KENTSEL DÖNÜŞÜM
Adam köyünde muhtar seçilmiş.
Kasım kasım kasılıyor. Bir hava, bir hava.
İki elini arkasına bağlamış, pencereden dışarıyı seyrediyor. Hanımına dönmüş;
“Hanım hanım” demiş. “Dün biz de şu dışarıdakiler gibi kul idik!”
“Teşbihte hata olmaz” derler. Bir makama gelmek kişiyi yüceltmez. Kişi o makamı sindirebiliyorsa ne âlâ. Ama sindiremezse o zaman makam, o kişiyi sindirir.
Hz. Ömer’den rivayet edilen şu özlü söz çok anlamlıdır. “Kişiliğini makamlardan alanlar, makamdan sonra kişiliksiz kalırlar.”
Zaman zaman dile getirdim. Belediye Başkanlığı koltuğunda nasıl bir keramet varsa, adam “mabadını" koltuğa yerleştirir yerleştirmez, her konuda “uzman” oluyor. Herkes başkandan “icazet” alıyor.
Konusunda uzman olanlar bile “Kerameti kendinden menkul” başkanın ağzından çıkacak kelama selam duruyor.
Gazetemiz Pusula'nın 11 Kasım’daki “Kentsel Dönüşüm” manşetini görünce, üstüne üstlük konu da “Karatay” olunca, “benim de söyleyeceklerim olmalı” diye düşündüm.
Ne de olsa acı – tatlı 17 yıl hizmet verdim Karatay’da.
Kentsel Dönüşüme değinmeden önce, basit bir istatistiki bilgiyi paylaşmak isterim müsaadenizle.
Mevlana Türbesini yılda 2 milyon civarında turist ziyaret ediyormuş. Buna karşılık Paris’te bulunan Eyfel Kulesi’nin ziyaretçi sayısı tam 6 milyon kişi.
Eyfel Kulesi’nin ne özelliği var? Güzel planlanmış demir bir kule. Küçüksemek için söylemiyorum ama, ruhsuz bir yapı. Mevlana Türbesi öyle mi?
Adamlar çok iyi tanıtım yapıyorlar. Kulenin insanlara sunumu güzel. Ayrıca kuleyi çevresi ile birlikte ele almak gerekirse, sizi taciz eden satıcılar, dilenciler, v.b. olumsuzluklar yok.
Dünyada her devlet, Mevlana Türbesi gibi bir esere sahip olmak ister.
Türbeyi, çevresiyle birlikte incelediğimiz zaman, gereken ehemmiyetin verilmediğini görürüz. Eski ve bakıma muhtaç yüzlerce yapı, Türbenin ihtişamını gölgeliyor.
Türbe çevresi, 2 ve 3 kata imarlı konut bölgesi. Ancak bölge fiilen ticaret olduğu için hiç kimse eski binaları konut olarak yenilemiyor. Konut alanlarının ticari olarak kullanılmasını da yönetmelik uygun görmüyor. Bölge insanlarının imarın “Ticari" olması için yaptığı sayısız başvurulara hep olumsuz cevaplar verilmiş.
Belediyenin, her türlü alt ve üst yapısı çözülmüş planla, bölgeye ticari fonksiyon vermesi halinde çevre; vatandaş eliyle ihya edilecekken bu günlere gelindi. Çünkü belediyeler bu gibi konulara “tüccar kafası" ile yaklaşıyor. Ticari fonksiyon verilmesi halinde vatandaşın neler kazanacağının hesabı yapılıyor. Oysa belediyelerin öncelikli tercihi bölgesinin ihyası değil midir? Bölgenin vatandaş tarafından ihya edilmesi de belediye açısından bir “kazanım" sayılmaz mı?
Fırsat bu fırsattır. Kentsel Dönüşümle birlikte Türbe, layık olduğu şekilde öne çıkacaktır diye ümit ediyorum.
Yazımın başında dile getirdiğim “koltuğun kerametini” de biraz açmak isterim.
Bana göre iyi bir yönetici, her şeyi bilen kişi değildir. Zaten bu mümkün de değildir. “İyi yönetici" orkestra şefi gibi olmalıdır. Şef, elindeki batonla yön verir kocaman orkestraya. Bir koşu davula tokmak vursa, ya da üflemeli aletlere üflese. Arada bir de kemanı inletse. Bu enstrümanları çok da iyi kullanıyor olsa, o orkestradan ahenkli ses çıkmaz.
Yani diyorum ki; Herkes kendi işini yapsın.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.