ZİLE GÜNLÜĞÜ
Tarihi eserleri ile geçmişi günümüze taşıyan Anadolu’nun eski yerleşim yerlerinden biri Tokat’ın şirin ilçesi Zile’deyim. Teknolojiden olumlu faydalanarak, navigasyonun yönünü yol güzergâhımdaki kaleye çevirdim. M.Ö. 47 yılında Zile Ovasında yapılan Zela savaşı sonunda ünlü Roma imparatoru Jül Sezar, zaferini Roma’ya gönderdiği mektubu ile müjdelemiş, bu sözleri içeren kitabeyi de onlarca medeniyete ev sahipliği yapan Zile Kalesine yazdırmış.
Sözleri ise slogan olarak hâlâ dillerde “Veni-Vidi-Vici” … “Geldim- Gördüm-Yendim”
Ben de “gideyim, göreyim, anlatabileyim” diye yollara düştüm. İlk durak yerim Zile Kalesi oldu. Levhayı takip ederek patika yoldan geçiş yapıyorsunuz. Bölgeyi bilmeyince ana yoldan kaleye beş on dakika yürüdüm. Kısa mesafe üzerinde tarihi yansıtan bakımsız, terk edilmiş ev ve bahçelerine hayran kaldım. Giderseniz aracınızla geçiş yapabilir, aracınızı kale girişine park edebilirsiniz. Girişteki kitabelerden birinin çalınmış olmasına rağmen, kalenin çok görkemli bir ana girişi var.
Dışarıdan bakarken sur duvarlarını görüyorsunuz. Kale içine girdiğinizde kaleden ziyade bir mesire piknik alanı gibi görünüyor. Ücretsiz her gün ziyaret edebileceğiniz kale içinde bol miktarda ağaçları, piknik yapanları görmeniz mümkün.
Girişte sol kanattan devam ederseniz dört metre derinliğinde zindanı görebilirsiniz. Zindanın kilit taşlarından biri düşmüş. Sanırım acilen yetkililerin konuyla ilgilenmesi, çalışmaları başlatması gerekiyor. Kilit taşının düşmesi demek, artık o mekânın yıkılıp yok olacağının işaretidir, düşüncesindeyim.
Zile Kalesi’nin diğer kalelerden bir farkı var. Kale, Anadolu’nun tek “dolma kale” özelliğine sahip kalesidir. Şifahen anlatılana göre burası yerel yönetim tarafından zamanında ilçenin mevcut çöpleri ile doldurulmuş. Böylece tepe, höyük meydana gelmiş. Zindandan sonra çevrede piknik yapanları görünce hayvanlar için de yemlik ve su kabı gibi hatıllar da var diyebilirsiniz. Lakin bunlar sadece lahit mezarlar…
Dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızın gölgesinde soluklanıp, lahit hatılı olan akan çeşmelerinden de su içebilirsiniz.
Kale içerisinde tellerle örülü alanda merdivenlerle yeraltına doğru iniş var. Piknikçilerin söylediğine göre şehrin içine bağlantısı varmış. Çıkışa doğru geldiğinizde, girişten sağda yeni yapı bina var. Burada ilerleyen zamanda dışarıda açıkta kalan tarihi eserleri sergileyeceklermiş…
Kaleden sonra Zile Pekmezi için yola koyuldum. Mesafeler yakın, merkezde otopark sıkıntısı çekmiyorsunuz. Park ettiğim yerde ne görsem dersiniz; eski konaklar... Bazıları restore edilmiş, hayranlıkla seyretmeye başladım. Aşağı çarşıya doğru inerken on-on iki metrekarelik kapalı bir dükkân, sanki antikacı dükkânı…
Camından hayranlıkla bakarken tavuk ve civcivleriyle “tavuklu saat” beni geçmişe, çocukluğuma götürdü. Dönüş yolunda açık olan dükkânda yaklaşık bir buçuk saat bulunmak, alışveriş yapmak muhteşemdi. Dükkânı gezdim diyemem, alan çok dar, çok küçük ve küçük olmasına rağmen zengin çeşit var.
Az ileride Boyacı Hasanağa Camii’nin karşısında bahçesi bakımsız görüntüye sahip yine muhteşem Tarihi Şehir Hamamı var. Hamamın dış duvar yanında içi odun parçalarıyla dolu 1972 model Ford araba da görülmesi gerekenler arasında. Aynı yerde küçük birkaç dükkân var. Burası arabanın sahibi hurdacı beyefendinin deposuymuş. Aldığı hurdalıklardan bazılarını, alıcısı çıkarsa satıyor. Aldığım eski ahşap avize hem güzel hem de hesaplıydı. Bir nevi o da antikacı… Bu arada gerçek olmasa da “araba Ferrari gibi hızlı” olsa da çalışmıyor. O da meraklısı için muhteşemler arasında…
Zile’ye gidip pekmezi almadan dönmek olmaz. İki yıl önce danışmanlığını yaptığım rahmetli Seyit Küçükbezirci hocamın arzusuyla internetten sipariş verdiğim, kibar firmayı ziyaret zamanı gelmişti. Bedesten Camii karşısındaki Özkaleli firması müşterilerini tanıyor, değerli kılıyor, halkı gibi nezaketli yaklaşım sergiliyor. Özkaleli, Zile Pekmezi’nin yanı sıra, reçel ve salça çeşitleriyle de hizmet vermeye başlamış.
Günübirlik gezi için konaklama ihtiyacı duymadım, bu konuda tavsiyede bulunamam. Yemek konusunda hesaplı ve nezih lokantaları var.
Zile’nin mahalle arası sokakları kendine has dokusunu korumuş. Amasya yolu güzergâhına doğru dar sokaklar boyunca iki, üç katlı müstakil yapıları da görmek mümkün. Kimi terk edilmiş, kimsesiz, kimi de restore edilmiş. Sanırım restorasyon çalışmalarına başlanır, tamamlanırsa muhteşemler arasına girip, turizm açısından da bol ziyaretçisi olacağına eminim.
Anlatmaya doyamadığım, sebebini bilmesem de, ortam, o küçük dükkânlardaki eşyalar, belki bana geçmişi ve değerlerimizi anımsattı, manevi duyguları yoğun yaşadığım saygı ve hayranlık uyandıran, görkemli, gösterişli, ihtişamlı, büyük, göz alıcı kısaca muhteşem Zile’yi mutlaka görmenizi tavsiye ederim.
Aldığınız her nefesten enerji alın, hayatınıza renkli enerjiler katın. Sağlığınız yerinde olsun, zaman ayırın mutlaka gezin.
Sevdiklerinizle sevgiyle kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.