Erol Sunat

Erol Sunat

Genç Kızın Hikayesi!

Genç Kızın Hikayesi!

Aynı mahallede oturuyorlardı. Birbirlerini sevmişlerdi. Mahalleli, yaza kalmaz düğünlerini yaparız diyordu. Delikanlı bir dairede memurdu. Genç kız ise bir alışveriş merkezinde kasiyerlik yapıyordu.

İzin günlerinde buluşuyor, el ele gönüllerine göre dolaşıyorlardı.

O güne kadar aralarında en ufak bir tartışma dahi geçmemişti.

Önce aile arasında sözlenmişler, ardından da, bir düğün salonunda nişan merasimleri yapılmıştı.

Havanın güzel olduğu bir gün, öğle yemeği arası diyerek, buluştular.

El ele tutuşup yürümeye başladılar.

Genç kız bir şeyler anlatıyor, delikanlı ise nedendir bilinmez asabi bir halde onu dinliyordu.

Kız konuştukça, delikanlı sanki daha da sinirlenmeye başladı.

Sağ eliyle sımsıkı tuttuğu kızın elini bırakmadan, sol eliyle başladı kızı tokatlamaya…

Kız ümitsizce bir iki çırpındı. Delikanlı birkaç tokat daha vurdu.

Orta yaşlı bir kadın önlerine geçti…

Ellerin kırılsın edepsiz dedi, utanmıyor musun kıza vurmaya...Delikanlı sana ne dedi, sen kendi işine baksana!

Oradan birkaç kişi bırak o kızcağızı dediler, bırak yoksa, senin için iyi olmaz!

Delikanlı kızın elini bıraktı, siz ne karışıyorsunuz diye onların üzerine yürüdü. İnsanlar hemen toplandılar, içlerinden bazıları kızı korumaya aldı. Delikanlıyı da engelleyenler oldu.

Bir başkası polis çağırmıştı. Çok geçmedi polis arabası gelip yanlarında durdu.

Kız, insanların yanında, sessizce ağlıyordu.  Belli ki çok korkmuş, olanlara bir anlamda verememişti.

Olayı duyan, gören insanlar küçük bir kalabalık oluşturmuşlardı. Oradan biri “vur” falan dese, delikanlının pestili çıkabilirdi.

Karakola gittiler. Yaşlı ve mesleğine yıllarını vermiş Başkomiser, ikisini karşısına oturttu.

Sonra delikanlıya dönerek;

Bu yaptığın dedi delikanlılık değil. Sokak ortasında bu kıza nasıl vurursun?

Bu hakkı sana kim verdi. Değil nişanlın, karın olsa ne olacak?

Bu kıza nasıl kıydın da, el kaldırdın utanmaz!

Delikanlı, bu kız benim nişanlım Komiserim dedi, kendime hakim olamadım, bir şeylere kızmıştım, ona patladım, pişmanım!

Kendisinden ve sizden özür dilerim.

Kız, efendim dedi, bugüne kadar bir acı sözünü duymadım.

Ancak, bu hareketi, beni çok yaraladı. Bu hareketinin arkasını getirmesinden endişeliyim. 

Ağabeyimin telefonu şu, onu çağırın, onunla evime dönmek istiyorum.

Yarım saat sonra, kızın ağabeyi geldi, kızı aldı gitti.

Delikanlı oldukça düşünceli bir şekilde karakoldan ayrıldı.

Akşam, kızın ailesi toplandılar.

Kız, ben dedi ona canın neden sıkkın, anlat, belki yardımcı olabilirim dedim, o beni defalarca tokatladı dedi babasına, ben bu evlilik işini bir daha düşünmek istiyorum.

Ertesi gün aralara mahallenin büyükleri girdi, söz verdi bir daha yapmayacak dediler. Bunlar gençtir, barıştıralım, sevaptır, bu çocuklar mahallemizin çocukları. Onlara bir şans daha verelim dediler. Gençleri barıştırdılar.

Ancak genç kız yan yana gelseler dahi delikanlının elini artık tutmuyordu. Bu hareket delikanlıyı bir süre sonra zıvanadan çıkardı.

Tenha bir yerde, sen dedi bana güvenmiyorsun, ayrılmaya niyetin falan varsa, çok beklersin, seni öldürürüm yine de başkasına yâr etmem anladın mı diye birden kızın boğazını sıkmaya başladı.

Kız elinden güçlükle kendini kurtardı ve avazı çıktığı kadar, imdat diye bağırmaya başladı.

Civardan birkaç kişi koşup geldiler.

Delikanlının gözleri dönmüştü, o benim nişanlım dedi, kimse karışmasın!

