Filmlerdeki tehlike
Hem yabancı, hem de yerli filmlerde sağlığa zararlı sahneler var. Film gösterime çıkmadan önce Sağlık Bakanlığı filmleri denetlese ve böyle sahnelerde değişiklik yaptırsa çok yararlı olur. Örneğin, TRT’de gösterimde olan “Zengin Kız Fakir Oğlan” dizisinin değişik bölümlerinde klostrofobi oluşturacak sahneler var. Ayrıca bu sahneler klostrofobisi olanları zor duruma da sokuyor. (Klostrofobi, kapalı alan korkusunun tıptaki adıdır. Örneğin bu durumdakiler kapalı MR cihazına giremiyor.)
Bilindiği gibi soğuk hava depolarının kapısı dışarıdan açılır ama içeriden açılmaz. Niçin böyle yapıldığını bilmiyorum ama benim gördüğüm bütün soğuk hava depoları böyleydi. Aslında bu da bir yanlışlık çünkü bu depolar ısı yalıtımlı olduğu için sesi de geçirmiyor. Bu yüzden içeride birinin olduğu fark edilmeden deponun kapısı kapatılırsa, içerideki insan orada mahsur kalıp, ölebilir. İçerde cep telefonu da çekmiyor, hiçbir soğuk hava deposunda sabit telefon veya bu tehlikeye karşı bir önlem de görmedim ben.
O dizinin erkek kahramanlarının bir soğuk hava deposunda mahsur kaldığı ve donmak üzereyken kurtarıldığı sahne klostrofobiye davetiye çıkaran bir sahnedir. Mafyanın Nurhan’ı bir sandığa koyup, o sandığın içindeyken ormanda diri diri toprağa gömdüğü sahne daha da zarar vericiydi. Filmde Kemal Bey, Sarp ve Nurhan limandaki, yurt dışına gidecek bir konteynerin içinde mahsur kaldılar. Yurt dışına gidecek çok sayıda konteyner ve o gürültünün arasında vinçle gemiye yüklenmek üzereyken şans eseri kurtarıldılar. Bu sahne de akılda kötü izler bırakıyordu.
Ben sadece bu üç sahneyi biliyorum. Bu üç sahneyi izledikten sonra bu durumu fark ederek, o diziyi izlemeyi bıraktım. Bu yüzden daha sonra böyle kaç sahne daha geçtiğini bilmiyorum. Dizi adeta klostrofobi oluşturmaya kurgulanmıştı. O dizi bittiğinde fobiye yakalanmadan, sağlam kafayla çıkanları kutlamak gerek.
Ruh sağlığı bakımından sağlıklı insanlar, sağlıklı sanat ve edebiyat ürünleri ortaya koyarlar. Özellikle yabancı kaynaklı, bazı bilim kurgu filmlerinde öyle çirkin ve mide bulandıran görüntüler, öyle iğrendirici yaratık tasvirleri ve sahneler var ki, normal bir beyin kesinlikle bunları üretmez. Onları üreten insanların normal olmadığında, problemli olduğunda şüphe yok. Yükseklik fobisi, uçak fobisi gibi daha birçok fobinin oluşmasında, gençlerde şiddet tutkusunun artmasında filmlerin büyük rolü var, bu konu incelenmeye değer.
Ayrıca bazı yabancı film tercümeleri dilimizi de bozuyor. Türkçe’de gizli özne var, İngilizce’de açık özne. Fakat tercümelerin neredeyse tamamı açık özne kullanılarak yapılıyor. Örneğin “Gidiyorum” diye tercüme edilecek yerler, “Ben gidiyorum” diye tercüme ediliyor. Son yıllarda gençlerin ben, ben deyip durması da bundandır. Bu sadece bir örnek, daha neler var!
En büyük tehlike de aile konusunda. Bir yandan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı evlenip, aile kurmayı özendiriyor. Bir yandan da çok azınlıkta olan, düşünce ve ahlak anlayışı Türk halkına hiç benzemeyen bir kesim, daha etkili bir yolla, ürettiği filmlerle evlilik dışı birliktelikleri özendiriyor. Bunu da fikir-sanat özgürlüğü olarak görürsek, bütün suçları, çirkinlik ve yanlışlıkları özendirmeyi de özgürlük olarak görmemiz gerekir. Böyle bir durum her şeyi anlamsız hale getirmez mi? Aile ve Sos. Politik. Bakanlığı da buna engel olmalıdır.
Karikatür sanatı yoluyla Peygamberimize (S.A.V.) hakaret edilmesini Avrupalılar fikir-sanat özgürlüğü saymış olabilir, cibilliyetleri öyle. Sayın Başbakan Fransa’daki yürüyüşün en ön safında siyaseten yürümüş de olabilir. Avrupa o kafayla teknik ve zenginlik bakımından bizden ileri gitmiş de olabilir. Ama bütün bunlar o karikatürleri çizen ve yayınlayanları haklı kılmaz, o davranışı çirkin ve yanlış olmaktan çıkarmaz. Bizim kafamız insan kafası. Her halde onlarınki hala biraz maymun kafası ki, bizim kafa yapımıza gelmeleri için daha binlerce yıl gerekiyor.
Filmlerde ruh sağlığımızı bozacak sahneler geçiyor, farkında değiliz. Ahlak ve aile anlayışımızı, toplum yapımızı yavaş yavaş ve sinsice bozan sahneler geçiyor, umursamıyoruz. Bir yabancı film modasıdır gidiyor. Herhalde bu aşırı şiddet içeren, ahlaksızlık ve çirkinlik dolu, yabancı filmleri bize özel indirimler yaparak veriyorlar. Bence kadına uygulanan şiddeti biz, virüs gibi dışardan kaptık. Evlilik dışı ilişkileri normalmiş gibi masum bir kılıfla, sanatlı bir şekilde sunan ve özendiren film yapma hastalığı da bize dışardan bulaşmıştır. İnterneti bulan adamlar, orada sergilenen akıl almaz çirkinlikleri engellemenin çaresini de bulacak düzeydedir. Ama kafa o kafa değil, sorun burada, farkımız burada. Özellikle bunlarla mücadele eden bir kurumumuz olsa ne güzel olur! Allah bizi onların şerrinden korusun.
NOT: Fuar, maç, şeb-i arus gibi toplu etkinlik zamanlarında otellerde yer bulunmuyor. Bu etkinliklerden habersiz olarak, böyle zamanlarda işi gereği Konya’ya gelenler açıkta kalıyor. Bunlar, akşam olmadan otel için çevre illere gidiyor. Yani ayağımıza kadar gelmiş yerli turisti kendi elimizle başka illere gönderiyoruz, buna önlem alınmalıdır. Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.