AKIL, NEFİS İLE KAVGA EDERSE…
Gecenin bir yarısı, büyük bir gürültü ile uyandım.
“Hangi densiz bu saatte insanları rahatsız ediyor acaba” diye düşünürken, seslerin komşulardan gelmediğini fark ettim.
Uyku semesini atlatır atlatmaz, sesin kaynağının kafamın içi olduğunu anladım.
Aklımla, nefsim saç-saça, baş-başa Allah yarattı demeden birbirini hırpalıyordu.
Zaman-zaman uyanıkken de kavgalarına şahit olmuşluğum vardır da, bu sefer her zamankinden çok daha farklıydı.
Nefsim, aklıma çok ağır hakaretlerde bulunuyor, hatta şeytanı da arkasına almış, bildiği tüm küfürleri sayıyordu. İnanır mısınız bazı küfürlerin ambalajı daha yeni açılıyordu.
Aklım daha mutedil olsa da, tahrikler ve küfürlerden sersemleşmiş bir vaziyette nefsime karşı koymaya çalışıyordu gücü yettiğince.
Herkesin aklı ve nefsi, bende olduğu gibi kavga eder mi bilmiyorum.
Ama ben bunların arasına girip ayırmaya çalışırken yediğim ara dayağından artık bizar oldum, bilesiniz.
Bazı zamanlar ikisinin de kulağından çekiyor, oturtuyorum karşıma.
“Yeter artık sizden çektiğim” diyorum. Kararlılığımı tüm ciddiyetimle anlatıyorum. Bundan böyle kavga istemediğimi söylüyorum. Önce süt dökmüş kedi gibi başları önlerinde dinliyorlar, sonra da o kadar nasihate rağmen yine bildiklerini okuyorlar inanır mısınız?
Nefsim, kendi düşüncelerini o kadar güzel allayıp pulluyor ki, aklımın aklını çelmeye çalışıyor. Aklımsa, akıllı ! Aklını kullanıyor, kanmamaya çalışıyor nefsimin söylediklerine.
Nefsim diyor ki; “Dünya üç günlük. Gününü gün etmeye bak. Bir daha mı geleceksin dünyaya sanki? Bir günün beyliği de beylik. Hayatını yaşa. Herkes senin gibi kılı kırk yarıyor mu? Onların malları, mülkleri, hanları hamamları varken senin üç günlük hayatta neyin var akılsız?”
Aklım daha mantıklı; “Dünya üç günlük. Bu dünyada yaşadıklarımızın hesabını vereceğimiz öteki alem var. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak. Hesap günü olmasa, Allah bize yaptıklarımızı sormasa belki senin dediklerin aklıma uyardı. Ama bin kere de dünyaya gelecek olsam senin dediklerine uymayacağım.”
Nefsim, baktı ki, aklımın aklını çelemiyor, pes etti.
Sessizce köşesine çekildi.
Bu kavganın burada bitmeyeceğini biliyorum. Bu sahnenin aynısını ben kaç kere yaşadım, hatırlamıyorum bile.
Ne zaman tekrar eder bilmiyorum ama, bir dahaki kavgaya kadar seslerini kestiler ve oturdular köşelerine.
Şimdi ben ikisinin dediklerini de koyuyorum teraziye tartıyorum. Kendimce haklıyı, haksızı bulmaya çalışıyorum.
Nefsimin söyledikleri daha ışıltılı da olsa, ayak kaydırmaya çok daha müsait. Onun dediklerini yapacak olsam nefsim çok mutlu olacak biliyorum. Fakat her zaman yanımda olacağından şüpheliyim. Biliyorum ki, hem nalına, hem de mıhına vuruyor. “Aman” dediğimde yanımda olmayacağı gibi karşıma geçip benimle alay edeceğini de biliyorum. “Yapmasaydın arkadaş. Aklını kullansaydın. Allah sana aklını aksesuar diye mi verdi?” diyerek beni aklımla baş başa bırakacak kadar da insafsız ve acımasızdır.
Aklımsa hep zor olanı işaret ediyor. Biliyorum ki aklım beni bile-bile ateşe atacak kadar insafsız değil. Her zaman “Dediğimi yap, zarar etmezsin” diyor. Dediğinde de hep haklı çıkıyor. Aklım, en azından sağduyulu. Nefsimle mücadele etmekten çok hırpalansa da, pes etmeyecek kadar da güçlü. Beni yarı yolda bıraktığını hiç görmedim. Çok vefalı.
Bu hengâme içinde ne zaman bağrımın geçtiğini hatırlamıyorum bile.
Çok yorulmuştum.
Peki bu durumda siz olsanız ne yapardınız?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.