne kadar güzel hayalleri vardı.
Sonu hüsran ve hayal kırıklığı ile biten sayısız olay yaşadılar!
Neden ve niçin gibi soruların hem bir hayli fazla hem de cevapsız olduğu,
Tarifi zor bir zamanın tam ortasında bırakılmış gibi hissettiler kendilerini!
Yalnız ve yapayalnız!
Pandemi öncesi, umutları vardı, aşamayacağımız hiçbir şey yok diye düşündüler.
Gençtiler, taşı sıksalar suyunu çıkarırlardı.
Virüs bütün umutlarını birer-birer çekti aldı ellerinden.
Onlara yardımcı olması gerekenlerin adeta nutku tutuldu!
Şok üstüne şok yaşandı.
Şoklar, süslü cümlelerle aşılmaya çalışıldı.
Virüs lafları da, yaldızlı cümleleri de, parçalayıp bir kenara attı.
Dibe vuran, dipte kaldı. Bir daha çıkamadı.
Geriye saçları ağaran gençler kaldı!
*****
Gençlere el uzatılması şarttı.
İlk önce kurtarılması gerekenler,
Cesaretlendirilmesi ve yüreklendirilmesi gerekenler onlardı!
Herkes kendi başının derdine düşmüş gibi bir manzara oluştu.
Sonrası, gemisini kurtaran kaptan dercesine bir manzara hakim oldu.
Fırsatçıların elinde,
Başta gençler duman oldu.
Savruldukları yetmedi, düştükleri yerden kaldıran da olmadı, ver elini diyende!
Durumun ne diye dil ucuyla sordular,
Bir daha gelen de, kapılarını çalan da olmadı.
Gençlerin güvendiği dağlara o kadar çok kar yağdı ki,
Ne dağlara güvenleri kaldı, ne yağan karlara…
Saçlarına düşen aklarla kaldılar, o gencecik yaşlarında…
*****
Avrupa’da ilk sıraya oturan genç ve enerjik nüfusumuzla övünüp durmayı marifet saymış olacağız ki, yapmamız gerekeni yapamadık yani bir türlü gençlerin önünü açamadık!
Onlara istihdam alanları sağlayamadık!
Üniversite bitirdiler.
Yetmedi! Üstüne bir tane daha bitirenler oldu.
Üç Üniversite bitirenler dahi çıktı aralarından…
Yabancı dil bilseler fena olmayacak diyenlere inat,
Bir değil iki, hatta üç-dört yabancı dil birden öğrendiler, yine de hora geçmedi, kıymete binmediler!
En zor dil denilen Çince ve Japoncayı konuşanlar çıktı aralarından!
Ne oldu? Hiçbir şey! Yine de, işsiz kaldılar!
Öyle derin hayal kırıklıkları yaşadılar ki…
Yuva kuramadılar! Ellerindeki diplomalarla alakası olmayan işlerde çalıştılar!
Bazıları evlenmiş çoluk çoluğa karışmışlardı! Pazarlar da maydanoz sattılar, limon sattılar!
Evlerine ekmek götürmekten başka bir amaçları yoktu. Birçoğu ana-babalarının umuduydular!
Psikolojileri bozuldu, dağıldılar, iş bulma kapılarından defalarca geri döndüler.
Yetenekleri çok iyiydi. Liyakat sahibiydiler, dürüsttüler, kalite gibi, kalifiye gibi, kalifikasyon gibi kavramların çok üstündeydiler. Lakin, siyaseti ve torpili aşamadılar, geçemediler bir türlü!
*****
Otuz yaşında değiller, amma karlar yağmış, aklar doluşmuş saçlarına. Evine ekmek götürme derdindeler, ailelerine destek olma derdindeler. İşleri yok. İşlerini kaybetmiş milyonlarcası.
Aylardır yoklukla, imkansızlıkla, virüsle, en yakınlarını kaybetmekle, dost bildiklerinin, dost sandıklarının onları görmemesiyle, duymamasıyla sınandılar. Kahırdan, efkardan doluştu kaldı saçlarına düşen aklar!
Ekmeklerinin derdindeler ekmek! İçleri kan ağlıyor. Hangi dala tutundularsa, tutundukları dallar ellerinde kaldı!
Milyonlarca gencimizi heba etmek üzereyiz. 19 Mayıs, gençlerimize müjdeler verebileceğimiz bir bayram olmalıydı. Olmadı. Dün gençlerimizin bayramını kutlamayan kalmadı. Sanırım kimse onların zamanından çok önce ak düşen saçlarına yine bakmadı, yine görmedi, yine aldırmadı!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.