Serap Taştekin

Serap Taştekin

Ah Eski Ramazanlar (!)

Ah Eski Ramazanlar (!)

Ah Eski Ramazanlar (!)

 

İsmiyle müsemma bir Ramazan ayı yaşıyoruz. Ramazan’ın başka ne ismi olacaktı? “Adı üstünde Ramazan” diyebilirsiniz.  Fakat anlamına baktığınızda sıcaklarla ilgisinden dolayı Kamerî aylardan dokuzuncusuna bu ismin neden konulduğu anlamlıdır.

“Şühûr-i kameriyeden maruf ay ki şehr-i celil-i sıyamdır” ifadeleriyle tarif edilen ve İslami ayların dokuzuncusu olan Ramazan, sözlük anlamı itibariyle ihtirak anlamına gelir ki “yanmak” demektir. Güneş sıcağından yanan kaya ve kumlara basan kişinin ayak tabanından yanması, Arapça “ramada” ile ifade edilir. Bazı İslam bilginlerinin görüşlerine göre Ramazan kelimesi, Allah’ın güzel isimleri arasında yer alır. Bazı rivayetlere göre ise Araplar ay isimlerini belirlerlerken Ramazan ayı çok sıcak bir döneme tesadüf ettiği için bu ismi koymuşlardır. Bu bakımdan çok sıcak günlerde geçirdiğimiz bu yılın Ramazan ayında öncelikle oruç tutanlara adetten olduğu üzre “Kolay Ramazanlar” dileyelim.

Ramazan ile ilgili tarihsel bir yazıda “Nerede o eski Ramazanlar” deyip eski Ramazanların nasıl coşkuyla yaşandığı, hangi yemeklerin yenilip hangi eğlencelerin yapıldığını yad edip bugünkü yüzeysellik, sadece aç kalmak, iftarda çılgınca yemek tüketip gündüzleri iş gücünü minimale indirmekle eleştirmek adeti tekrarlansa garipsenmez. Fakat eskiden olduğu gibi bugünkü Ramazanları da herkesin gücü ve inancı nispetinde geçirdiği anlaşılabilir bir gerçektir. Her Ramazan’ın kendine göre bir feyzi vardır. Geçmişle bugünü siyahla beyaz gibi birbirinden ayırıp hep eskiye özlem duyup yüceltmek, mutsuzluğun baş aktörü olan geçmişe takılıp kalmayı beraberinde getirir. Ramazan’ın kıymetini bilirsek her zaman güzeldir ve Ramazan’a eriştiysek bize bir fırsat verilmiştir.

FIRSATÇI ESNAF

Eski Ramazanlar ile günümüz arasındaki farklılıklardan ziyade, benzerliklerin de olabileceğini düşünerek okumalarımı yapmaya çalıştığımda, özellikle işgücünün düşmesi hususunda eski ve yeni arasında bir fark olmadığını gördüm. Hatta bundan 400 yıl evvel de esnafın fırsatçılık yapıp Ramazan öncesinde yiyecek fiyatlarını katlaması pek manidar geldi. Eskiden Ramazan ayında medreselerin bile kapatılması bana günümüzde itirazsız kanıksadığımız kamu hizmeti veren pek çok kurumda kimsenin bulunmaması gerçeğini anımsattı.

Eski Ramazanları herkesin coşkuyla geçirdiği rüya gibi günler olarak algılamak ne kadar yanlışsa, bugün de oruç tutanların tamamının nefsini terbiye yerine topunun açlığa mahkum olup fitne-fesatla uğraştığında diretip beğenmemek yanlıştır. Allah’la kul arasındaki bu ibadeti kimin hangi duygularla yaşadığını biz bilemeyiz. Fakat günümüzle ilgili yazılanlar, hatta akademik çalışmalar bile eleştirel boyuttadır. Bu kıyası ve farkı daha iyi anlamak için Ramazan ile ilgili okurken, bu alanda hazırlanan tezlerden özellikle Tüketim Kültürü ve Ramazan, Tüketim Kültürü ve Ramazan Ayı Televizyon Reklamları” oldukça ilginçti.

Eski Ramazanlarla ilgili hazırlanan yazılar özellikle birtakım değerler manzumesini bir araya getirdiği için bunları okumak şimdiki Ramazanların sönük geçtiği hissiyatını uyandırır. Eski Ramazanlar ile ilgili Ziya Şakir’in “Ramazan Sohbetleri” oldukça doyurucu bilgiler verir. Burada yazılanlar, “Nerde o eski Ramazanlar” diyenlere tavsiye edilecek türdendir. Ziya Şakir demişken, kendisinin “Osmanlı’da Harem Ağaları” adlı kitabı da okunmaya değerdir.

