Can yoldaşı
Bundan yetmiş yıl kadar önceydi. Belki de biraz daha fazla. Anadolu’nun ortasındaki bir ilçede, bağını bahçesini ekip biçmekle geçinmeye çalışan üç çocuklu adamın karısı o gün için adı konmayan, az bilinen bir hastalıktan bir gece ölüverdi.
İki kız bir erkek çocukla bir başına kaldı yoksul adam.
Akrabaları kız çocuklarından birini aldı yanına. Erkek çocuk adamın yanında kaldı. En küçük kızı evlatlık ver dedi tanıdıklar, eş dost.
Büyükçe bir Vilayette iş güç sahibi biri öyle bir çocuk arıyordu. Adamı buldu. Ben dedi, Vilayet dışında çalışan biriyim. Hasta bir anam var. Anama can yoldaşı olacak bir kız çocuğu arıyorum. Anasını da getirdi, küçük kızın babasının yanına. Kızını okuturuz dediler. Kendi kızımız gibi büyütürüz dediler. Baba o kadar çaresizdi ki, verdi kızını o aileye…
Aile o can yoldaşı olan küçük kız çocuğunu okuttu. Kız ortaokuldayken, babasını ve kardeşlerini görmek için o ilçeye geldi. Kardeşleri ve babası, babasının yeni evlendiği kadın ve küçük kardeşleri ziyan zebil ve perişan bir hayat yaşıyorlardı. Bazı akrabalar da üstü başı, kıyafeti o ilçede dahi az görülen kızı gördüler.
O karşılaşma onu son görüşleri oldu.
Kız okudu bir kurumda göreve başladı, bir süre sonra da evlendi. Bu arada yoksul baba, Avrupa’ya çalışmaya gitti. Almanya’da, Fransa da ve Hollanda ‘da çalıştı. Hali vakti yerinde biri olarak geri döndüğünde, aradı o vilayette kızını ve buldu.
Çaldı kapısını. Baba kız konuştular, kız, kocam dedi benim evlatlık olduğumu bilmiyor. Her an gelebilir. Adam ne hayallerle gittiği kızının yanından peki kızım dedi attı kendini dışarı.
Sokakta hiç kimseye aldırmadan başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya…
Onu tanıyanlar, bir daha kızıyla hiç görüşmedi. O kız da onu aramadı. O en son gördüğüyle gitti öbür dünyaya dediler.
*****
İnsanın canının yoldaşı kimdir diye sorsalar ilk verilecek cevap eşimdir cevabıdır.
Daha sonraki cevaplar arasında yalnızlığını paylaşan, köpeği olabilir, kedisi olabilir, muhabbet kuşu olabilir.
O benim canımın yoldaşı diye de ifade edilir.
Yalnızlık denen duygu geçmişten bugüne yaşanılan ağır bir sendrom.
Evlatları, kardeşleri, hısım akrabaları ve komşuları için, bana yalnızlığımı hiç hissettirmediler diyenleri az dinlemedik.
Allah sabır versin, dayanma gücü versin. Duvarlar üstüme üstüme geliyor, eve giremiyorum diyen insanların hissettikleri o can yoldaşı eksikliği kolay dolacak bir şey değil.
*****
Can yoldaşını önemli kılan, insanı hayata tutunduran, bağlayan, yeniden geri döndüren özelliği olmasıdır.
Can yoldaşları bu yüzden hiç ama hiç unutulmamışlardır. O can yoldaşı küçük bir kız çocuğu, bir erkek çocuğu ise, okutulmuş, büyütülmüş, iş güç sahibi yapılmış, evlendirilmiştir.
O can yoldaşı çocukların can yoldaşlığı yaptıkları insanları ömür boyu unutmamaları, ana baba diye ziyaret etmeleri göz yaşartıcı sahnelerle ve hikayelerle doludur.
Hüzünlü bitenleri olsa da can yoldaşlığı insan bu dünyadan ayrılana kadar devam eden bir duygudur.
İnsan, değil küçük bir çocuğu, kendine can yoldaşlığı yapan kedisini, köpeğini dahi unutamaz.
Biz vicdan sahibi, merhametli, insaflı ve hoşgörülü Türk Milletinin evlatlarıyız.
