Ateş ve duman meselesi!
Biraz kül, biraz duman o benim işte diye başlayan o içli ve güzel şarkıyı bilirsiniz. Şarkının bu başlangıç dizeleri, milletimizin halini ortaya koyuyor.
Yalansız, samimi ve gerçekçi…
Böyle bir şey yok, her şey ortada, neden biz bir şey görmedik diyenlerin hariçten gazel okumalarını bir tarafa bırakırsanız, insanları durumu hiçte iç açıcı değil!
Kül olmuş, savrulmuş, kavrulmuş insanlardan bazıları hâlâ hareketsiz yatıyor.
Ne can suyu veren var, ne de onların kendilerini toparlayıp da ayağa kalkabilecek mecalleri…
Bazılarının üzerinden dumanlar yükseliyor.
Ateş mi var?
Ateşleri mi var?
Ateş ölçerlerle ölçülemeyecek derecede yüksek ki ateşleri bilen yok!
Soran yok, akıl aşındıran yok!
Senin meselen benim meselem diye bir yaklaşım yok!
Rahmetli Demirel gibi, benim vatandaşım,
Benim işçim,
Benim köylüm,
Benim çiftçim,
Benim memurum diye sahiplenen yok!
Biz millet olarak;
O sıcaklığa,
O şefkate,
O samimiyete hasretiz!
*****
Şimdi insanlar ister istemez soruyor!
Bizim ne suçumuz var?
Taksirimiz ne?
Kime ne nankörlük yaptık bugüne kadar?
Neredeyse, Sığınmacı Suriyeliler kadar hatırımız ve nazımız geçmeyecek!
Onlar yeminle bizden daha yüzlü,
Daha itibarlı büyüklerimizin gözünde diye düşünen insanları isteyen herkes dinleyebilir sokaklarda, caddelerde!
Gelen yok, gören yok, dinlemeye niyetli olan yok!
Açım demek suç mu?
İşsizim demek kabahat mi?
Evime ekmek götüremiyorum diyenler yalancı mı?
Bu millet neden yalan söylesin ki?
Kime ne yalan borcu var?
Ağlamayı bildik bileli zul sayanlar,
Ağlanacak raddelere gelmişlerse,
Herkes geriye doğru bakıp ben nerede ne yanlış yaptım diyebilmeli, çünkü böyle bir yaklaşım erdemdir!
Nerede ne hata var? Nerede ne aksıyor?
Nerede hangi köprüler yıkıldı, atıldı denmesi gerekli!
Gerekli amma denmiyor!
Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı derler ya…Vaziyet aynen öyle…
*****
Doğru anlaşılmayı beklerken, hasret kalmışken, inadına, yanlış anlaşılma rekorları kırdığımız bir dönemden geçiyoruz!
Küle dönmemiz o yüzden!
O küllerin içinde kalan birkaç tane közden yükselen dumanları da görmek istemeyenler, yana yana kül olsunlar der gibiler.
Yana yana kül olanlar o kadar çoğaldı ki,
Kül sadece bir başına kül olmaz,
Onu kül edenleri de kül eder,
Sonrada, ilk rüzgarla birlikte savurur atar,
Kuş uçmaz, kervan geçmez köşelere…
*****
Ortada ne var ki demek, zor durumda olan insanların arasına çok uzun zamandan beri girilmediğinin bir göstergesi!
Bizim siyasilerimiz, bizim mülki ve mahalli Amirlerimiz ve büyüklerimiz bir zamanlar, bizim aramızdaydılar, bizim yanımızdaydılar. Leb demeden leblebiyi anlardı her biri…
Şimdi leb diyene lafını tam söyle, ne bileyim sen ne dedin manasına gelen karşılıklar veriliyor!
Eskiler ateş olmayan yerden duman tütmez denildiğini bilirsiniz!
Öyle günlere kaldık ki,
Bazılarımız ateş olan yerde duman tütmüyor anlamına gelen cümleler kuruyorlar!
Duman altında kalsalar da,
Duman olanları bilseler de,
Ne dumanı?
Ne isi?
Ne sisi?
Ben hiçbir şey görmüyorum da,
Hissetmiyorum da diyebiliyorlar.
*****
Biz var ya biz!
Bizi anlayan,
Bizi dinleyen,
Halimizi yüzümüze bakar bakmaz anlayan insanlarla bugünlere geldik.
Onlar bu millette var olan közleri,
Cevherleri fark ettiler,
Üzerimizdeki külü kaldırdılar.
İnsanları kül altında bırakmak, küle mahkum etmek, işleri küllendirmek çıkar yol değildir.
Gün gelir, o külleri dağıtan,
O küller altında yatan cevheri keşfeden,
Elinden tutan,
Ayağa kaldıran birileri çıkar gelir.
Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün çıkıp geldiği gibi.
Hz.Mevlânâ bir rubaisinde ;
Yollara sular dökün,
Bahçelere müjdeler edin,
Bahar kokuları geliyor,
O geliyor, o
Diye seslenmiş ya….
Kara gün kararıp kalmaz, her sabah bir anda taze bir başlangıç oluverir, kül gider, güller açar dört köşede, dört bucakta
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.