Rutin olarak her hafta maçımızın ardından köşe yazıyorum. Kimi zaman sevinçlerimizi kaleme aldım, kimi zaman üzüntülerimizi dile getirdim. Kimi zaman deplasman yollarında herkes yorgunluğa karşı koyamayıp araç içerisinde uyurken kalem oynattım, kimi zaman statta maçın son düdüğü çaldığında çoktan köşemi yazmış oluyordum.

Öyle şeylere camia olarak şahitlik ettik ki neyi nasıl ifade etmem gerektiğini kırk kere düşünüp ardından kelimelere döktüm. Çünkü biliyordum ki ben de bu kulübün, bu camianın bir parçasıyım ve övgülerde olduğu kadar eleştirilerde de belli bir çizgim olması gerekiyordu ki adrese tam teslim olsun. Kimseye iyi görünmek, reklam yapmak gibi bir çabamın olmadığını yıllardır beni takip edenler, tanıyanlar çok iyi bilir. Rengimiz hep bellidir ve çapımı iyi bilirim. Şimdi niye mi bunları yazıyorum? Çünkü zorlandığım bir köşeyi daha yazmaya gayret ediyorum. Kırk düşünüp bir yazmaya çalışıyorum ki yoksa her düşündüğümü yazacak olsam bu işin tadı tuzu kalmaz.

Evet, üst üstte iki haftadır evimizde top koşturuyoruz ve istediğimizi alamadık. Altı puanı hedefleyip bir puana razı olduk. Öyle bir gaza geldik ki ligin bitmesine bilmem kaç maç varken şampiyon olmuş takımın taraftar kafası yaşamaya başladık. Hem de bu sezon ligde başladığımızda düşme tehlikemiz olmasın, orta sıralarda bitirsek kâfi dediğimizi unuttuk. İki haftalık galibiyetlerle takımı şampiyon yaparken iki haftalık puan kayıplarında da takımı küme düşürüyoruz. Tamam, sevincimizi üzüntümüzü dozunda yaşayamıyoruz.

Farklı görüşler de bizi zengin kılar lakin bu sosyal ağlarda dönen şike yaptı, maçı sattı gibi kullanılan sözcükler de ne oluyor yahu? Bu saçmalığın soytarılıktan başka izahı olamaz. Jahovic dediğin adamın kalitesi de kapasitesi de ortada ki sen bu adamdan daha ne bekliyorsun? Geldiği gün de bizi gün yüzüne çıkaracak bir golcü olmadığını söylemiştim, şimdi de aynı fikirdeyim lakin nasıl maç sattığını düşünüp bu kadar rahatça yazabilirsiniz anlamış değilim.

Doksan dakika boyunca sahada formasını terletti. İki bariz gol pozisyonuna girdi, birinde penaltıyı aldı, diğerinde çok zor bir pozisyonda tekme hizasına başını sokarak topa kafasını vurdu. Bu pozisyon gol olsaydı şimdi Jahovic kahraman ilan edilecekti. Ya da penaltıyı kullanıp Skubic'in yerine bu adam kaçırsaydı şu söylenenlerin çok daha fazlasını yazanlar olacaktı. İyi ile kötü arasında çok ince bir çizgi var ki bir insanı lekelemek bu kadar basit olmamalıdır. Ki bu oyuncu tuttuğunuz takımın armasını taşıyor ve siz kendinizi fark etmeden dışarıya böyle pazarlıyorsunuz.

Geçtiğimiz yıl Yatabare geldiğinde "Hoşgeldin Orkan, Güle Güle Yatabare" diye başlık atmıştım. Biliyordum ki Yatabare'nin bu takıma doğrudan bir katkısı olmayacaktı. Orkan Çınar'ın bir şekilde bu sezon kalması gerektiğini, Eto'o gibi bir dünya yıldızının da her ne olursa olsun bu takımda kalması gerektiğini savundum, hala da savunurum. Jahovic'ten de ciddi anlamda beklentim yok dediğimde gülenler olmuştu ki şimdilerde haklı olmanın burukluğunu yaşıyorum. Ama hiçbir zaman bu takımı sattı demem, bunun düşüncesi bile beni rahatsız eder. Ki geçtiğimiz hafta Kayseri maçında Jahovic'in yokluğunda üçüncü bölgede nasıl da tıkandığımızı gördük. Doğrudan olmasa da dolaylı yönden mutlaka katkısı var.

Evet, yine söylüyorum. Benim de beklentilerimi karşılamıyor lakin bunu çözmenin vakti sırası mı şimdi? Beyler; toplanın, kendinize gelin. Beğenmediğiniz takım bu bütçeyle an itibariyle ilk beşin içerisinde ve yakın tarihte Rıza'lı, Özdilek'li, Akçay'lı dönemleri de gördük. Futbol şanssızlığıdır. Doksan da penaltı da kaçar, doksan artı altı da boş kaleye gol de kaçar. Emin olun son iki haftada kaybettiğimiz beş puana birçoğundan daha fazla üzülmüşümdür ama birçoğundan daha fazla da ümitliyim. Çok ama çok klasik olacak belki ama bu takım ligden düşse ne yazar, ben ve benim gibi düşünenler bu takımı Süper Lig'de oynuyor diye sevmedi ki şimdi takımımızın yanında olmayalım. Ölümlü dünyada Allah can sağlığı versin derken, Selim Ay'ın da başı sağ olsun. Kendisine ve kederli ailesine sabırlar dileyerek noktayı koyuyorum.