ŞEYTANIN DÖŞEDİĞİ TAŞLAR
En caydırıcı silah nedir? Bunu hiç düşündünüz mü? Lisedeyken milli güvenlik dersine giren hoca sormuştu da bilememiştik. Dedi ki en caydırıcı silah ölümü göze alan insandır. Halid b. Velid düşman ordusuna şöyle seslenmiş: “Senin askerlerin içkiyi ne kadar seviyorsa, ölümü o kadar seven askerlerle geldim.” Sayın cumhurbaşkanımız da: “Biz bu yola kefenimizle çıktık” demiştir. Bir milletin felaketi ölmekten korkmaya başladığında başlıyor. Bu tarihte de böyle olmuş. Biz evlerimizden çıkmayız, ölmek istemiyoruz diyenlere Kur’an der ki: “İnsanlar ‘inandık’ demeleriyle bırakılıp da imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar?
“And olsun ki biz onlardan öncekileri ne fitnelerle imtihan ettik. Yine Allah, elbette doğruluk gösterenleri bilecek ve elbette yalancıları da bilecektir. Yoksa kötülük yapanları, bizden kurtulup savuşacaklarını mı sandılar? Hükmettikleri şey ne kadar fena!”. (Ankebut Suresi, 2, 3, 4).
“…Eğer Allah’ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasaydı, yeryüzü bozguna uğrardı. Ama Allah âlemlere karşı çok lütufkârdır.” (Bakara Suresi, 251).
Yıllardır halk darbelerden de bıkmıştı her darbede şapkasını alıp giden liderlerden de. Cumhurbaşkanımız çok dirayetli, üstelik halk ta onunla gönül birliği yapmış. İktidar, hatta muhalefet, hepsi gönül birliği yapmış: Dik duracağız, diri duracağız, eğilmeyeceğiz, demiş.
Geriye dönüp 80’li yılların öncesine bir bakın, darbeye zemin hazırlamak için ülkede kaotik bir ortam hazırlamaya çalıştılar. Özellikle gençlerimizi sağ-sol diye ikiye hata daha fazlasına ayırdılar. O zamanlar ülke de işsizlik, yoksulluk, anarşi vardı. Devlet vatandaşa üvey evlat muamelesi yapıyordu. İnsanlar çocuklarımız anarşiye mi karışır diye korkuyordu.
12 Eylül darbesinden hemen sonra insanlarımız ürkekti, askeri baskının karamsarlığı hakimdi. FG tam da bu süreçte sahaya indi. Zira bu virüsün semireceği uygun ortam oluşmuştu. İnsanlara devletin vadetmediği her şeyi vadediyordu: iş, aş, eş, vs.… “çocuklarınızı okutuverecem” dedi. Yaptı, çaldı soruları, çocukları okula yerleştirdi. Okulu bitireni işe koydu. Ayağına dolananın ayağını kaydırdı, işini batırdı, iftira atıp hapse koydurdu, muhtemelen çözümlenemeyen bazı suikastlar bile düzenledi, kısaca önüne çıkan tüm engelleri bir şekilde ortadan kaldırdı.
