"Türkiye’nin kendisinden rahatsız aydınlar”
Dünyada ekonomiden kültüre hemen her alanda büyük bir değişim/dönüşüm yaşanıyor. Bu evrilmeyi doğru izleyip anlayabilenler, uygun vizyon geliştirebilenler dimdik ayakta kalmayı başaracaklar ve hayallerini ileriye taşıyacaklar. Bunun için toplumun her kesiminin elini taşın altına koyması zaruri. Bu hakikatin bir diğer yönü bu vizyonun kodlarını aktarıp toplumu aydınlatır görünen aydının önyargılı tutumu. Bu minvaldeki kitapları okurken dikkatli olmak zaruri.
İşte ABD’de üç, ülkemizde iki üniversitede dersler veren Selçuk Şirin’in Mundi etiketiyle çıkan yeni kitabı ‘Bir Mutluluk Reçetesi’ geçmişle gelecek arasında bir köprü kurup bizi geçmişimizden koparmadan geleceğe doğru yol göstermeyi amaçlayan bir kitap; lâkin girişte anlattığım dikkati en üst safhada gerektiren de bir kitap. Bunun gerekçelerini ve Şirin’in gerçek mutluluğun reçetesini tek cümleyle aktardığı anahtarı yazının ilerleyen kısmında aktaracağım.
Selçuk Şirin; sürekli kitap okuduğunu, akademisyen olması hasebiyle gençlerle sürekli konuştuğunu, haberi olmadığı konular hakkında yeni şeyler öğrendiğini, yahut konulara farklı pencerelerden bakma noktasında gençlerden el aldığını belirterek başlıyor ‘Bir Mutluluk Reçetesi’ne. Yazar, akademisyenliğini ve aynı anda farklı kurumlarda farklı çevrelerden gençlerle bir arada olmayı avantaja çevirmiş görünüyor. Gençlerden bir şeyler alıyor ama gençlere perde arkasında neleri işliyor, işte bu tartışmaya açık. Az sonra!..
DİJİTAL DÜNYANIN KODLARI
‘Bir Mutluluk Reçetesi’; “Yeni Çağın Kodları” ve “Gelecek Bizim” başlıkları altında iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde "dijital dünyanın getirdiği fırsatların, bireyler ve topluluk(lar) üzerindeki (ürkütücü) tehditleri sade, anlaşılır ama tesirli bir dille anlatılıyor: teknolojik çağda yaşayan bir neslin akıl ve ruh sağlığı, aritmetik olarak sosyal yapıya dönüştüren gücü, dijitalleşmenin bireyde yarattığı yalnızlık ve mutsuzluk hissi sorunlara umut dolu perspektif/kolektif çözümler sunarak bir çıkış yoluna ışık tutuyor.
Selçuk Şirin’e göre yapay zekâ doğru kullanıldığı takdirde gerek yazı, gerekse görsel alanlarda işimizi kolaylaştıracak bir nimet. Misal; görsel yapay zekâda Dall-E’nin çok verimli çalıştığı gibi somut tavsiyelerde bulunması örneği aktarılıyor eserde.
En önemli servetimiz, zamanın anlamlı bir şekilde değerlendirilmesi hayati bir mesele; hele de söz konusu kesim geleceğin teminatı gençler ise… İstatistikler marifetiyle fark ettiğimiz, hayatın her kesitinde bize faş edilen gençlerimizin şimdilik yüzde 35’inin internet bağımlısı, kalan zamanın ciddi bir kısmının da okullarda geçtiği gibi veriler/gerçekler karşısında okulların ve koruyucu ebeveynlik kurumunun işinin zor olduğunu imleyen yazar toplumumuzda hemen her alanda yaşanan sorunların kökenine bu gerçeği koyuyor, reçete de hazır: Yaşa göre sosyal medya sınırlaması, aile içinde ekran zamanlaması, geç yaşta telefon kullandırma ve dijital detoks.
Kitapta dikkat çekici bir tespite ayrı bir parantez açmalıyım… Gençlerin sürekli sıkılmaları, yeni hazlar aramaları, başlarını derde sokmaları beyinlerinin arka kısmındaki duygusal uyarıcı bölgesinin erken gelişmesi kaynaklı. Riskli davranışlar gençlerde bağımlılık yaratıyor, bu olmadığında gençler sıkıldıklarını zannediyorlar. Yani internet, sosyal medya bireyin normal gelişim sürecine yersiz ve zamansız etkiler yapıyor, davranış ve algı problemlerine yol açıyor.
