ÖĞRETMENLER GÜNÜ
Öğretmenler bu ülkenin, bu milletin ve ümmetin lokomotifidir.
Lokomotif paralel raylarda yürüdüğü zaman aziz milletimizin başına nelerin geldiği 15 Temmuz gibi ortada.
Yaşadığımız cennet gibi ülkemizde vatanına, milletine, askerine ve polisine kurşun sıkan, tank, helikopter ve uçaklarla saldıran bu kadar haini hangi eller ve kimler yetiştirdi?..
Gelin “24 Kasım Öğretmenler Günü” dolayısıyla bir muhasebe yapalım.
Ne dersiniz?..
***
İnsanları Allah'la aldatan ve kandıranlar gerçek öğretmenler, muallimler ve hocalar mıdır?
Hakiki dini, gerçek peygamberi anlatmak yerine, uçar, kaçar hurafe şeylerle uğraşan dinden bîhaber, halkı sömüren, kendisine inananların dini duygularını suflî emellerine alet edenler gerçek muallimler midir?
Uygulanmakta olan klasik eğitimle herşeyin çözüme kavuşacağını ifade eden gerçek öğretmen olabilir mi?..
Ehliyet ve liyakat çerçevesinde görevlendirilmeyip, “bizden (partimizden, cemaatimizden, dernek veya vakıftan) olsun da taştan olsun” denilerek bir yerlere getirilenler, kendi branşı olmadığı halde o derse (öğretmen açığı) olduğundan dolayı atanan kişi, sizce, gerçek öğretmen olabilir mi?..
Çocuk psikolojisinden ve ruh biliminden, iletişimden pek anlamayan, çakmayan ve onun formasyonunu görmeyen insanların "sınıf öğretmeni" yapılması, acaba doğru bir davranış mıdır?..
Memleketi bu hâle kim/kimler getirdi?..
***
Öğretmen kimdir?
Öğretmen kime denir?
Karşımıza geçtikleri vakit “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” denilecek vasıfta öğretmenler yetiştirdik mi, yetiştire biliyor muyuz?..
Sınıfta kopye çekmeyi, soruları çalmayı, haksız yere rütbe yükseltmeyi, bilmediği, anlamadığı ve kendisine yabancı bir yere idareci, yönetici olarak atamayı herhalde ben, oturduğum yerden yapmadım…
Bunları yapan birileri var. Eğer o “öğretmen” ise, vay halimize ki vay!..
***
Batıda eğitim aldığı halde batılılaşmayan Cumhuriyet aydınlarımızdan olan, mütefekkir ve münevver kişiliğiyle tanıdığımız Nureddin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası adlı eserinde,
Bizi beşikten alarak mezara kadar götürerek teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insanın “muallim” olduğunu söylüyor.
Eğer bu ülkede 200 yıldan beri hain bir nesil yetişiyorsa, bu, öğretmenlerin eseri değil midir?
Hiç kendimizi kandırmayalım.
Mevcut eğitim sistemi “vatan haini” üretiyorsa, “hormonlu akademisyen” çıkarıyorsa, o eğitim sisteminin sorgulanması, reforma tabi tutulması, Yeni Türkiye’de dünya gerçeklerini de göz önünde bulundurarak ve teknik gelişmeler ışığı altında millî, yerli, İslâmî bir ayar verilmesi gerekmiyor mu?
Peki o halde neden bunlar yapılmıyor?
***
Muallim ve mütefekkir Topçu, durumumuzu şu sözleriyle nede güzel özetliyor:
“Milletimizin ruhi temellerinden olan İslam’da Peygamber ilk muallimdi. Öğreten o, inandıran o, yürüten o idi. Devlet ve mektep işlerini birleştirmiş devleti mektep haline getirmişti. Sonraki devirlerde bu ikisi ayrılmakla beraber birbirlerine sımsıkı temas halini muhafaza ettiler ve devlet adamı muallimin emrinde bulunduğu müddetçe cemaat ikbal halinde yaşadı. Muallim, devlet adamının bendesi olduğu zaman cemaat bozuldu, felaket baş gösterdi.
Anadolu’ya fetihlerle yerleşen Oğuzlar, başlarında Nizamülmülk gibi bir muallim buldular. Gerçekten büyük bir muallim olan bu vezir, bu fetihlerin ruh ve manasını, ahlakını ve devamının şartlarını nesillere telkin edecek muallimleri, Bağdat’ta açtığı Nizamiye Medresesinde topladı. Daha sonra bu devlet binasının çatısını kuran Osmanlılar, muallimi baş tacı yaparak yükselmesini bildiler. Padişahlar, şehzadelerini muallime emanet ederler ve onların ruh yapılarını her bakımdan hocalarına teslim ederlerdi.
Orhan’ı yetiştiren, Fatih’i cihanda harika bir manevi olgunluğa sahip kılan muallimlerdir.
Bizim bütün tarihimiz, muallimin yükseltildiği devirlerde şan ve şerefle medeniyet ve ahlâkın zirvelerin tırmanmış, muallimin alçaltıldığı dönemlerde ise uçurumlara yuvarlanmıştır. Muallimin alçaltılması, onun devlet emrinde bir bende haline getirilmesiyle başlar. Her şeyden evvel muallim, hayatımızın sahibi olmaktan ziyade sanatkârıdır. Kullanıcısı değil, yapıcısıdır. Seyircisi değil, aktörüdür. O, en doğru, en güzel hayat örneğini yapar hazırlar bize sunar; biz yaşarız. Bizim vazifemiz, bu hayata anlayış katmaktır, anlayışla ona iştirak etmektir. Balını yemeyip yaptıktan sonra bize bırakan arının bu hareketini şuurlandırıp bir ideal haline getirirseniz, onda muallimi bulursunuz. O, ruhunuzdaki kat kat fetihlerin kahramanı ve şerefli sahibi olduğu halde, bu hayatı yaşamayı değil ona hizmeti tercih ile seçmiş fedakâr varlıktır.”
AZİZİM DİYOR Kİ…
Bu duygular çerçevesinde gerçek öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.