Erol Sunat

Erol Sunat

Aşıklar Hakkın Ve Halkın Sesidir!

Aşıklar Hakkın Ve Halkın Sesidir!

Orta Anadolu yöresine ait, kaynak kişisi Ali Ulvi Erandaç, derleyeni ve notaya alanı Ahmet Yamacı olan bir güzel türkü vardır. Şöyle başlar;

“Küçük yaşta aldım sazı elime/ Dertli dertli vurdum sazın teline”

Saz olurda dertsiz olur mu? Saz olur da, sözsüz olur mu? Saz olur da aşksız olur mu?

Aşk olmadan meşk olmaz demiş ustalar.

Sazın tellerine vurmaya başlayan sadece bilinen aşktan dem vurmaz…

O aşk Allah aşkı olur…O aşk memleket aşkı olur. O aşk vatan aşkı olur…

Aşk bu, aşığa neler söyletmez ki…

Bir bakmışsınız ağıt olmuş..

Bir bakmışsınız destan olmuş…

Bir bakmışsınız Kerkük hoyratları olmuş..

Bir bakmışsınız bozlak havası olmuş…

Bir bakmışsınız uzun hava olmuş, dalıp gitmiş herkes…

Bir bakmışsınız dinleyenler başlamışlar ağlamaya…

Sazı eline alan saz ustası, yada Aşık, sazın tellerine vurmaya başladığında, sanmayın ki kendi konuşur. Sanmayın ki gönlünde kopan fırtınalar kendiliğinden dile gelir.

Aşık yüce gönüllüdür, ben diye, benlik diye bir şey yoktur, semtine uğramaz!

Söyle diyen söyletmişse, söyle demişse ne yapsın Aşık?

 

*****

Türkçemizin en duru, en güzel, en hatasız, en anlaşılır biçimde anlatımıdır, türkülerimiz ve şarkılarımız. Türkçemizin güzelliğini sergilemiştir her biri…

Aşıkların atışmaları, deyişleri Aşık Edebiyatını doğurmuştur yüzyıllar öncesi.

Dertli, Bolu Gerede’den. Konya’da, Mısır’da ve İstanbul’da kalmış, Anadolu’nun bir çok yöresini dolaşmış, devrinin önemli aşıklarından biri.

Sazına şeytan icadı diyen Kadıya bakın ne demiş;

“Venedik’ten gelir teli / Ardıç ağacından kolu / Be Allah’ın sersem kulu / Şeytan bunun neresinde?”

Ermenek yöresinden Barçın yaylasından olan Karacaoğlan, Yayla Güzeli Elif’e sevdalanmış, Onun izini aramak için gitmediği şehir kalmamış, Elif adeta sır olmuş, kaybolmuş. Vurmuş sazın teline Karacaoğlan demiş ki;

“İncecikten bir kar yağar / Tozar Elif, Elif diye / Deli gönül abdal olmuş / Gezer Elif, Elif diye”

Köroğlu, zalim Bolu Beyine seslenmiş sazıyla;

“Ok atılır kal’asından / Hak saklasın belasından / Köroğlu’nun narasından / Meydan gümbür gümbürlenir.”

Aşık Kerem, öyle bir sevdalanmış ki Aslı’ya, Kerem ile Aslı hikayesi doğmuş. Söylenegelmiş yüzyıllarca;

“Bir han köşesinde kalmışım hasta / Gözlerim kapalı kulağım seste / Kendim gurbet ilde gönlüm heveste”

“Gelme ecel gelme üç gün ara ver / Al benim sevdamı götür yare ver”

Aşık Garip, Şah Sanem’e sevdalanmış, diyar diyar dolaşmış yine de unutamamış onu.

“Yeddi yıldır oldum Halep şaşkını / Atamadım Şah Sanem’in aşkını / Yarenler bu gönül vatan düşkünü / Ağlarım sızlarım kimsem yok benim”

 

*****

Aşıkları dinlemek için, anlamak için, aşık tabiatlı, aşık gönüllü olmak lazım derlerdi. Biz, Aşıkları dinlemeyi unuttuk.  Bilmediğimiz dillerin, kültürlerin, müziğine hayran kalıp, kelime ve cümlelerini anlamaya çalıştık da, kendi müziğimizi, kendi kültürümüzü, kendi şiirimizi boynu bükük, Aşıklar Bayramına sahip çıkamayıp onu da, hem öksüz, hem yetim bıraktık.

Kayıkçı Kul Mustafa, IV. Muradın Bağdat seferine katılmış, öyle bir destan yazmış ki, yüzyıllardır dilden dile gezmiş, rahmetli Barış Manço’nun bestesiyle dillerden düşmez olmuş. Diyor ki Kul Mustafa;

“Bağdat'ın kapısını Genç Osman Açtı, / Düşmanın cümlesi önünden kaçtı, / Kelle koltuğunda üç gün savaştı, / Allah Allah deyip geçer Genç Osman...”

