Mevzubahis Olan Cumhuriyet İse, Gerisi Teferruattır!
Çanakkale’yi geçemeyenler, Sevr sonrasında başta İstanbul olmak üzere, İzmir’i, Antep’i, Urfa’yı, Maraş’ı ve Antalya’yı işgal etmişlerdi.
İşgalciler işgal bölgelerini genişletme Anadolu coğrafyasında Türk Milletini cendereye almak ve yok etmek üzere planlar yapmışlardı.
Aslında bu planlar yüzlerce yıldan beri vardı. Haçlı seferlerinin bir benzeriydi bu işgal.
Dün karşılarında, Anadolu’yu onlara mezar eden Kılıçaslanlar vardı.
O yıllarda ise Mustafa Kemal Paşa önderliğinde, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir Anadolu’yu işgalcilere dar ettiler.
Sürdüler çıkardılar her birini….
Oysa işgalciler Anadolu’dan hiç çıkmamak üzere gelmişlerdi.
Şımarttıkları, sırtını sıvazlayıp İzmir üzerinden Ankara’ya doğru yürüttükleri Yunanlılar Polatlı’ya kadar gelmiş, Yunan toplarının sesi Ankara’da duyulmaya başlamıştı.
Yunan ordusu, “Ankara’ya, Ankara’ya” sesleriyle hedefini belirlemiş, İstiklal savaşının kalbi olan Ankara’yı ele geçirmeye niyetlenmişti.
O ilerleyiş orada durduruldu.
Gitmedikleri cephe, savaşmadıkları coğrafya kalmayan yorgun savaşçıların dinlenecekleri tek bir yer vardı.
Savaş meydanları…
Bu sefer vatan topraklarını savunacaklardı.
Hiç düşünmeden her biri Anadolu’nun her köşesinden silahlarını kapıp Ankara’ya koştular.
Cumhuriyete giden yollarda hainler vardı, işbirlikçiler vardı, entrikalar vardı, tuzaklar vardı, dost görünüp, sırtınızdan vurmak için fırsat kollayanlar vardı.
Hiçbirine fırsat vermediler. Oyunlarını bozdular, kazdıkları kuyulara onları düşürdüler.
Önce vatan topraklarını kurtardılar, sonrada elbirliğiyle Türkiye Cumhuriyetini kurdular.
*****
Çanakkale, Türkiye Cumhuriyetine giden o kutlu yolun ilk kilometre taşıdır. Çünkü Çanakkale de yazılan destan, Çanakkale’nin geçilmez oluşu, işgal altındaki vatan toprağının kurtuluşu için bir işaret fişeği olmuştur.
Çanakkale’den alınan ilham, işgale karşı koymanın bütün dinamiklerini ateşlemişti.
İzmir’in işgalini hiçbir zaman içine sindiremeyen Türk Milleti, ilki İstanbul Sultanahmet’te, ikincisi Konya’da iki büyük miting yaptı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsuna çıkmasıyla başlayan süreç, işgal altındaki vatan topraklarında başlayan direniş, “ Ya İstiklal, ya ölüm!” diye başlayan mücadele, vatan toprakları işgalden kurtarılıncaya kadar kıyasıya devam etti.
Vilayetler, İlçeler, kasabalar, köyler birer birer işgalcilerden kurtarıldı. Cumhuriyete giden yoldaki bütün engeller kaldırılmıştı. Anadolu’nun kalbi artık Ankara’da atıyordu.
*****
Osmanlı'da iki kez Maarif Nazırlığı ( Milli Eğitim Bakanı) bir kez de Evkaf Nazırlığı ( Vakıf Bakanı) yapan, aynı zamanda Osmanlının son Vekanüvisliği görevinde bulunan Abdurrahman Şeref Bey, şöyle demişti “Eşkâli hükümetin taâdadına lüzum yok. Hakimiyet bilâkaydüşart milletindir; dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz, bu, Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad, bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin...”
Konya Milletvekili Eyüp Sabri Efendi ise, açıklamasında, “Bizim hükümetimiz bugün Cumhuriyet olmuyor. Teşekkül ettiği günden beri Cumhuriyet olmuştur.”
