Erol Sunat

Erol Sunat

Ahalinin Hikayesi

Ahalinin Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir zamanlar en güzel, en işlek, birçok yolun kesiştiği, ahalisi en mutlu şehirlerinden birinin güngörmüş, halden anlayan, herkesi dinleyen, geceleri aç uyuyan var mı diye haneleri dolaşan Beyi bir sabaha karşı vermiş son nefesini. Ahali üç gün yas tutmuş. Memleketin Sultanı, Beyin cenazesinde bulunmak için gelmiş. Şehrin meydanına toplamış ahaliyi. Güzel şehrin ahalisi demiş, ben ikinci bir babamı kaybettim. Elim bu şehrin üzerinde olacak. Beyimizin en büyük oğlu, elçi olarak uzak bir diyardaydı. Onu çağırttım. Yeni beyiniz o olacak. Ahaliden yaşlı bir adam, Sultanım demiş işinize karışmak istemeyiz, yalnız, biz elçiyi bilmeyiz onu şehirde kimse bilmez tanımaz. Arada bir geldiğinde de de ahali ile alakadar olmaz, ağalarla Beylerle oturup kalkardı. Bir fakirin kapısını çaldığını, bir dertlinin derdini çözdüğünü görmedik.

Yanlış anlamazsanız biz Beyimizin en küçük oğlunu münasip görürdük. Beyimizin ortanca oğlunun da Beylikle bir alakası yoktur. Kervanıyla diyar diyar gezer. Ahali yüzünü senede bir ya görür ya görmez. Yanız en küçük oğul, rahmetli Beyimizle her an birlikteydi. Şehirdeki her haneyi bilir. Kimin ne derdi var haberdardır. Sultan o zaman demiş, küçük kardeşi ağabeyine danışman yapalım. Elçi memlekete çok mühim hizmetler etti. Takdirimizi ve sevgimizi kazandı.

Ahalinin sözcüsü olan adam ve ahali bir anda meydanı boşaltmışlar. Sultanın yanındakiler, Sultanım bu size yapılmış bir başkaldırıdır. İsyana girer dedilerse de Sultan ahaliyi anlamayan, ahalinin ruhunu anlamayan Sultanda olamaz, Bey de demiş.

Ahali Beylerini kaybetti. Acıları büyük. Siz bana beyin üç oğlunu da bulup getirin. On gün kadar sonra üç kardeş Sultanın huzuruna gelmişler. Sultan, Beyimin oğulları demiş. Şu andan itibaren her biriniz benim oğlum sayılırsınız. Elçi olan ağabeyiniz Beyliği kabul ederse söz de onundur, hak da. Elçi, Sultanım demiş münasip görürseniz bir süre de olsa Beylik yapmak isterim. Sultan ortanca kardeşe dönmüş, senin demiş Bey olmak gibi bir talebin var mıdır? Ortanca kardeş yoktur Sultanım demiş. Ben kervanımla ticaret yapmayı dilerim. Eğer izniniz olursa payitahtın kervanında görevli olup, ağabeyim gibi sizin emrinizde olarak hayatımı sürdürmek isterim.

Sultan, en küçük kardeş demiş, sen Bey olmak istemez miydin? Küçük kardeş, Ağabeyim, Bey olmayı kabul etmişken, ona yardımcı olmak benim vazifemdir demiş susmuş. Sultan, ortanca kardeş demiş seni Payitahtın kervanına Kervancı başı olarak görevlendirdim. Birkaç güne kadar yola çıkacaksın. Elçi, bundan böyle o şehrin Beyi sensin. Küçük kardeşinde danışmanın. Dilerim Babanızı aratmazsınız.

Ortanca kardeş, kervanın başında çıkmış yola. Onun ardından, Elçi ve küçük kardeşi de şehirlerine doğru yola çıkmışlar. Bir çeşme başında mola verdiklerinde, Elçi, bak kardeşim demiş, senin danışmanlığının benim nazarımda bir ehemmiyeti yok. İşime karışmayacaksın. Müdahale etmeyeceksin. Şunu şöyle yap böyle yap diye gelmeyeceksin. Aldığım kararlara muhalefet etmeyeceksin. Ben orada öyle bir Beylik yapacağım ki, edindiğim tecrübelerle Vezir olacağım. Yerime de oğlumu bırakacağım. Beylik sana kalır diye umut da etme. Aklından dahi geçirme. Danışman diye sana Bey konağında bir oda vereyim. Benden ne kadar uzak olursan o kadar iyi.

