EFLATUN PINAR YAHUT ALLAH TAŞLARI
Beyşehir’de kime sorarsanız, size keyifle Eflatun Pınar’ın nerede olduğunu tarif edecektir. Konyalılar başta olmak üzere şöyle bir hafta sonunda, güzel bir gün geçirmek amacıyla Beyşehir’e gidenler, Eşrefoğlu Cami Külliyesi’nde yer alan eserleri ziyaret ettikten hemen sonra, daha önce çok defa adını duydukları Eflatun Pınar’ı da görmek isterler.
Aslında Eflatun Pınar adındaki tarihî Hitit Su Anıtı, Konya'dan ve Isparta güzergâhından Beyşehir’e gelenler için, merkeze ulaşmadan önce, hemen anayoldan birkaç kilometre içeriye girerek erişilebilecek alanlardan birisidir. Zira Hitit Su Anıtı, Beyşehir- Konya, Beyşehir-Isparta karayolları arasında bulunan Sadıkhacı Köyü sınırları dâhilinde bulunuyor. Tarihi süreç içerisinde, anıtı ilk keşfeden Hamilton’dan bu tarafa buraları ziyaret eden seyyahlar ve bilim adamları çoğunlukla “Via Sebastia” yolunu takip ederek bu anıta ulaşmayı tercih ettiler. Via Sebastia Beyşehir civarına, Fele Beli’nden girer ve Yenidoğanlıların “ulu yol” adını verdiği güzergâhı takip ederek Yunuslara ulaşırdı. Pek çok yabancı seyyah Beyşehir Gölü kenarında yol alırken bu anıtı ulu yolun çevresinde aramış ve karşılaştıklarında ise şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir.
Gerçekten de anıt, Beyşehir Gölü kenarında uzanan verimli ovanın ortasında hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkar. Beyşehir-Isparta anayolu üzerinde Eflatun Pınar tabelalarını takip ederseniz birkaç kilometrelik stabilize yolun sonunda sizi anıta kavuşturacak olan kavşağa ulaşırsınız. Sadıkhacılılar bu kavşakta ovanın pek çok noktasından görülebilecek yükseklikte ve büyüklükte dev gibi bir Türk Bayrağı asmış ve hatta bayrağın gölgesi altında dinlenme mekânları da yapmak suretiyle güzel bir hizmete imza atmışlar. Ali Akkanat kampüsü dışında, Beyşehir çevresinde örneğini pek göremeyeceğiniz dev bayrağımızı selamlayarak ilerlerseniz birkaç yüz metre sonra, ovanın ortasında bir vadi, çölün ortasında bir serap gibi, muhteşem güzellikteki Hitit Su Anıtı sizi karşılayacaktır.
Tatlı bir yokuştan aşağıya doğru yavaş yavaş inerken, uzaktan küçük ve kaba görünümlü anıtın, gittikçe gözünüzde büyüdüğünü fark edeceksiniz. Anıtın çevresindeki havuzun dibine kadar indiğinizde, içinizde, tel örgülerle çevrili alanda, aslına benzetilmeye çalışılmış ama kötü bir taklit olan yontma-kesme taş blokların üzerine çıkma isteği belirecektir. Mevsimi uygun ise nilüfer çiçeklerinin boy gösterdiği havuzdaki suyun rengi sizi büyülerken yavrularını peşine takmış ördekler bir dizi sıra halinde size doğru yüzeceklerdir. Gözünüzü bu güzelliklerden alabilirsiniz, karşınızda yükselmiş onlarca parça büyük bloktan oluşan abideyi bir süre dikkatlice izlemenizi tavsiye ederim. Her bakışınızda yeni bir detayını fark edeceğiniz abidenin üzerinde yer alan, kanatlı güneş kursları, güneş ve hava tanrılarının figürlerini taşıyan insan vücutlu aslan-leopar heykellerinin ağızlarından sular kaynar. Sessizliğe kulak verirseniz, 4.000 yıl öncesinden çakıl taşlarının seslerini duyarsınız. İlim adamlarının ifadesiyle, çeşitli ölçüde irili ufaklı 14 taş bloktan müteşekkil olan bu abideyi oluşturan her blok üzerinde kabartma olarak işlenmiş figürlerle bir kompozisyon meydana getirilmiştir.
Abideyi tatlı tatlı seyrettikten sonra havuzun etrafında yavaş yavaş adımlarsanız kurbağa sesleri arasında bölgeye has çiçeklerin ve bitkilerin kokularını alırsınız. Siz havuzun etrafındaki yürüyüşünüzü tamamlamadan, çoktan Sadıkhacılı köylü kadınlar onlarca çeşit şapka, eldiven, çorap, oyalı yazma gibi el örgülerini sermiş ve sizi bekliyor olacaklardır. Oradaki teyzelerle ve yaşlılarla bir süre sohbet ederseniz, bu anıtlara Allah taşları denildiği de öğrenirsiniz. Elbette ki, Allah taşları, Hititler döneminde, bugün olduğundan kat kat daha kutsal bir alandı. Bazı yaşlılara göre havuz suyunun renginden dolayı buraya Eflatun Pınar denilirken, Eduard- Meyer gibi kaynaklara sirayet etmiş olan bir başka rivayete göre ise Eflatun ismi meşhur Yunanlı filozof Platon’a nispetledir. Halbuki biraz tarihle meşgul olanlar bilirler ki Eflatun’un yaşadığı devir ile Hitit dönemi arasında çağlar bulunmaktadır. Belki de, anıtın ismi, abideyi teşkil eden granit blokların güneş ışığı altında eflâtunumsu bir renk almasından ileri gelmiştir. Yine yaşlılardan rivayet edilir ki; Beyşehir Gölü buradan çıkan pınarın tıkanmasından ve daha sonra da bir düden gibi patlamasından oluşmuştur. Belki bu son rivayetin zihninizi meşgul ettiği anlarda, tel örgülerin dışına çıkarak buradan uzaklaşırken çevreyi incelemeye başlarsınız hemen yakınınızda abidenin güzelliğinin büyüsüyle ilk anda fark edemediğiniz bir su değirmeni görürsünüz. Pınarın üzerinde kurulmuş olan Yelten adındaki bu tarihi değirmenin yanında bir zamanlar gelenlere balık ziyafeti verilen alabalık tesisi de bulunuyordu. Biliriz ki, Beyşehir Gölü, Eflatun Pınar’ın tıkanmasından oluşmuş değildir, lakin bu pınarın Anadolu’nun en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nü beslediğine şüphe bulunmuyor. Kim bilir Beyşehir Gölü’nün saat başı değişen renklerinden Eflatun olanı belki de bu pınarın suyundandır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.