Can yoldaşlarımız bize Allah’ın emanetidir. Onlar bir ömrü paylaştıklarımız, teselli olduklarımız, acılarımızı ve kederlerimizi onlarla unuttuklarımızdır.
*****
Anadolu can yoldaşı hikayeleriyle dolu bir coğrafya. Bağrı yanık analar, bağrı yanık babalar, ana ve babalarının boşluklarını hiçbir zaman dolduramayan çocuklar az hasret çekmediler.
Bundan yetmiş sene öncesi en iyi yol stabilize yoldu. İnsanların imkânı yoktu. Parası-pulu yoktu. Okuma yazması yoktu. Yol bilmez iz bilmezdi. Üstüne üstlük fakir fukaralık, yoksulluk çoktu. Gelmek zordu, gitmek zordu. Arayıp bulmak zordu.
Çaresi olmayan hastalıklar, doktor görmeyen bilmeyen insanlar o kadar çoktu ki…
Çiçekten, tifodan, tifüsten, kızamıktan, veremden söner giderdi hayatlar.
Trahom denen sıtma denen baş belası hastalıklar vardı.
O dönemin ilçelerinde büyümüşlerdenim.
Derlerdi ki; Falancanın kızı diye biliyorduk ya evlatlıkmış…Kadın hep oğlum oğlum diyordu, o çocukta evlatlıkmış. Evlatlık olduğunu mahalledeki kadınlardan, sokakta oynadığı arkadaşlarından öğrenenler vardı.
Anlatmanın çok daha güzel yolları varken, o yollar hele ki o yıllarda neredeyse hiç denenmedi. Aslında bunlar ayıp değildi, günah değildi.
Kim bilir nasıl hayatlardan gelmişti o çocuklar?
*****
Sevgi bambaşka şey…Hoşgörüde öyle…Can yoldaşı diye alınan o çocuklar, hele ki o günün şartlarında, gerçek bir can yoldaşı olmuşlardı gittikleri ailelere…
Yalnız insanların yalnızlıklarını paylaşmak, kaybettikleri o yaşama sevincine yeni pencereler açmaya vesile olan o küçük kız çocukları, erkek çocukları, bulundukları mekanların, evlerin, hanelerin havasını değiştirdiler.
Can yoldaşı oldukları insanlar o can yoldaşlığını hiç unutmadılar. Yalnız insanların yalnızlığını paylaşan o çocuklar, okudular, büyüdüler, onlar da ana ve baba oldular.
Evlatlarını can yoldaşı olarak veren ana ve babaların evlat, can yoldaşı olarak giden o çocukların ana ve baba özlemini anlatmak kolay olmasa gerek…
Birçok diziye ve filme konu olan benzer hayat hikayeleri, çocukların ana ve babalarını bulma girişimleri ve çabaları, ya da yıllar sonra yaşadıkları pişmanlık canlarına tak eden anaların, babaların evlatlarını arama teşebbüsleri ekranlarda gözyaşlarıyla izlenen sahnelere sebep oluyor.
*****
Rabbim kimseyi çaresiz bırakmasın. Ana ve babaların evlatlarıyla imtihanı kolay bir hadise değil. Hele bundan yetmiş seksen yıl öncesi yaşananlar.
Çok daha zor.
Anlatması kolay değil…Beni neden verdin, neden bıraktın sorularının cevabı, onca yıl sonra verilemiyor. Verilse bile aradaki o hazin boşluk dolmuyor, doldurulamıyor.
Kader demek, felek demek, alın yazısı demek teselli etmiyor.
Dağılan aileler, elinden tutan, yol gösteren kimsesi olmayanların yaşadığı çaresizlik, benim yaşadıklarımı kızım yaşamasın, oğlum yaşamasın düşüncesi, çocukların asla bile isteye bir şekilde verilmediği o hüzünlü veda eskitti birçok insanı…
O ayrılık anlarını ne çocuklar unutabildi ne de ana ve babalar. O küçücük çocukların can yoldaşlığını ancak hayat anlatabilirdi.
Ve hayat, bildiği gibi anlattı…
Konuşması gerekenler, sırlarıyla gittiler öbür tarafa…Geriye, acısı çok, tatlısı az, sevgisi buruk bölük pörçük ömürler içerisinde filizlenen ve hayat bulan can yoldaşlıkları kaldı.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.