Küçük kardeş, ağabeyim demiş, aramızda yirmi yaş kadar var. Sen benim örnek aldığım bir adamdın. Amma babamızın yaklaşımı bu değil. Elçi, sen demiş şehre dönünce gör. Babam ahali ne derse onu yapan bir Beydi. Şimdi ben emredeceğim, ahali yapacak. Ben çok diyar gezdim. Kafamda değişik bir sistem var. Bana ayak uydurabilirsen seninle anlaşırız. Uyduramazsan, sende var babam gibi ahalinin içinde yaşa. Şehre geldiklerinde, yeni Bey toplamış ahaliyi meydana.

Ey ahali demiş. Bundan böyle şu derdim var, bu derdim var diyen bana gelmesin. Danışman kardeşime başka bir görev vereceğim için ona da gelmeyesiniz. Konağımın kahyası var. Ne derdiniz var, ona geleceksiniz. Ahaliden yaşlı bir kadın. Bey oğlum demiş, senin bu Kâhya dediğin adam, benim yeğenim olur. Kimseyi dinlemez. Kimsenin işini yapmaz. Sana da ulaştırmaz. Bunu bulmak için çok mu aradın?

Bey, kâhya demiş, özellikle bu kadın ne derse desin dinleyemeyesin, kapımdan içeri de girmeyecek. Sen kimsin ki kadın, benim seçimimi hafife alırsın. Yaşlı olmasan elli değnek cezası verirdim sana. Ahalinin içinden gençten biri ileriye çıkmış. Bey oğlu demiş, rahmetli baban, deden zamanından kalma değnek cezasını kaldırmıştı. Bizim şehrimizin zindanında tek bir insan neden yoktur bilir misin? Bilmem demiş Bey, her şeyin bir ilki vardır demişler. Kâhya, çağır muhafızları, atın bunu zindana. Bir Beyle nasıl konuşacağını bilmeyenin yeri zindandır.

Ahaliden yaşlı bir adam çıkmış ön tarafa. Dur Bey oğlu demiş. o zaman şu meydanda kaç kişi var, hepimizi zindana at. Yüreğin yetiyorsa, gücün yetiyorsa. Sen ahaliyi nasıl hiç mesabesinde görürsün? Bey isen, Bey gibi davran! Bey, yakalayın şu ihtiyarı demiş. Elli değnek vurun. Ölürse de atın ölüsünü meydana. Ahali çekmiş kılıcını, muhafızlara. Aynı ihtiyar, muhafızlar demiş, sizler bu memleketin bu şehrin evlatlarısınız. Kılıçlarınıza davranırsanız, kardeş kanı dökülür. Ahalinin dilinden, ahalinin halinden anlamayan bir Beye hizmet etmek, onun emirlerini yerine getirmek Beyimizin ruhunu incitir. Muhafızlar, kılıçlarını kınlarına sokmuşlar, Beyin şaşkın bakışları altında çekip gitmişler.

Bey kızmış, kardeşini odasına hapsetmiş. Ona meydan okuyan, elebaşı olarak gördüğü insanları konağında öldürtmüş, cesetlerini de şehrin meydanına attırmış. Konaktaki muhafızlar gece yarısı, küçük kardeşi konaktan kaçırmışlar.

Ertesi gün öğleye doğru, küçük kardeş, yanına ahaliyi almış, Bey konağının etrafını çevirmiş. Bey, çıkmış konağın çatısına. Bütün bunlar demiş, Bey olmak isteyen en küçük kardeşimin işleri. Bu durumu Sultanımıza bildirdim. Bana bak küçük kardeş, senin Bey olma ihtimalin o kadar zayıf ki, önce benim evlatlarım var, sonra Kervana giden ortanca ağabeyin ve onun çocukları, sana sıra gelinceye kadar sabah olur. Diyelim ki ben öldüm. Sen sanıyor musun ki Sultan seni Bey yapacak. Ahali kim? Ahali neci oluyor? Ahali ne karışır kimin Bey olup olamayacağına? Bir de toplanıp gelmişsiniz. İsyan cezası ağırdır. Hem senin benimle çarpışacak hünerin var mı küçük kardeş? Sen bana kalırsa kılıç tutmasını dahi bilmezsin.