Çağımızın popüler kavramlarından ‘beyin çürümesi’nin bir numaralı müsebbibi sosyal medyada kullanılan algoritmalar. Yalan yanlış haber ve analizlerle insanlara ve kurumlara güveni yok etme ateşine odun taşıyan algoritmalar; dünyanın patlamaya hazır bir bomba haline gelmesinde de, henüz küçük yaşlarda cereyan eden okul basmalar, toplu katliamlarda da asıl suçlu. Suç ortakları ise ekonomik gelir adaletsizliği, yükselen popülizm.
“TÜRKİYE’NİN KENDİSİNDEN RAHATSIZ AYDINLAR!”
Selçuk Şirin; toplumsal kamplaşmayı körüklemek için düşman yaratmakta güçlük çekmediğini düşündüğü sağ ideolojiye ihaleyi keserek bölüme nokta koyuyor. Dikkatli bir okur kitabın çeşitli bölümlerinde ideolojik saplantı izlerini fark edecektir. 180 sayfalık kitabın büyük bölümünü kapsayan ‘Gelecek Bizim’ kısmında ise bu minvalde tartışmaya kapı aralayan hükümler havada uçuşuyor.
Önceki bölümde okurun önüne konulan tamamıyla kötü durumdaki bir ülke (Türkiye) röntgeni; çok daha karamsar, neredeyse ‘yapacak pek bir şeyi kalmamış, ümit kesilmiş yargılarla oldukça iç karartıcı, düşündürücü. Şirin’in çizdiği tablo öylesine karamsar ve yanlı ki Tanpınar’ın; “Türkiye’nin kendisinden rahatsız" dediği kimseleri hatırlamadım değil.
Selçuk Şirin’in Türkiye fotoğrafında şunlar var: Gençlerin okulda kendini güvende hissetmediği bir numaralı OECD ülkesi, sosyal medyada en çok düşmanlık ve nefret yayan ülke, son on yılda çocuk istismarının en çok arttığı ülkelerden, dünyada en az gülen insanların yaşadığı ülke, Afganistan’dan sonra dünyada en az pozitif deneyime ve düşünceye sahip ülke, dünyanın en mutlu yüz ülkesi arasında yer almayan, 106. sıraya demir atan mutsuzlar ülkesi, yalnızlık çekenlerin en çok yaşadığı ülke…
Bu vaziyetteki bir ülkeye hizmetlerinden dolayı teşekkür ettiği isimler ise oldukça şaşırtıcı. İsimlere geçmeden önce Selçuk Şirin’in akademik seyrini ana hatlarıyla özetlediğimde bu şaşırma eyleminin nedeni de zuhur edecektir kanaatindeyim: Selçuk Şirin, New York Üniversitesi’nde (NYU) Profesör olarak davranış bilim ve istatistik dersleri vermekte, eğitimden gelişime geniş bir alanda araştırmalar yapmaktadır. ODTÜ’den lisans, SUNY’den yüksek lisans ve Boston College’dan doktora derecesi almış olan Şirin 100’ü aşkın bilimsel yayına imza atmıştır. Boston College ve NYU’dan Ögretim Üyesi Mükemmeliyet Ödülü, ABD Çocuk Gelişimi Vakfı’ndan Araştırmacı Ödülü, dünyadaki en büyük eğitim araştırmacılar derneği AERA’dan Araştırma Büyük Ödülü, ve Jacobs Vakfı’ndan 2018 Sosyal Girişimcilik Ödülü almıştır. Selçuk Şirin 2015 yılında ABD Bilimler Akademisi Komisyonuna seçilmiştir. 2019 yılında Türkiye’de evinde kitap bulunmayan 1 milyon çocuğu kitapla buluşturmayı hedefleyen ‘1 Milyon Kitap’ projesini başlatmıştır.
Selçuk Şirin’in minnet duyduğu isimlerin yer aldığı paragrafı kitaptan aynen aktarıyorum: “Bizde biliminsanlarını geniş halk kesimlerine ulaştıran ve benim de programlarına katıldığım Fatih Altaylı, Doğan Şentürk, Candaş Tolga Işık, Cüneyt Özdemir, İsmail Küçükkaya gibi seçkin yayıncılarımıza bir teşekkür borcumuz var.”