RAMAZAN TENBİHNAMELERİ

Osmanlı Devleti’nde Ramazan ayının nasıl geçirildiğiyle ilgili pek çok kaynak vardır. Tanzimat döneminde yayınlanan Ramazan Tenbihnameleri, halkın camilerde, piknik yerlerinde nasıl davranacağıyla ilgiliydi. Bunlardan 1850 Tenbihnamesi incelendiğinde bütün Müslümanların oruç tutacakları, geceleri Müslüman kadınların dışarıya çıkamayacakları, gayri Müslimlerin ise Müslümanlar karşısında yemek-içmekten sakınması gerektiği yazılıydı. Tenbihnamede, kadınların Şehzade ve Laleli camilerinde namaz kılabilecekleri, saat 11.00’den sonra sokakta kalamayacakları, saz ve hayal olan yerlerde herkesin ırz ve edebiyle oturacağı, geçerli mazereti olmayan herkesin oruç tutacağı gibi hususlar yazılıydı.

Ramazan aylarında günümüzde olduğu gibi mahyalar önemliydi. Sultan I. Ahmet döneminden itibaren, Ramazanlarda minarelerde kandil yakılmaya başlandığı kabul edilir.  Fakat III. Murad dönemine ait gravürlerde mahyanın görülmesi, mahya kullanımının daha eskiye dayandığını gösterir. Sultanahmet Camii’nin minarelerinde altı yüze yakın kandil vardı. Vakıflar İdaresi, Ramazan ayı yaklaşırken camilere tulumlarla zeytinyağı gönderirdi.

Mahyalar özellikle kış aylarında güçlükle kurulurdu. “Padişahım çok yaşa” mahyası ise on dört harfli olmasından çok, rüzgarlı havalarda mahyacıya yapabileceği azizlikten dolayı güçlük teşkil ederdi. Rüzgarda “ç”nin altındaki üç ışıktan ikisi sönüverirse harf “b”ye dönüşür, ortaya “padişahım .ok yaşa” diye bir şey çıkar, bu nedenle birisi orada dört gözle nöbet beklerdi.

ON BİR AY KAZAN, BİR AY YE

Eski zamanlarda Ramazanlar fevkalade hazırlıklarla karşılanır, Birçokları, bir yılda kazandıklarını bu ayda harcayıverirlerdi. Bunun için de “Ramazan, onbir ay kazan, bir ay ye” denilmişti. Ramazan gelince günümüzde yaşanan durgunluk, eskiden de yaşanır, medreseler kapanır, fakir softalar seyahate çıkarlardı. Sesi güzel hocalar konaklarda iş bulur, bayrama cepleri dolu dönerlerdi.  Hatta bu anlamda Veli Efendi’nin konağı meşhurdu. Cömertliği meşhur olduğu için Veli Efendi’nin konağı Ramazan ayında çok ilgi görürdü. Bu konakla ilgili sayısız hikayeler vardır. Bunlardan bazıları Türk Hayatı Dergisi’nin 1925 yılındaki 2. Sayısında basılmıştır. Keşke bu dergiler dili sadeleştirilip yeniden basılsa…

Ramazan geceleri dışarıda müthiş renkli bir hayat olurdu. Temaşalar, müzikli eğlenceler sahura kadar devam ederdi.  Evde oturan yok muydu, tabii ki vardı. Onların da zevki ayrı idi. Mahallenin çocuklarının kestane fişeği çata patasını, midye kabuklarına dirhem ve zeytin yağı koyarak gelip geçenden “Yağ parası, mum parası” istediklerini, vermeyenlerin önünü kestiklerini izlemek az neşe değildi…

ramazan.jpg

Ramazan ayları eskiden iftardan sahura kadar geçen süreyi uyumadan geçiren insanlara pek çok eğlence imkanı sunarken, tekkelerde bilakis her zamankinden durgun olurdu. Tekkelerde yemek yendikten sonra ibadete geçilirdi.masallah.jpg

Eski Ramazanlarda Mahya yazıları, mahyacılar tarafından özenle yazılır, aydınlatılırdı. “Hiddetlenmeyin! On bir ayın sultanı Ramazan’a Maşallah demek için mahyayı okuduk, size sözümüz yok” diyen beyler, genç hanımların validelerinden şemsiyeyi kafalarına yemekten kurtulamamışlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Serap Taştekin Arşivi
SON YAZILAR