Ah o üçüncü bölge
Uzun zamandır temsilcimizin İstanbul deplasmanına gitmek nasip olmuyordu. Hafta arasında Nalçacılılar Grubu, Tek Sevdam Konyaspor Tayfası tarafından yapılan beraber gitme teklifi sonucunda, zaten gitmeyi kafamda planladığım deplasmanın karar aşamasına bile gelmeden kabul etmek durumunda bırakmıştı beni. Gidiş ve dönüş yolculuğu sırasında en ufak bir taşkınlık saygısızlık ya da rahatsız edici en küçük bir söz dahi duymadan otobüslerdeki tüm taraftarları karşı koruma kollama ve yardımcı olduklarından ötürü başta İbrahim Apalı başkana ve Galatasaray deplasmanında içlerinde bulunduğum Tek Sevdam Konyaspor Tayfası’na teşekkürü bir borç bilirim.
Sanırım bizler Konya’ya gelen taraftarlara haddinden fazla misafirperver davranıyoruz, bunları buradan yazmak yakışık alır almaz bilmiyorum ama biraz da taraftarın sesi olmak gerekiyor değil mi?
Konyaspor taraftarlarının çalışma ve bütçe konusundaki durumu konusunda kendimizi kandırmaya gerek yok. Büyük bir kesimi asgari ücretle çalışan ya da öğrenci, anne babasından aldığı harçlığı biriktirip deplasmana gelen insanlar. Bilet fiyatlarının durumu hadi maça gelmeden belli oluyor bir şey diyemem fakat sallama çayın 3 lira kimsenin yüzüne bakmadığı çeyrek köftenin 15 lira olduğu tribünde dışardan alınan yiyecekleri de içeriye almıyorlar. Öte yandan taşınabilir şarj aleti, kulaklık gibi uzun deplasman yolculuklarında olmazsa olmaz teknolojik aletleri içeriye sokmak da yasaktı maalesef. Galatasaray tribünlerinden de en ufak bir küfür ya da taşkınlık görmedik. Bu kadar olumsuz durum karşısında bir teşekkür de onlara…
Maça geçecek olursak, Konyaspor adına son zamanlarda sık kullandığımız bir cümle; ekibimiz yenilmemeyi öğrendi, ancak bu maçta yenilmemiz biraz da karşı tarafın oyun anlayışından oldu dersem yanlış olmaz. Konyaspor her maç olduğu gibi pas trafiğini mükemmel yaptı. Özellikle ilk yarı Galatasaray’a topu göstermedi. Fakat bu sezon Konyaspor bu pas trafiğini maalesef hücum alanında ya da gol bölgesinde yeterli gösteremiyor. Eğer bunu başarsa hayal dahi edemeyeceğimiz bir noktada olurdu. Sanırım Mustafa Denizli, Mehmet Uslu ve Skubic alternatiflerine bakarak Mehmet Uslu’nun kanadı daha mantıklı olur diyerek tüm oyun anlayışını ve planını sağ kanatları üzerinden yapmıştı. Kadroda veya sahada Douglas’ı gördüğünde sanırım baya şaşırmıştır. Sinan’a çok yüklenildiğini ve Douglas karşısında 40 dakika dolmadan yüklenmeye bağlı sakatlandığını düşünüyorum. İkinci yarı neredeyse her maç olduğu gibi Meha oyundan düşünce Galatasaray daha çok yüklenmeye başladı ve Meha’nın durumu karşısında Galatasaray’ı oyundan koparan pas trafiğinde problemler ve aksamalar olmaya başladı. Bu arada Galatasaray’da oyuna Sabri girince ataklarda o kanatlardan yoğunlaşmaya ve şekillenmeye başladı. Yüklenmeyen Konyaspor karşısında Olcan da sol kanadı kullanmaya başlayınca zor anlar yaşamaya başladık. Üstüne Serkan’ın kasıklarında yaşadığı problem nedeniyle oyun kurmadaki sıkıntılar eklenince Galatasaray sanki baskı kurmuş gibi göründü. Aykut Kocaman’ın Mehmet Uslu’yu oyuna dahil ettiğine hiç bu kadar sevinmemiştim Douglas’ı biraz daha öne çıkartarak Uslu ile orayı güçlendirdi. Bazı kısımlarda şans yanımızdaydı. Bazen Galatasaray beceriksizdi bazen de biz fırsatları değerlendiremedik ve maç başladığı gibi bitti.
Sonuç olarak şu anki durumu ne olursa olsun, Galatasaray geçen yılı 3 kupa ile kapatmış bir takım ve bu takıma karşı dışarda kaybetmemek de kazanmak kadar önemliydi. Taraftarlarımız böyle Galatasaray’ı yakalamışken yenmek gerekirdi diye düşünebilir haklılar da. Ancak biz de kabul edelim çok iyi günümüzde değildik.
Maçın sözü; Oyunu kontrol altına alıyoruz, topu kontrol altına alıyoruz, rakibi oyundan dışarı itebiliyoruz, fakat bir türlü bunu üçüncü bölgede yapamıyoruz. Ah o üçüncü bölgede bir yapsak bunu neler olacak neler.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.