Bilim adamından çok medyaya oynayan bir kalem izlenimi taşıdım doğrusu.
MUTLULUĞUN REÇETESİ
‘Bir Mutluluk Reçetesi’ndeki Türkiye nüfusunun artık kendini yenileyemediği, genç nüfus avantajımızın yittiği gibi tespitler eminim okurlara da benim sorduğum soruları sorduracaktır; “Vakti zamanında nüfusun yaşlandığı, doğumların azaldığı, bu yüzden evlenmeye ve çocuk yapmaya ağırlık verilmesini savunan iktidara neden ironi dolu cümlelerle, nefret ve kinle yaklaştınız o zaman? Hakikat karşısında ait olduğu kesimin her dediğini ve yaptığını doğru saymak, karşı düşünceyi dışlamak kelimenin tam mânâsıyla aymazlık sayılsa gerek.
Makalelerde ahlâkın da önemle vurgulandığını, toplumun geniş kesimlerine akseden hoyratlığın milletin daha iyi şeyler yapma ve yaşama avantajı ile enerjisine sekte vurduğu neticesini çıkarıyoruz. Magandalık, ahlâksızlık gibi meselelerde cezadan imtina edilip, adeta ödüllendirmenin devreye girmesi eğitim kaynaklı değil, sistem meselesi olarak görülüyor çalışmada. Öğrenilen değerlerin eyleme dönüşmesi ancak toplumsal destekle mümkün görünüyor.
Kadın düşmanlığı altı çizilen önemli sorunlardan bir diğeri. Kadınların toplum içinde yükselen sosyal ve ekonomik konumunu meselenin başat nedeni gören Şirin, kötü gidişata aslî neden olarak kadının eğitim seviyesinin yükselmesi ve iş hayatına katılmalarını merkeze alıyor. Yazarın bu bölümde feminen bir tavır takındığını ifade etmeme gerek yok galiba.
Yazar; üniversitelerimizde baskının çok, bilimin yok olduğunu, krizlerde sözde bilimin arttığı, gerçek bilime ilginin azaldığı, fal ve astrolojiyle alâkanın arttığı, basın özgürse gelirin yükseldiği gibi tespitleri hepimizin kabul ettiği gerçekler. Boğaziçi Üniversitesi’nde hocaların derse girmeyip, sırtlarını okula dönerek hareketsiz durmalarıyla tüm sorunlar çözülür, özgürleşirdi değil mi Selçuk hocam?
Kitapta özellikle ülkemiz hakkındaki olumsuz iddiaların inandırıcı kılınması amacıyla güvenirliği tartışmalı kurum ve kuruluşların şahitliğine başvuruluyor; “BM’ye göre bir ülkenin huzur ve mutluğunu belirleyen altı ilke şunlar: Gelir adaleti, yolsuzluk oranı, özgür ortam, sağlık ve eğitim şartları, sosyal güvence ve yardımseverlik.” Sözlerin müsebbibi kurum, başta Filistin, tüm meselelerde iddia ettiği gibi davranıyor değil mi!
Bilgi odaklı eğitim yerine beceri odaklı eğitimi savunan Şirin’in müfredatta olması gereken altı teori teklifine (eleştirel düşünme, işbirliği becerisi, zihinsel esneklik becerisi, insiyatif alma becerisi, iletişim ve bilgiyi işleme becerisi) elbette katılıyorum, lâkin sorunun çözümünü köy enstitülerinde ve John Dewey çıkışlı eğitim sisteminde aramasına şerh düşmek icap eder.
Anında tatmin, seçeneklerin sınırsızlığı ve sözel referanslar girdabında bocalayan gençlerin, ve hatta yetişkinlerin dünyasında Selçuk Şirin mutluğun reçetesini Harward Üniversitesi’nin araştırmasına dayandırıyor. Buna göre gerçek mutluluk ne para pulla, ne de şöhretle yakalanabilir.
Gerçek mutluluk derin ve güvenilir ilişkilerde, dostlarla geçirilen kaliteli zamanlarda saklı imiş.
(Selçuk Şirin, Bir Mutluluk Reçetesi-Çağı Anlamak İçin Yazılar, Mundi Kitap, Mart 2025, 184 s.)
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.