İSLAM MEDENİYETİNDE KONYA
“Vücutta bir uzuv vardır. O bozuldu mu diğerleri de bozulur. Bu da kalptir. Bizim kalbimiz de Türkiye’dir. Türkiye bozulursa biz çoktan bozuluruz. Sakın ha bozulmayın!”
(Doç. Dr. Naile Süleymanova)
Konya’da uluslararası boyutta düzenlenen “Bilgi Şölenleri” hoşuma gidiyor.
IRCICA, Karatay Üniversitesi ve Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından ortaklaşa düzenlenen “İslâm Medeniyetinde Konya” bilgi şöleni de, konuları itibariyle zevkle dinlediğim ve kıssadan hisse aldığım bir şölendi. Düzenleyenlerden Allah razı olsun.
Muhammed Aksak Hoca’nın Bakara Sûresi 262. Âyetten 274. Âyete kadar olan kısmı tilavetiyle başlayan İslam Medeniyetinde Konya sempozyumunda, bir bişnevci olarak her çiçekten bana yararlı olan özleri alıyor, faydalı olmayanları ise bir kenara koyuyorum.
İslâm Medeniyeti gibi koskoca, uçsuz bucaksız bir zaman dilimiyle karşı karşıya kaldığınızda; bunu Hz. Âdem ile ve daha da ötesine giderseniz ruhlar âlemiyle de başlatmanız mümkün.
“Konya” sözcüğüyle bir sınırlama getirildiği için ister istemez Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinde Konya ortaya çıkıyor. Bu medeniyet bile başlı başına bir ilmî ve bilimsel araştırma mevzusu. Her konu başlığı bile ayrıntısına inildiğinde başlı başına bilgi şölenleriyle birlikte üzerinde uzun uzadıya durulması gereken bir araştırma sahası.
***
Artvin Çoruh Üniversitesi’nden katılarak “Mekân ve Maneviyat Buluşması: Konya Örneği” başlıklı tebliğini sunan Ukraynalı, Mesnevi'nin metafizik metaforu üzerine doktorasını tamamlayan ve bunun bir ürünü olarak “Mesnevi'de örtülü anlamlar” isimli kitabın da yazarı olan Yrd. Doç. Dr. Svitlana Nesterova’nın, konuşmasının başında dile getirdiği “Mevlânâ, Konya’da olmasaydı da bir başka şehirde olsaydı Mesnevî’yi yazabilir miydi?” sorusu bile başlı başına bir araştırma mevzuu.
Nesterova, Konya’nın Sultan Alâeddin Keykubâd döneminde yapılan mimari yapılar (han, kervansaraylar, medreseler) ile birlikte ilimde, güzel sanatlarda, tasavvufta doruk noktasına ulaştığını belirterek belirleyici ve şekillendirici unsurun ise “tasavvuf” olduğunu kaydetti. Tekke, zaviye ve medreselerde tasavvufî ve fütüvvet örgütlenmeleriyle birlikte insanlara ab-ı hayat sunulduğunu belirten Dr. Nesterova, tasavvufun o dönem insanlarına huzur ve psikolojik bir rahatlık sağladığını da ifade etti.
Güvenli bir şehirde sosyal, kültürel, dinî faaliyetlerin teşvik edilmesinde mekânın önemine dikkat çeken Dr. Nesterova, “Entelektüel çevre meydana getirme açısından şehir aynı zamanda bir buluşma ve huzur yeri olmalıdır. Konya o dönemde, güvenli ve kolay ulaşılabilir bir şehir olarak ortaya çıkıyor” dedi.
Göç, kimlik ve çok kültürlülüğün önemine de değinen Dr. Nesterova, “Hayat insana soru sormalıdır, sordurabilmelidir” şeklinde konuşmasına son verirken, eğitimin bir başka boyutuna işaret ediyordu.
Dr. Nesterova, “Mesnevi'de örtülü anlamlar” adlı eserinde de Mesnevi'de en çok vurgu yapılan sembollerin “aşk ve nûr” olduğu belirterek bunu şöyle izah ediyor: “Aşk bir nevi davranış biçimini etik alan temsil eder. Nur ise güzellik, uyumsallık gibi varlıksal özelliklerin kavranmasıyla bağlantılı olduğu için estetik alanı simgeler. Estetik ve etik boyutu Mevlâna'nın tasavvuf metafiziğinin sembolüdür.”
***
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Fars Dili ve Edebiyatı’nda Yüksek Lisans Öğrencisi olan ve Konya’da bu bilgi şöleninde ilk defa “Eflatun’un Mevlânâ Celâleddin Muhammed Rûmî’ye Etkisi” başlıklı bildirisini sunan İranlı konuşmacı Saeedeh Hosseini Zavareh’in sözlerinden hareketle, Hz. Mevlâna’nın, Yunanlı feylozoftan kaynaklı felsefeyi benimseyip benimsemediği bile ayrı bir tartışma konusu. Kaldı ki bu bilimsel toplantıda, Alâeddin Tepesi’ndeki Bizans’tan kalma ve sonra dinamitle yıkılan Eflatun Kilisesi (Selçukî Mescidi) bile başlı başına bir araştırma konusu olarak bu bilgi şöleninde ele alınabilirdi.
İlk oturumlardaki konuşmacıları dinleyememenin ızdırabını çekmekle birlikte, II. Oturum’da Doç. Dr. Hüseyin Muşmal’ın “Konya’daki İki Gayri Müslim Mahallesi: Çifte Merdiven ve Gazi Alemşah (1840-1845)” başlıklı bildirisine ancak yetişebildik.
Bu iki mahalleyi de yarın ele almaya gayret edelim, inşaâllah.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Bana göre, bu sempozyuma asıl damgayı vuran Azerbaycan Turizm ve Menecment Üniversitesi’nden Doç. Dr. Naile Süleymanova’nın, yukarıda dile getirdiğim uyarıcı sözleri oldu.
Azerbaycan’ın kalbinin Türkiye için çarptığını belirten Dr. Süleymanova, “Bizim kalbimiz de Türkiye’dir. Türkiye bozulursa biz çoktan bozuluruz. Sakın ha bozulmayın!” diye bizi uyardı.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.