Barbaros Ulu

Barbaros Ulu

FETÖ SINAVINDA BİZ (1)

FETÖ SINAVINDA BİZ (1)

FETÖ konusunda bu örgütün kökünü kurutmak için bir taraftan mücadele ederken diğer taraftan, tarafların birbirini suçlaması devam ediyor. Örgütün tabanında tavizsiz bir mücadele sürerken siyasilerin birbirini karşılıklı suçlamaları havada uçuşuyor. Sonuç havada kalıyor. Çünkü kayıkçı kavgası gibi tartışanlar bir zarar görmüyor. Her birine göre yekdiğeri ya FETÖ'cü ya da onları koruyor.

 

Ülkemizde 17/25'den bu yana önce Paralel Devlet Yapılanması, sonraları Fethullahçı Terör Örgütü denen örgütün, devletin her kademesinde örgütlendiği herkesin malumu. Devletin kılcal damarlarına girdiği söylenen bu örgütün "Siyasi ayağı yok mu" sorusu hep sorulur. Araştırılsın diye Meclise getirilir. Nasıl bir ayaksa ortaya çıkmaz. Çünkü araştırma isteği reddedilir. Niçin reddedilir? Ya yoktur; Meclisi uğraştırmaya değmez ya da vardır ama gizlenmesi gerekir. Hangisidir bilinmez. Ben FETÖ'nün siyasi ayağı vardır veya yoktur iddiasında bulunacak değilim. Burada şunu söyleyebilirim: FETÖ konusunda kayıkçı kavgası yapanların çok masum olmadığıdır. FETÖ'ye ilk taşı, içimizdeki en masum olanımız atsın dense öyle zannediyorum, FETÖ'ye taş atacak kimseyi bulamayız. FETÖ'cü olduğumuz belli olmasın diye taş atarsak, orasını bilmem. Anlatmak istediğim FETÖ konusunda kahir ekseriyetimiz sınıfta kalmıştır. Çünkü işin başından sonuna kadar isteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilmeyerek FETÖ’ye destek olunmuştur.

 

*80 öncesinde fikri, zikri farklı olmasına rağmen örgüt elebaşına, cami kürsülerini teslim ederek tanınmasına ve taraftar kazanmasına zemin hazırlayan Diyanet suçludur.

*"Komünistler geliyor, onlarla mücadele etmek lazım" diyerek insanları komünizm tehlikesine karşı korkutarak insanları kapitalizmin kucağına iten zihniyet suçludur.

*İhtilal yaparak terör örgütünün devlete sızmasına ve örgütün orduya kendi militanlarını yerleştirmesine zemin hazırlayan 80 ihtilalının kudretli konsey üyeleri suçludur.

*Örgütün polis teşkilatında yuvalanmasının önünü açan ve yurtdışında okullar açmasına destek vermek suretiyle örgütün kendisini tanıtmasında büyük bir rol üstlenen Özal hükümetleri suçludur.

*1990-2001 yılları arasında örgütün; basın-medya ve TV sektörüne girdiği, dershane ve özel okullar açıp geliştirdiği, iktisaden geliştiği ve holdingleştiği, siyasilerle ilişkileri sıcak tuttuğu ve her kesimle iletişim halinde olduğu yıllardır. Bu dönemde de örgüt; mülkiye, harbiye, adliye, üniversite ve bürokraside rahatça kadrolaşmaya devam etti. Hatta 99 yıllarına gelindiğinde polis teşkilatında tepeden tırnağa kadrolaşmasını bitirdi. Bu yıllar arasında hiçbir engel ile karşılaşmadan, hatta destek görerek yoluna devam eden örgüt, koalisyon hükümetlerinde hükümetin büyük ortağı olarak görev yapan Çiller, Yılmaz, Ecevit hükümetleri zamanında yoluna doludizgin devam etmiştir. Hatta iltifat görmüş ve korunmuştur. Bu dönemler arasında görev yapan hükümetler suçludur.

