“DÜŞMEYE GÖR”
Fidan gibi delikanlıydı. Her gencin hayalini süsleyen “Peygamber Ocağına” O’da davullarla zurnalarla uğurlanmıştı. Acemi birliğinden sonra kader onu Hakkari ilinde bir sınır karakoluna sürüklemişti. Vatanının namusu için elinden geleni yaptı. Terhisine çok az zaman kala arkadaşlarıyla birlikte teröristlerin karakol baskınına uğradı. Mevzideki 7- 8 arkadaşı şehit olmuş sadece O sağ kalmıştı. Arkadaşlarının cansız bedenleri arasında sabaha kadar gözyaşı dökmüş, dünyası kararmıştı.
Terhis zamanı gelmiş artık evine dönmüştü.
Ailesi O’nu dört gözle, hasretle, özlemle bekliyordu. Zil çaldı ve kapının önünde herkes sevinç naraları atıp, gözyaşları döküyordu.
Ama, bir aksilik vardı.
O eve döndüğüne sevinmiyor, konuşmuyor ve yüzü gülmüyordu.
“Terör bölgesinden yeni geldi, atlatır” düşüncesiyle herkes sabırla beklemeye başladı . Ancak her gece kabuslar ve bağırarak uyanmalar baş gösterdiğinde doktor doktor gezilmeye başlandı.
Gidilmeyen hastane, doktor kalmadı ama bir türlü sonuca ulaşılamadı.
Birisinin ortaya çıkıp “Bu çocuğu evlendirin, geçer” telkini sonrasında evlendirildi.
Evlendikten sonra çalışması için iş de bulundu ancak istese bile çalışamayacağı gerçeği ortaya çıkınca eşi hiç bir mazerete sığınmadan, şikayet etmeden “Bu benim kaderim” diyerek çalışmaya başladı ve evinin geçimini üstlendi.
O sigara içmekten başka bir iş yapamadığı için çok üzülüyor ama eşi her fırsatta onu teselli etmeyi başarıyordu.
Akrabalarından biri, “Bu çocuğun askerden önce hiçbir sıkıntısı yoktu. Ne olduysa askerlikte oldu. Gidin müracaat edin. Devlet en azından bir sigara parası versin” düşüncesini öne sürdü.
İlgili kuruluşa dilekçe yazıldı. “Askerlik esnasında hastalanması gerekirdi. Askerlik sonrası hastalandığı için yapılacak bir iş yok” yanıtı O’nu bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı.
Tüm zor şartlara rağmen artık kaderlerine razı olup hayatlarına devam ettiler. Pırıl pırıl 3 çocuk sahibi oldular…
Çocuklarından birinin uluslararası bir yarışmada dereceye girmesiyle bu aileyle tanışma fırsatımız oldu.
Evlerine yaptığım ziyarette baba hiçbir şekilde konuşmuyor sadece sigara içiyordu. Anneye sebebini sorduğumda ilk başta söylemek istemedi.
Benim, durumu bildiğimi söyleyip ısrarcı tavrımı gösterdiğimde, annenin sözleri bir kurşun gibi içimi acıtmaya başlamıştı. “Hocam bizim bu durumumuzu çocuklarım dahil, kapı komşum dahi bilmez. Çok şükür kimseye ihtiyacımız yok. Cenab-ı Allah bize yardım ediyor. Asgari ücretle geçinip gidiyoruz. Sadece kırıldığımız vatanı için sağlığını kaybeden eşime devlet keşke bir sigara parasını çok görmeseydi.”
O an için ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı bilemezken sözlerine şöyle devam ediyordu; “Bu durumun bilinerek kimsenin bize acımasını istemiyoruz. Hele hele çocuklarımızın öğrenip de üzülmesine ise asla izin vermeyiz. Bu zorluk bize Allah’tan geldi. Mutlaka vardır bir bildiği…”
Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar insanın…
Sussanız; acıtır…
Konuşsanız; kanatır...
Ceviz kabuğunu doldurmayan sebeplerle eşini terk edenleri, evini, arabasını, işini, eşini, hayatını beğenmeyenleri düşündükçe bu annenin ne kadar kocaman bir yüreğe sahip olduğunu daha iyi anlamış oluyordum.
Ailenin durumunu bazı ortamlarda birkaç defa dile getirmeme rağmen açıkçası çoğu kişinin de dikkatini çekmeyi başardım desem yalan söylemiş olurum.
Bu ailemizin çocuklarının eğitimini üstlenen, adının açıklanmasını da istemeyen ve bana da çok kızacak olan Pema Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Cahit Koç hocamın adını söylemeyip teşekkür etmez isem, bu ülkeye bedelsiz “Milli Marş” yazan üstadı ve çocuklarını sefalete terk eden toplumun külliyetinin bozulduğu izlenimini vermiş olacaktım.
Umarım ülkesi için hayatını zindan eden ve gazi sayılmayan bu güzel insanımıza sigara parasını çok görmeyecek bir çözüm buluruz.
Sağlıcakla kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.