Aşık Ömer, 17 yüzyıl halk şairi Gözleveli… Ama hangi Gözleve? Kırım mı, Aydın mı yoksa Konya mı? İşte orası bilinmiyor. Aşık Ömer’in bu güzel dizelerini besteleyen, Bestekâr Sadettin Kaynak tarafından Hicaz makamında bestelenen, aşağıdaki dizeler Aşık Ömer’e ait. Bu şarkıyı döneminde en güzel rahmetli Zeki Müren seslendirmişti.

“Ela gözlerine kurban olduğum / Yüzüne bakmağa doyamadım ben / İbret için gelmiş derler cihana/

Noktadır benlerin sayamadım ben”

Dadaloğlu, Oğuz’un Avşar boyundan Çukurovalı. Kalemi, yüreği güçlü bir halk şairi ve aşığı 

Diyor ki;

“Belimizde kılıcımız Kirmani /Taşı deler mızrağımın temreni / Hakkımızda devlet etmiş fermanı / Ferman padişahın, dağlar bizimdir”

 

*****

Aşıklar, yaşadıkları dönemlerde, Hakkın ve halkın sesi olmuşlar. Nerede bir haksızlık görseler, nerede bir yanlışlık yapılsa, nerede bir zulme şahit olsalar nerede ihmal edilmiş fakir-fukara bulsalar, nerede bir ümitsiz aşka rastlasalar, vurmuşlar sazın teline, gönüllerinden geçenler dillerinden dökülmüş meydanlarda, dolaştıkları köşelerde. Onların deyişleri ulaşmış gitmiş her yere.

Kayseri Develili Aşık Seyrani, iki yüzlülükleri, rüşvetçileri, haksızlıkları, fakirleri görmeyenleri, adaletsizlikleri, kör cehaleti işlemiş şiirlerinde. Diyor ki;

“Bülbül daldan dala yapıyor sekiş / O sebepten gülle ediyor çekiş / Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş / Kıyamete kadar sökülmez imiş”

Sivaslı Aşık Ruhsati, Sağlığında insanlardan ilgi görememiş ve mutsuz bir ömür sürdürmüş, onu da şöyle dile getirmiş; “Sağlığımda beni teperler / Ölünce mezarım öperler.” Ancak, öldükten sonra kıymetinin anlaşılacağından dem vurmuş. Ve gerçekten de öyle olmuş

Diyor ki;

“Zengin nere varsa ırahat olur / Züğürdün her işi kabahat olur / Zenginin kefeni dokuz kat olur /

Züğürt kefenine yen de bulamaz”

Aşık Gevheri 18. Yüzyıl halk şairidir. Döneminin en çok sevilen, tanınan ve yüzyıldan fazla bir ömre sahip şairidir.

Diyor ki;

“Kurtulamam üç nesnenin elinden / Biri firkat biri gurbet biri aşk / Üçü bilmez birbirinin hâlinden / Biri firkat biri gurbet biri aşk”

 

*****

Aşıklar, diyeceklerini demişler, diyemedikleri, kendileriyle beraber gitmiş öteki dünyaya. Aşıkların derdi olanların dertlerini söylemişler, duyurmuşlar, ulaştırmışlar ulaşacağı yere.

Aşıklara derdin ne diye soran olmayınca, onlarda sazlarına sözleri dökmüşler dertlerini.

Kimi Veysel gibi, mecazdan yürümüş, anlayan anlasın, duymayan duysun babından. Kimi Reyhani gibi, söyleyemem, söylemem, o dert sırdır, emanettir demiş, Kimi Ozan Arif gibi, unutamam, unutamam , unutmam demiş ayrılmış bu dünyadan.

Sivaslı Aşık Veysel, kalbimize, ruhumuza dokunur, her dizesi dillerde gezinir. Diyor ki;

“Ben giderim sazım sen kal dünyada / Gizli sırlarımı aşikar etme / Lâl olsun dillerin söyleme yada /

Garip bülbül gibi ah ü zar etme”

Erzurum Hasankale’li Reyhani ise şöyle seslenmiş;

“Bana derler aşık derdini söyle / Bu bir sırdır emanettir veremem / Belki dağlar kadar büyümem amma / Cevizin de kabuğuna giremem”

Giresun Alucra’lı Ozan Arif, haksızlıklara isyan etmiş doğru bildiğini her ortamda söylemiş o güzel dizeleriyle.  Diyor ki;

Unuttu mu sanıyorsun unuttu? / Unutamam, unutamam unutmam! / Unutmamak beni hayatta tuttu,/ Unutamam, unutamam unutmam!

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Yara

30 Ekim 2024 Çarşamba 00:03
SON YAZILAR