Ey Halka Hizmet Edenler…
Halka Hizmet Hakk'a Hizmet
Toplumları etkileyen, besleyen ve yönlendiren en mühim unsurlardan biri de dindir.
Tarihte cereyan etmiş olan pek çok olayın temelinde dinî inanç ve kanaatler vardır.
Dinî esasları insanoğlu bazen kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak istismar etmiş, bazen de toplumların huzur ve refahı için itici bir güç olarak kullanmıştır.
Bu esaslar bizim tarihimiz için de geçerlidir.
Dinimize göre insan ve toplum için yapılan hayır ve hasenat “Allah için” yapılmış demektir.
Bu şöyle de ifade edilebilir: Allah için yapılan her şey aslında toplum için yapılıyor demektir. Bu açıdan, “Halka hizmet Hakk'a hizmettir.” cümlesi doğrudur.
Konu sembolik-temsilî bir şekilde kudsî hadiste Allah ile kulun karşılıklı konuşmasında şöyle anlatılır:
Allah: İnsanoğlu, hastalandım Beni ziyaret etmedin, susadım Bana su vermedin. İnsanoğlu: Sen mi hastalandın ya Rabbi? Allah: Evet, filan yerde filan kulum hastalandı, onu ziyaret etmedin, derdine deva olmadın. Onu ziyaret etmiş olsaydın, Beni ziyaret etmiş olurdun. Filan kulum susuz kaldı. Susuzluğunu gidermedin. Onun o sıkıntısını giderseydin, Bana su vermiş olurdun. (İbn Hanbel, Müsned, II/ 404)
İnsanın elindeki imkanları içinde bulunduğu toplum hizmetine yönelik harcaması için en çok kullanılan kelimelerden biri de vakıf veya vakfetmektir.
Bütün imkânlarını bir iş için seferber eden insan, için “Kendini bu işe vakfetti.” denir.
Gerçekten bize ulaşan pek çok güzellik, eser ve müessese, kendilerini ve imkânlarını bunlar için vakfeden insanların gayretleriyle gerçekleşmiştir.
Bu insan tipi nasıl yetişecektir?
Yani elindeki imkânları toplumun menfaatine ibadet şuuru içinde harcayan insan, nasıl yetiştirilecektir?
İşte temel mesele... Bunun için her şeyden önce dünyanın iyi tarif edilmesi, yaşamanın ve ölmenin iyi algılanması, hayır ve sevap duygusunun iyi izah edilmesi gerekmektedir.
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için.” hazırlanmanın ne manaya geldiğini kavramak gerekmektedir.
Bu konular üzerinde ciddî olarak düşündüğümüz ve meseleleri çözdüğümüz zaman yaptığımız hizmetten memnun ettiğimiz insanlar üzerinden sevap kazandığımızı hatırlayacağız.
O zaman ulaşılmayan ya da kendi menfaatlerimiz için makamı kullananlardan olmayacağız.
Yaptığımız görevlerin geçici olduğunu ve Allah tarafından bize lütuf edildiğini unutmayacağız.
Bu lütfu değerlendirirsek karşılığını Allah’ı memnun etmiş gibi alacağımızı ya da üzmüş olup günaha gireceğimizi bileceğiz.
Mal, mülk ve makam için kimseyi hakir görmemek gerektiğini idrar edeceğiz.
Mal sevgisi yaratılıştan getirdiğimiz bir duygudur, bunu yok etmek mümkün değildir. Ancak bunun iyiye kanalize edilmesi gerekmektedir. Buna da Hz. Süleyman’dan nakledilen şu ayet işaret etmektedir:
“Ben mal sevgisini Rabbimi anmak için istedim.” (Sad, 32)
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.