Belki de…
Görev yaptığım okulun bünyesinde bulunan Suriyeli öğrencilerin çokluğu, gözlem ve yaşadıklarımız, “Olumsuz Suriye imajı”nın ne kadar yanlış olduğunu dile getiriyordu aslında
İlk göç furyası olduğunda çok sıkıntılar çekildi. Kimi konaklama kamplarına kimi ise kamplardan ayrılarak değişik şehirlere yerleştiler. Aç, susuz soğuk havalarda çok çile çektiler.
Onların sadece ama sadece bir amaçları vardı. O da günlerce aç kalmış çocuklarının karınlarını doyurmaktı…
Babaları savaşta ölen çocukların durumları ise içler acısı idi. Doğru düzen giysi yok, ayakkabı yok, annelerinin psikolojisi bozuk ne yapacağını bilmiyor. Bir kuru ekmek için minicik yavrularının çöp birikintilerini alt üst etmelerini sadece izlemekle yetiniyorlardı çaresizce...
Tam bu sırada bir kaç olumsuz olaylar yüzünden de öcü görülmeye başlandıklarında artık işler iyice çıkmaza girmeye başlıyordu.
Ülkemiz bu duruma hazırlıksız yakalanmıştı. Milyonlarca insanın bir anda akın akın gelmesinin normal olarak kabul edilmesi zaten beklenemezdi.
Osmanlı torunu, asil Türk Milleti bu şoku üzerinden çabuk attı. Evini mağdur Müslüman kardeşi için sonuna kadar açtı. Soğuktan titreyen, üzeri kirli, çöp kokan, elleri simsiyah olmuş çocuklara ve ailelerine kol kanat gerdi.
Onlara çelme atıp yere düşürmedi. Denizlerde ölmeleri için botlarını batırmadı. Açta açıkta bırakmadı. Allah rızası için elinden ne geliyorsa onu yaptı.
Bu yapılanlarla iş bitmiş miydi? Hayır…
Çocuklarını okullara sadece ısınmaları için göndermişlerdi aslında. Isındıkları yerlerin yavruları için de bir eğitim yuvası olabileceği onların da hiç akıllarına gelmemişti belki de
Mevlana Hazretlerinin diyarı ve Evliyalar şehri olan Konya’mıza ise bu konuda özel bir parantez açmak istiyorum.
Konya 7’sinden 77’sine kadar tüm misafirperverliğiyle Suriyeli Müslüman kardeşlerine sahip çıktı. Yeri geldi, yemedi yedirdi. Giymedi giydirdi. İşçiye ihtiyacı olmadığı halde yanında çalıştırıp evlerine sıcak bir çorba götürmelerini sağladı.
Valilik, belediye, dernek ve vakıflar Allah rızası için seferber oldu.
Suriye’den gelen çocukların eğitimine ise yine hoşgörü şehri ayrıcalığı ile bambaşka bir anlayışla yaklaştı.
Plansız, programsız okula başlayan ve takip edilemeyen tüm öğrenciler kayıt altına alındı. Sadece Suriyeli öğrencilerden oluşan ve benim bildiğim 50’ye yakın eğitim kurumunda Geçici Eğitim Merkezleri oluşturularak planlı eğitime geçildi. Gönüllü Suriyeli öğretmenler bulunarak hizmet vermeleri sağlandı.
Dil problemi ve uyum sorunu olanlar dahil tüm Suriyeli öğrenciler tek bir çatı altında toplanarak, e-okul kapsamına alındı ve adrese dayalı olarak Geçici Eğitim Merkezlerine yönlendirilmeleri yapıldı. Türkiye’ye örnek olan bu çalışmalarından dolayı Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nü gönülden tebrik ediyoruz.
Suriyeli bir velimizin sözleriyle cümlelerimi bitirmek istiyorum.
“Bizler inancımızı devam ettirmek, canımızı ve namusumuzu kurtarmak için kaçtık ve ülkenize sığındık. Sizlere yük olduğumuzu biliyoruz. Bize ve çocuklarımıza sahip çıktınız. Okullarınızı sınıflarınızı açtınız bize. Karınlarımızı doyurdunuz. Okuma yazma öğrettiniz. Çocuklarımız daha başarılı olsun diye bize ait okullar açtınız. Yavrularımıza Allah rızası için, Muhammet aşkıyla hizmet ettiniz. Allah sizden razı olsun. Ülkenize, devletinize ve sizlere Allah daha çok kuvvet versin. Sizler İslam’ın dünyada yanan tek fenerisiniz. Allah hepinize cennetin kapısını sonuna kadar açık eylesin…”
Bozuk dünyanın kokuşmuşluğu içinde ülkemizin ayakta dimdik kalmasının sebeplerinden birisi de belki de almış olduğumuz bu dualardır.
Kim bilebilir ki…
Allah kimseyi kimsenin eline, avucuna baktırıp da çocuklarımızın önünde boynumuzu eğdirmesin…
Sağlıcakla kalın...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.