Eski Buğday Pazarı’ndaki Kapı…
“Fincanımda Cola Var” diyen Sadettin Ökten, “Modern hayat insanı tabiatından koparıyor” diyor. O eserinde Sadettin hoca, Müslümanların modernite ve kapitalizme karşı “yiğit ve mert” bir tavır sergileyemediklerinden söz ediyor.
“Şehir ve Alimleri” bilgi şöleninde “Şehir ve Kurucu İlkeler” başlığı altında tebliğ sunan ve 15 dakikada meramını özetleyen Prof. Dr. Sadettin Ökten, konuşmasının sonunda, şu güzel ifadeleri kullanmıştı:
“Şehir de bir terkiptir. Bu tertibin sonucunda üslûb ortaya çıkıyor. Bu üslûbun rengi İslam medeniyeti tasavvuruna uygun olması gerekir. Şehrin genel resmine baktığımız zaman İslam medeniyet tasavvurunun temel değerlerini ortaya koyan terkibi yapıların net görünmesi vakur, ciddi, ağırbaşlı sâde ve kavliliğin üzere konuşur olması lâzım.
Şehir de aynı bir insan gibi konuşur. Sizin bir Müslüman olarak bir Müslüman insanının hâli, tavrı, ahlâk ve umdesini bir şehrin yapılarında görmek isteriz. Üslûb da bunu ifade eder.”
Bu Şehri Kimler Harap Ediyor?
Şeyh Gâlib’in “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen, Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen.” beyitini hatırlattıktan sonra “İnşaâllah hoşça bakan şehirler inşa ve imar ederiz” temennisinde bulunan Ökten hoca, sözlerine de şu şekilde son vermişti:
“Mevlevî meşrepli Keçecizâde İzzed Molla’nın, darb-ı mesel haline gelen bir beyti var.
“Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harâb.
Eyler ânı müdahane-i âlimân harâb.” diyor.
Fakir ondan özür dileyerek değiştiriyorum:
“Meşhur meseldir fısk ile olmaz şehir harâb. Eyler ânı müdahale-i apartman harâb.”
Ökten hoca, “Herkes bilsin ki şehir fısk ile harab olmaz/ Onu, apartmanların müdahalesi harab eder” demek istiyor.
Konya’nın ileri gelenleri, canım tek ve iki katlı bahçeli evlerini terkederek Nalçacı’daki 12-17 katlı kibrit kutusu gibi birbirleri üzerine konmuş apartmanlara oturunca, “alafranga” olduklarını “modern”leştiklerini ve “çağdaş”laştıklarını zannederek öz tabiatlarından nasıl koptuklarını, koparıldıklarını farkedemediler.
Bir şehri kim ve kimler harap eder?
O şehrin beledî reislerinin bilerek ve isteyerek müdahaleleri, cahil halkın bilmeden ve dışarıdan gelen yabancı arkeologların tarihî yağmalamalarına ücret karşılığında katılmalarıyla…
Haberin İzini Sürmek…
Osmanlı’dan kalma, Eski Buğday Pazarı’ndaki kapıların yıkıldığını ilk, Pusula’daki köşesinden resimleriyle birlikte Uğur Özteke yazdı. Bu, sosyal medyada büyüdü ve bir tartışmaya vesile oldu.
Ben de gazeteci Uğur’un verdiği haberin izini sürdüm. Araştırdım ve 2008 yılında Ferit Hepokur’un fotoğraflarını çektiği ve Murat Güzel’in, Memleket’te “Eski Buğday Pazarı yok oluyor” başlığıyla çıkan haberine ulaştım. Haberde, “Dönemin belediye başkanı Halil Ürün tarafından kamulaştırılarak otopark haline dönüştürülen Eski Buğday Pazarı’nın, Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun kararıyla koruma altına alınan kapıları ve kapı yanlarında bulunan tarihi dükkânlar yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.” deniliyor.
Yıkılmadı, Bilerek Yıktırıldı…
Sultan Abdulhamid Han döneminde, Vali Avlonyalı Damat Ferid Paşa tarafından 1901 (H.1318) yılında yapılan Buğday Pazarı’nın, yıktırılan batı kapısının üzerindeki kitabesi ise şöyle: “acidâr-ı devran elgazi Sultan Abdulhamid Han-ı Sâni Efendimiz Hazretlerinin devr-i saltanatlarında, Vali-i Vilâyet devletlû Ferid Paşa Hazretlerinin asar-ı bergüzidelerinden biri de işbu Buğday Pazarıdır. Sene 1317 R., 1318 H.”
Ben, Eski Buğday Pazarı’nın her iki kapsının yıkılmadığını, Anıtlar Kurulu’nun müsaade ettiği kadarıyla ve büyük bir özenle yıktırılarak, Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından, buluntuların da korunarak aslına uygun şekilde kapıların tekrar yerlerine konularak Tarım Tarihi Müzesi’nin de yer alacağı yeni projeye uygun şekilde olacağını iddia ediyorum.
Yâni tarihî kapıların, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun verdiği oluru gereğince ve aslına uygun şekilde yapılmak üzere kısmen yıkıldığını ifade ediyorum. Bunu da, Murat Güzel’in twitter hesabından paylaştığı son resme bakarak söylüyorum.
Tarihî Konya Buğday Pazarı’nın kapılarının yıkılmasından eğer kimsenin ve ilgili kurumların hiç haberi yoksa ve bir kazma el gelip yanlışlıkla değdiyse; bundan, Konya Büyükşehir Belediyesi ile bu yapıları korumakla sorumlu olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu sorumludur.
Hesabını da onlar Konya kamuoyuna vermek zorundalar.
Bu Da Bal Döner…
Et döner, Tavuk döner, Balık döner görmüştüm, lâkin Bal döneri ne görmüş ne de duymamıştım.
Sonun da o da oldu…
Haber şöyle: “Türkiye'nin en çok bal üreten ili Ordu'da düzenlenen festivalde bal döneri büyük ilgi gördü. Vatandaşlar balı dondurma külahlarına alarak yedi.
Trabzonlu bal üreticisi Sacid Somun, çekiçle kestiği bal dönerini dondurma külahı ile festivale katılanlara ikram etti. Dondurma külahlarında bal yiyen vatandaşlar, balı ilk kez döner tezgahında dondurma külahlarında yalayarak yemenin şaşkınlığını yaşadılar.”
Resme bakınca insanın, “Afiyet-i şeker olsun, bal olsun da hani bize yok mu…” diyesi geliyor.
Bal üreticisi Sacid Usta diyor ki: “Bal dönerinde hiçbir katkı malzemesi olmaz. Bal döneri safi (hakiki) baldır. Büyük bir şifa kaynağıdır. Bana fırsat versinler Türkiye’de bal sahtekârlığını bir kalemde silerim. Hastanelerde yatan hasta sayısını yüzde 50’sini silerim” diyor.
Bütün okurlarıma sağlıklı, ballı ve hayırlı pazarlar diliyorum.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Eski Buğday Pazarı’ndaki Kapı,
Bize de sonunda kaldı Sapı…” diyeceğim ama…
Sadettin Ökten hocadan özür dileyerek:
“Meşhur meseldir fısk ile olmaz şehir harâb.
Eyler ânı müdahale-i beledî reis harâb.”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.