Gelenler delikanlıyı kollarından yakaladılar, git kızım dediler, bir daha da böyle birinin yanına da yaklaşma! Kız hemen az ileriden bir taksi çevirdi, oradan ayrıldı.

Delikanlı ise küfretmeye ve adamların elinden kurtulmaya çalışıyordu. Olayı öğrenen birkaç kişi daha geldi.

Delikanlıya öyle bir meydan dayağı çektiler ki. Elde beğendi, felek de derler ya, aynen öyle! Ağzı-burnu kan revan içinde kaldı. Sağ kolu ve birkaç da parmağı kırılmıştı.

İçlerinden biri Polisi aradı, durumu özetledi.  Sonrada, herkes dağıldı.

Delikanlının durumunu ve neler yaptığını bütün mahalleli öğrendi.

Kızın ailesi nişanı attı. Delikanlı ve ailesi, şehrin bir başka mahallesine taşındılar.

Aradan birkaç yıl geçti. Genç kızı istemeye geldiler. Kızın ailesi kızlarına danıştı. Ondanda olumlu görüş aldıktan sonra aile arasında nişan yaptılar. Tam kahveler içiliyordu ki, kapı çalındı.

Kızın ağabeyi kapıyı açınca ne görsün kızın eski nişanlısı, zil zurna sarhoş. 

Çekil lan dedi, benim nişanlımı kimselere veremezsiniz, verdirtmem! Kızın ağabeyi, kolundan tuttuğu gibi dışarı attı delikanlıyı. Biraz sonra Polis geldi. Aldı gitti delikanlıyı.

Kızın yeni nişanlısı mevzuyu biliyordu. Üzülme dedi, göreceksin hiçbir şey olmayacak, zaten evlenir evlenmez buradan gideceğiz.

Dedikleri gibi oldu. Evlendiler, bir başka şehre taşındılar.

Aradan bir on yıl kadar geçti. Genç kadın, yanında kızı ve oğluyla, baba evini ziyarete geldi.

Ertesi gün annesi, hadi kızım dedi çocukları da al, şöyle bir dolaşalım.

Çarşı-pazar dolaşmak adettendir ya, çarşıda dolaşmaya başladılar. Aradan birkaç saat filan geçmişti. Yoruldular, çarşıdaki çay bahçelerinden birine oturdular. Çaylarını söylediler.

Çocuklarda hemen yanı başlarında oturuyorlardı.

Kızın eski nişanlısı bir anda masanın başında belirdi. Bu dünyada, benden kaçacağın kurtulacağın bir yer yok dedi! Ben adamı işte böyle bulurum. Bırak her şeyi, benimle geliyorsun!

Kızın annesi kızıyla delikanlının arasına girdi. Delikanlı kadına tekme tokat saldırdı. Defalarca vurdu, tekmeledi. Yaşlı kadın kanlar içinde yere yığıldı. Çay bahçesindekiler hem ambulans, hem de polis çağırdılar.

Polis delikanlıyı yakaladı. Ancak kızın annesi, hastaneye kaldırılırken yolda vefat etmişti. Kızın eski nişanlısı, hemen tutuklandı.

Aradan yıllar geçti.  Af çıkmıştı. Genç kadının annesini öldüren adam, 15 yıl kadar yattıktan sonra, aftan dışarı çıktı.

Kadın doğduğu şehre, annesinin vefatından 15 yıl sonra ilk kez geliyordu. Bu gelişi kızını evlendirmek içindi. Düğün salonunda herkes toplanmıştı. Nikah memuru, genç çifti evlendirmiş, evlilik cüzdanını da geline uzattı. Herkes çok mutluydu. Genç damat ve gelin uğurlandılar. Düğün salonundaki misafirler, yakınlar, akrabalar mutluluklar dileyip ayrılmaya başladılar.

Kadın ve kocası da, dünürleriyle birlikte arabalarının bulunduğu karşı caddeye doğru ilerlemeye başlamışlardı. İşte tam o sırada kadının arkasından bir ses dur dedi.

Dur dedi, nereye gidiyorsun? Kadın geriye doğru döndü, bir de baktı ki, eski nişanlısı…

Kadının yanında kocası ve oğlu da vardı. Kadının oğlu, cadde üzerinden annesini çekti kenara aldı.

O anda bir kamyon, kadına doğru gelmekte olan adama önce hızla çarptı, çarpmakla kalmadı, altına aldı, onlarca metre sürükledikten sonra, durabildi.

Adam çarpmanın ve sürüklenmenin şiddetiyle çoktan ölmüş, yüzü tanınmayacak bir hale gelmişti.

Genç kadın, oğluna sarıldı ve öylece kaldı.

Şehir şehire, nişanlı nişanlıya, Komiser Komisere, anne anneye, çocuklar çocuklara, insanlar insanlara benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR