‘Ateşbâz Veli Ocağı’nda ne pişer?
“Allah beni bu işi yapmam için dünyaya gönderdiğine inanıyorum.”
Bu söz, yaptığı işi en iyi şekilde yapmaya önem veren Erzincan doğumlu kapıcı dairesinden çıkan Et İmparatoru Cüneyt Asan’a ait. Küçük yaşlardan itibaren bir kasapta çırak olarak çalışmaya başlayan ve kalfalıktan ustalığa, ustalıktan çalışkanlığı, dürüstlüğü ve iş ahlâkıyla et imparatorluğuna giden yolda kurduğu restoran zinciriyle zirveye ulaşan Cüneyt Asan’ı, Ateşbâz-ı Velî Mutfak Kültürü Günleri dolayısıyla Ateşbâz-ı Velî Türbe Meydanı’nda gerçekleştirilen Gastro Gösterisi’nde izledim.
Son derece pozitif ve inanılmaz öz güvene sahip Cüneyt Asan’ın hayat hikâyesini okuduğumda inanamadım. Ortağıyla satın aldığı kasap dükkânından besi çiftliği kurarak restoran ve fabrikalara et satmaya başlayan, daha sonra bu işi İstanbul’da açtığı ilk restoranla genişleten ve şubelerini faaliyete geçiren Cüneyt Bey, bizim Konyalılar gibi her biri kendi öz sermayesiyle kurulan 26 şubeye ulaşarak “Günaydın” markasıyla bu sektörde Türkiye’de adından söz ettiriyor.
***
Filmlere konu olacak cinsten hayat hikâyesine sahip olan Cüneyt Bey, ‘Mutfakta Millî Özel Ödülü’ne lâyık görülen Ateşbâz-ı Velî Mutfak Kültürü Ödül Töreni’nde yaptığı konuşmasında; Türk-Osmanlı ve Anadolu ile Konya mutfak kültürünü dünyaya anlatamamaktan yakınarak “Bizim ülkemizin tadı, tuzu ve ruhu bütün dünyaya bedeldir. Önemli olan inanmaktır. Biz bu işe inanırsak yüzde 50’sini halletmiş oluruz. İlk önce inanacağız ve iyi bir iş ahlâkına sahip olacağız” dedi.
Günaydın markasıyla Türkiye ve Dünya’da 45 şubeye ve 2,500 çalışana ulaştıklarını belirten Cüneyt Asan, Londra’da yakında “Geleneksel Türk Mutfağı” açacakları müjdesini de verdi.
***
Konya ve kültürümüz adına bir başka müjdeyi de Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Mustafa Şahin, ödül törenini açış konuşmasında verdi. Anadolu topraklarının önemli bir değeri olan Ateşbâz-ı Velî’nin XIII. Yüzyılda Mevlâna Dergâhı’nda mutfakta başlayan talim ve terbiyenin önemine değinen Prof. Şahin, Mevlevî mutfak terbiyesinin günümüzde evlerde de uygulanması gerektiğini söyledi.
“İşte biz Ateşbaz-ı Veli'yi bu şekilde değerlendirmeliyiz fakat Hazreti Pir'in en yakınında bulunan bu zatı yeterince tanımadığımızı da itiraf etmeliyiz. Üniversite olarak Ateşbaz-ı Veli'nin daha iyi tanıtılmasına vesile olabilmek için çalışmalar ve birtakım programlar yürütüyoruz.” diyen Sayın Rektör, Ateşbâz-ı Velî’nin mutfak kültürünü ortaya çıkarmak için üniversitenin ilgili bölümleri vasıtasıyla araştırmalara son derece ağırlık vererek yeni eserler ve bilimsel makalelerle en kısa zamanda konunun üzerinde yoğunlaşacaklarını dile getirdi.
***
Dergâhtan içeriye adımını atar atmaz Binbir Çileye talip olan Dervişler, Ateşbâz Veli Ocağı’nda pişmeye alınırdı. Sabır ve sebat sınavında sınıfta kalanlar, giydikleri ayakkabıları ters çevrilerek geldikleri yerlere gönderilirlerdi. Bu davranış şekli bile talim ve terbiyenin ne kadar edebe mugayir olmadığını ve ince düşüncenin bir ürünü olduğunu göstermeye yeter!
***
Osmanlı (Türk) mutfağı o kadar zengin bir mutfak olmasına rağmen bu evrensel kültürü dünyaya anlatmak adına Horasan erenlerinden olan Ateşbâz-ı Velî’nin yanında kaynayan kazanın içine girerek biran evvel pişmenin püf noktalarını öğrenip, insanlığa sunmak için önce bizim buna inanmamız gerekiyor.
Galiba işin başı inanmaktan geçiyor ve inançtan başlıyor.
Sonra edeb ve ahlâk sahibi olmak için iş ahlâkına dört elle sarılmak ve kurallara harfiyyen uymak var. Mevlâna hazretleri ne diyor:
“Dünya gecesinin aydınlatacak şemâların en güzeli ve parlağı: Edeptir.”
AZİZİM DİYOR Kİ…
Eski devirlerde dergâha ilim öğrenmek için gelenlere önce edep öğretilirdi. Şükürsüz ve edepsiz kimse, Cenabı- Hakk’ın lütuf ve ihsanından mahrum kalır.
Hz. Mevlâna ne de güzel söylüyor:
“Şeytanın kâtili edeptir.”
Şeytan ilk ve en büyük edepsizliği kime karşı yapmıştı?..
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.