Bisikletini arayan adam.
Geçtiğimiz hafta sonunda, Beyşehir Gölü etrafında, “Geleneksel Kamplı Bisiklet Turu” düzenlendi. Beyşehir Kültür ve Turizm Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Beyşehir Bisiklet Topluluğu’nca bu yıl ikincisi gerçekleştirilen Geleneksel Beyşehir Gölü Etrafı Kamplı Bisiklet Turu iki gün boyunca devam etti. Beyşehir Gölü etrafındaki 165 km’lik tura Beyşehir ve Konya’nın dışında Antalya, Muğla, Isparta ve Burdur gibi illerden 35 bisiklet sever katıldı. Bütün etabı tamamlayan 35 kişi haricinde içerisinde benim de bulunduğum birkaç kişi çeşitli etaplarda bisiklet turuna ve kampa iştirak ettiler.
Bisiklet üstünde büyüyen bir çocuk olarak, doğduğum büyüdüğüm topraklarda Beyşehir Gölü’nün eşsiz güzelliklerinin yer aldığı parkurda bir tura katılmak ve Anamas Dağları’nın eteklerindeki köyümün yakınlarında bir çadırda gecelemek fikri bana büyük bir heyecan vermişti. Küçüklüğümden beri rahmetli babam ve annemin yaz aylarında Kurucaova Köyü’nün yaylarında kurdukları çadır evlerde ve obalarda sürdürdükleri hayatın hikâyesiyle büyümüş bir çocuk olarak, bu faaliyet benim için çok büyük anlam ifade ediyordu. Böylece belki de rahmetli babamın kaç defa yürüyerek gelip gitmek zorunda kaldığı Beyşehir-Kurucaova yolunda ben de her dakika onu anarak bir süre bisikletle yolculuk yapabilecektim. Biricik annemin gün boyu davar veya büyükbaş otlattığı yaylalarda onların seslerini duyabilecek, gölün nefis havası ve ağustos böceklerinin sesleri arasında nefis bir uyku uyuyabilecektim. Bu iki gün beni hem kendi çocukluğuma hem de anne ve babamın çocukluğuna götürecekti. Belki onlar gibi mahzun ve mutlu çocuklarla karşılaşacak, hal hatır soracak, iki gün bile olsa onların hayatlarına dâhil olabilecektim. Ancak bu düşünce bile beni gece boyu heyecandan uyutmadı. Uyuyabildiğim dakikalarda ise, lise 1. sınıfın yaz ayında sanayideki çay ocağında garson olarak çalıştığım 3 ay boyunca biriktirdiğim paraları tamamlayarak rahmetli babamın aldığı ama bir hafta sonra çaldırdığım vitesli bisikletimi aramakla geçirdim. Hiç doyamadığım vitesli bisikletimi bulamadan kaskımı, eldivenimi gözlüğümü hazırlamış, köpek kaçırıcılarımı gidona asılı çantanın içine yerleştirmiştim. Sırt çantama çadır, mat ve uyku tulumlarını da özenle koymuştum.
Yolculuk başladığında çocuklar gibi şen olacaktım. Bisikletimin pedallarına yüklendikçe uçma hissi içime dolacak, gölün nefis sahili boyunca kuşlar gibi ilerleyecektim. Karadikeni geçtikten ve Üstünler yokuşuna tırmandıktan sonra Pala Dayı’nın dükkânının karşısında Yeşildağ Kahvehanesinde mola verecektim. İçtiğim birkaç bardak çayın üstüne, Kurucaova yolundaki bahçelerde elma toplayan kadınların durdurup zorla ikram ettiği elmaların yanısıra kendi bisikletleriyle peşimize takılan şirin çocukların neşesi beni hiç acıktırmayacaktı. Üstelik Kurucaova Köyü kahvehanesi önünde köylülerimin sıcak ilgisi yemeğin üstüne bir tatlı gibi gelecekti. Gölyaka’yı geçtikten sonra hava kararmaya başladığında Beyşehir Gölü’nün eşsiz manzarasına sahip Sulak mevkiine çadırlarımızı kuracaktık. Kamp ateşinde yapacağımız akşam yemeğini yedikten ve odun ateşindeki muhteşem çayımızı yudumladıktan sonra uyku tulumunun içine girecek ve yıldızları seyredecektim.
Çok geçmedi, telefonum çaldı, telefondaki Beyşehir Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Mustafa Büyükkafalı, “Hocam hadi saat 7 oldu, tura başlayacağız, öncü arabasını hazırladık, siz kullanacaksınız”. Dedi, oyuncağı kırılmış bir çocuk gibi boynumu büktüm. Bütün organizasyonun mimari sevgili dostum Mustafa Büyükkafalı, beni bisiklet üstünde uçtuğumu zannettiğim o tatlı rüyamdan uyandırmış, ancak bana bütün bu güzelliklere şahit olma fırsatını vermişti. Bu vesile ile başta kendisi olmak üzere, başkan yardımcısı Halil Gümüşel ve Bisiklet topluluğu sorumlusu Mustafa Varlı’ya ayrı ayrı teşekkür ederim. İyi ki Beyşehir var, iyi ki sizler varsınız.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.