*2002 ila 2013 yılları arasında, önceki yıllarda devletin her kademesinde kadrolaşan örgüt elemanlarının, üst yöneticiliklere geldiği/getirildiği yıllardır. Devletin tüm kurumlarında örgütün sözü geçmeye başlamıştır. Bu dönemde ulaştığı güçten dolayı örgüt şımarmış ve kibirlenmiştir. Hükümetten tam destek gören örgüt, bu dönemde yargı ve polis eliyle operasyon üzerine operasyon yapmıştır. Kendilerine dokunanın yandığı yıllardır bu yıllar. Örgütün bu derece şımarmasında ve operasyonel bir güce kavuşmasında dönemin AK Parti hükümetlerinin payı büyüktür ve suçludur. (Bu konuya devam edelim)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
  • Yanar / 23 Ocak 2020 18:40

    17-25 sınırlaması yanlış...İşlenen suçta kanunsuzlukta bilmiyordum denemez... AKP baştan ayağa bu suçun içindedir...Allah affetsin ama bu dünyada da karşılığını gör....Haine destek her zaman suçtur...

    Yanıtla (1) (1)
  • Barbaros Ulu / 24 Ocak 2020 14:53

    Yazımda 17-25 sınırlandırması yapmadım Yanar Bey. 17-25 tarihinden itibaren terör örgütünün adı Paralel Devlet Yapılanması ve FETÖ diye tanımlanır oldu demek istedim. İkinci kısmı da cumartesi yayımlanacak yazımda "Başta ülkeyi yöneten bugünkü siyasiler olmak üzere geçmişten günümüze kahir ekseriyetimiz bu derviş görünümlü yapıya karşı uyuduk ve uyutulduk. Bilerek bilmeyerek değirmenine su taşıdık" demek istiyorum. FETÖ konusunda en temizimiz taş atacaksa taş atacak kimse hemen hemen bulamayız demek istiyorum. Elbette her yapılanın bir bedeli olmalı. Herkesi ve ülkeyi etkileyen bu durumdan dolayı yaptıklarımız için Allah affetsin demek bir nevi yanlışı kabul etmek ve yanlışla yüzleşmek olsa da tek başına yeterli değil. Kim ne bedel ödemesi gerekiyorsa ödemeli. Bedel sadece bir kesimin üzerine yıkılıp işin içinden çıkılmaz ve çok adilane olmaz.

    Bugün hepimiz FETÖ'ye kızıyoruz. Kızalım. Ama arkasındaki gücü de görelim. Sırtını dışa dayamış, içimizde yuvalanmış bir örgütün ilkokul mezunu liderinin yapacağı, altından kalkacağı bir iş değil bu. Arkasındaki güce diş geçiremedikçe bu örgüt ile mücadelede çok başarılı olacağımıza inanmıyorum. Bir diğer husus, bu örgüte kızarken kendimize kızalım. Tabiat boşluk kabul etmez. Nereyi bol bırakırsak orayı birileri doldurur. Örgütün bu derece ahtapot gibi her yere uzanmasında, etkili olmasında ve kadrolaşmasında devleti yönetenlerin payı büyük. Ülkesini düşünen yöneticiler bir yere aynı zihniyetteki insanları doldurmazlar. Kadrolarda bu ülkenin tüm mozaikleri az veya çok yer almalı ki kimse bulunduğu yeri kurtarılmış bölge veya kalesi ilan etmesin. Bir yerde farklı zihniyetteki insanların çalışıyor olması, o kurumu kendi içinde bir iç denetime tabi tutar. Aynı zihniyet gücü yeterse o kurumu satar. Nasılsa kendilerine dur diyen olmaz.

    Tüm bu olup bitenlerden ibret aldık mı? Sanmıyorum. Hâlâ ibret aldığımızı düşünmüyorum. Yine A'yı boşaltıp B ile dolduruyoruz.

    Yanıtla (1) (0)
Barbaros Ulu Arşivi
SON YAZILAR