*****
Konya’da 1932 yılında Alaeddin Meydanında kutlanan Cumhuriyet bayramındaki dev afişte ne yazıyordu biliyor musunuz?
Seni senden, seni milletinden soğutacak her telkine dikkat et! Bunda mutlak bir fesatlık vardır!
*****
Türk Milleti için Cumhuriyet ne mi demektir?
Cumhuriyet; Çanakkale’dir, İzmir’dir, Samsundur, Amasya’dır!
Cumhuriyet; Sivas’tır, Erzurum’dur!
Cumhuriyet; Ankara’dır, Sakarya’dır, Dumlupınar’dır
Cumhuriyet; Gaziantep’tir. Şanlıurfa’dır. Kahramanmaraş’tır.
Cumhuriyet; bütün vatandır!
Cumhuriyet; Umuttur… Güvendir… Adalettir… İstikbaldir… İstikrardır!
Cumhuriyet altında gölgelendiğimiz bir ulu çınardır.
Cumhuriyet; Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıdır.
Cumhuriyet; şehitlerimiz ve gazilerimizdir.
Cumhuriyet; yarınımızdır!
Cumhuriyet; adı Türkiye olan sevdamızın teminatıdır.
*****
Cumhuriyetin yüzüncü yılına doğru;
Daha da fazla geç kalmadan, uzatmadan, gerekçelerin ve mazeretlerin ardına sığınmadan
Konuşmalıyız, barışmalıyız, ele ele vermeliyiz, aramızdaki kırgınlıkları ve küskünlükleri artık mesele haline getirmemeliyiz.
Bunun ilk adımlarını bu Cumhuriyet Bayramı ve onu takip eden günlerde ve aylarda atabiliriz.
Önümüzde üç yıl var. Üç yıl aradaki buzları eritmeye, soğuklukları gidermeye, yeterli bir süre.
Keşke, birlik ve beraberlik mesajları, partiler arasında değil, Türk milletinin tamamını kucaklayacak bir şekilde verilebilseydi.
Keşke, Türk Milleti ayrı-gayrı olmadan, sen-ben denilmeden, sizden-bizden ayrımı yapılmadan yüzüncü yıl buluşmasını, kardeşliğini yaşayabilseydi.
*****
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına doğru, başta Cumhuriyet Bayramımız olmak üzere, bayramlarımız çok daha coşkulu, milli heyecanı ayakta tutan, yaşatan bir şekilde kutlanmaya başlanmalıdır ki, yüzüncü yıl coşkusu yaşanabilsin, hissedilebilsin.
Yüzüncü yıla doğru;
Türk milletinin evlatları olarak, şöyle göğsümüzü gere gere hem Cumhuriyet Bayramını hem de diğer milli bayramlarımızı kutlamak, yüzüncü yıla bu coşkuyu yaşaya yaşaya girmek istiyoruz.
Çünkü, Cumhuriyet Bayramı ve diğer milli bayramlar, milli heyecanların ayakta tutulduğu, millete coşku veren, heyecan veren, kıvanç veren bayramlardır.
Çocuklarımıza işgal yıllarını, Fransız işgalini, İngiliz işgalini, Yunan işgalini, Rus işgalini, Ermenilerin ve yerli işbirlikçilerin onlara yapmış oldukları kılavuzlukları ve hainliklerini, ancak milli bayramlar ve milli kurtuluş günlerini anlatarak o günleri yaşatarak anlatabiliriz.
O büyük ve kutlu tarihe üç yıl kalmışken, Milli bayramlarımızın tam anlamıyla kutlanmasına, şehir ve ilçelerimizin kurtuluş günlerine geri dönülmelidir.
Milli heyecanlar ayakta tutulmalı, yüzüncü yıl coşkusu ülkemizin en ücra köşesine kadar yansıtılabilmelidir. Çünkü, bu heyecana, bu coşkuya, bu bayram havasına ihtiyacımız var!
*****
Ne demişti Türkiye Cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal Atatürk;
"Mevzubahis olan vatan ise, gerisi teferruattır!"
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına doğru;
“Mevzubahis olan Cumhuriyet ise, gerisi teferruattır”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.