“Çocuklar anarşiye mi karışır?” diye korkanları da kandırdı. Zira taraftarlarını hiç sokağa dökmedi. Hiç fetöcülerin sokağa çıkıp bir şeyleri protesto ettiğini gördünüz mü? Dershaneler kapatıldığında bile protesto yapmadılar. -Son iki yıla kadar başörtüsü gibi konular başta olmak üzere hiçbir şekilde ortada görünmeyen, sinsi terörist yapının ablaları para kaynakları tehlikeye girince bank asya operasyonu sırasında ellerinde cevşenle ironik bir şekilde ortaya çıktılar- Ankebut 10,11, 12 ve 13. ayetleri, tam da bu davranış biçimini özetlemektedir. İnternete düşen bir videosunda FG: “Bir örümcek gibi ağımızı örüp avımızı bekleyeceğiz” diyordu. Dershaneler FG’nin örümcek ağıydı. Örgüt insan kaynağını buralardan sağlıyordu. FG insanları dünyayla kandırıyordu. Karşılığında “aklını ve vicdanını bana ipotekle” diyordu. İşin garibi bunları ciddi bir yüzle de yapmıyordu. Ağlayarak yapıyordu. Adam sözde vaaz veriyordu. Ama anlatmadan ağlamaya başladığı için ne dediği de anlaşılmıyordu. Aslında o da tiyatroydu. Zaten vaaza başlamadan, kapalı kapılar arkasında yardımcı oyuncu kadrosuna şunu diyormuş: “Ben ağlayıp bağırmaya başlayınca etrafı gözleyin, insanların etkilendiğini anlarsanız ev anahtarı, aracınızın anahtarı… Hepsini ortaya atın. (bağışlıyorum babından) sizin bu yaptığınızdan etkilenip onlar da aynını yapacaktır… Merak etmeyin herkes dağıldıktan sonra sizin anahtarlarınızı iade ederim.” Numaraya bak! Şeytanın aklına gelmez. Eminim ne zaman, kime, ne kadar ve nasıl ağlayacağını ince ince hesaplamıştır. Otuz altı yıla yakın oynanan tiyatro hep aynı tiyatro. İnanın şeytan bile bu kadar istikrarlı olamıyor. Şeytan önce insanı azdırır sonra da onu yarı yolda bırakır gidermiş. İnsanda dermiş ki “nereye gidiyorsun, bu yola birlikte çıkmadık mı?” şeytan da dermiş ki: “Ben sizden uzağım, ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum, ben Allah’ tan korkarım, öyle ya Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Enfal,48) ya bu tiyatrocunun rol icabı gördüğü rüyalar… Sözüm ona peygamberimizi görürmüş. Herhalde tarih bir gözyaşını, bir de peygamberimizi bu kadar istismar eden ikinci bir örneği görmemiştir. Yalnız tüm milletimiz şunu unutmamalı: seyircisiz tiyatro oynamaz. Vaktinde insanımız ona “senin yapacağın iyilik yerinde dursun, istemeyiz.” deseydi, şimdi bu adam Vatikan’da pazar günleri vaaz veren bir papazcağızdı.
15 Temmuz günü dışarı çıkmak tamamen kişisel bir tercihti. Cumhurbaşkanımız “sokağa çıkın” dedi ama hiç kimseye sen niye çıkmadın demedi. Yaralılarla yapılan röportajlara bakmışsınızdır. Ortak cümleleri “biz oraya ölmeye gitmiştik”. Kolunu, bacağını kaybettiği için üzülen bir kişi görmedim.
Hep sorulur ya Bedir savaşına katılanlar neden Allah katında çok kıymetlidir? Bedir de müşriklerin atları, savaşçıları, iyi silah takımları ve zırhları vardı. Müslümanların ise ne atları, ne savaşçıları ne de silah takımları vardı. Bu halde müşriklerin karşısına çıkmak intihar gibi bir şeydi… Buna rağmen geri adım atmadılar. Hani iman önce Allah’a inanmak sonra inandığı Allah’a güvenmek ve kendini güvende hissetmektir ya… O gün tankların üstüne yürüyenlerde o iman vardı. “Rabbimiz Allah’tır” diyen ve sonra da doğruluktan ayrılmayanlara gelince, onların üzerine sık sık melekler iner ve şöyle der: “Korkmayınız ve üzülmeyiniz, size vaat olunan cennetle sevininiz.” (Fussılet Suresi,30).
15 Temmuz’da şehit düşenlerin evi barkı, çoluğu çocuğu vardı. “Deki: Babalarınız, oğullarınız kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar size Allahtan, Resul’ünden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise Allah’ın (azap) emri gelene kadar bekleyin! Allah fasık topluma yol göstermez.” (Tövbe Suresi 24).
Rabbim hiçbir sinsi şeytanlıkla bir daha milletimizi imtihan etmesin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.