Ahali konağın kapısını kırmış girmiş içeri. Önce Kahya’yı yakalamışlar. Öyle dövmüşler ki, öldü diye Bey konağının avlusuna atmışlar. Yakalamışlar Beyi, teslim etmişler küçük kardeşe. Küçük kardeş, atmış ağabeyini zindana.

Beyin taraftarları, küçük kardeşin taraftarları derken ortalık fena karışmış. Mesele Sultana ulaşmış. Sultan bir sabah muhafızlarıyla birlikte şehre girmiş, zindandaki beyi çıkartmış. Ahaliyi toplamış meydana. Olan bitenden haberim vardır demiş. Çok ötelerden beridir ne istediğinizi bilirim. Lakin kardeş kavgasının olması da hoşuma gitmez. Bu Beyi tekrar Elçi olarak bir diyara göndereceğim. Yerine de kardeşi değil, genç oğlu Bey olacak, yanına da amcasını danışman yapıyorum. Yalnız bir şartla. Bey danışmandan habersiz hareket etmeyecek. Ahali bu karardan hoşnut olmasa da Sultan buyruğudur diye kabullenmişler.

Genç Bey, Sultan şehirden ayrıldıktan sonra, bir ay kadar ahaliye öyle iyi davranmış ki, ahaliden bazıları, Beyim demişler, senin danışmana ne ihtiyacın var, genç yaşına rağmen bizi anlarsın, dinlersin, gönlümüzü alırsın, ne derdimiz olsa yetişirsin. İşte biz böyle bir Bey isterdik, sonunda muradımıza erdik. Danışman olan küçük kardeşin yanında benzer kelamlar edilmeye başlanınca, küçük kardeş, bir gece almış ailesini sessiz sedasız terk etmiş şehri. Genç Bey, kendine gelmeye başlayan kâhyayı çağırtmış. Kâhya demiş bugünden sonra sana ihtiyacım çok fazla. Amca küstü gitti. Planımız güzel işledi. Demir tavında dövülür diyordun ya…şimdi her şey tavına geldi.

Ahali birkaç isyan teşebbüsünde bulunmuş, ancak, ahalinin içine sızan Beyin ve kâhyanın adamları isyan başlamadan önüne geçmişler. İsyancıların bir kısmı zindana atılmış, bir kısmı kaybolmuş, onlardan bir daha haber alınamamış. Oldukça karanlık, sisli ve puslu bir gecede, Bey konağına girenler Beyi ve Kâhyayı birer çuvalın içine koymuşlar, ardından şehrin yüksek surlarından aşağıya atmışlar. Aynı saatlerde Elçiye, elçilik görevinin sona erdiği Payitahta geri dönmesi iletilmiş. Şehirde Bey taraftarı olanların her biri yakalanıp, şehrin dışına çıkarılmış.

Anlatırlar ki; en küçük kardeş, elinde şehrin yeni Beyi olduğunu belgeleyen bir fermanla şehre geri dönmüş. Ellerinden malı mülkü akçesi alınanlara mallarını mülklerini ve akçelerini geri vermiş. Yeni Bey, ahaliyi meydana toplamış. Haksızlıklara ölümüne karşı koydunuz demiş. Bundan böyle, danışmanlarımı sizin içinizden seçeceğim. Karşılıklı istişarede bulunmadıktan sonra hiçbir şekilde karar almayacağım dedikten sonra, kadınlardan ve erkeklerden oluşan danışmanlar seçmiş. Şehir o eski güzel ve özlenen günlerine geri döndüğü gibi, Sultan, Beyi ve şehrini her gittiği yerde anlatmış. Sonra da gel demiş bunu memleketimin her köşesinde, her bucağında yaygın hale getir. Beyi kendine Vezir yapmış, Beyin oğlunu da şehre Bey. Ahalinin hikayesi de memleketin her köşesinde anlatılır, yaşanır ve yaşatılır olmuş.

Şehir şehire, ahali ahaliye, Bey beye, Bey oğulları Bey oğullarına, Sultan Sultana, Elçi Elçiye, diyar diyara, zindan zindana, kâhya kâhyaya, meydan meydana, muhafız muhafıza, ihtiyar ihtiyara, konak konağa benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR