Hüzün Molası!
Kendimizi bildik bileli, bir koşmanın ve koşuşturmanın içindeydik. Kimimiz dertten, kimimiz neşeden, durmaya, mola vermeye zamanımız yok, çünkü zaman fukarayız, öyle bir lüksümüz yok diyorduk.
2020 yılının üçüncü ayının sonlarına kadar delicesine koştuk. Koşma diyenlere kızdık, yorulursun, az biraz soluklan, dinlen, mola ver diyenlere aldırmadık.
Koşarken ne sağımızı görebildik, ne solumuzu.
Çok değil, bu yılın Ocak-Şubat aylarında ne yapıyorsun, işler nasıl gibi sorular sorulduğunda ne cevap alırdınız?
Hayat gailesi içinde ekmeğimizin peşinde, koşuyoruz!
Bazıları tatlandırır, telefonlarım susmuyor, gelenlerden başımı alamıyorum diye laftan kuleler kurardı.
Çok az insan ise, mütevazi davranma yolunu seçerdi.
O günlerde, her zaman olduğu gibi, olduğundan fazla görünenler, atan-savuranlar rağbet görmeye devam ediyordu.
Yalan söyleyenleri neden bu kadar çok seviyorduk, neden hakikatleri konuşanların kapısının önünden dahi geçmekten imtina ediyorduk sorusunun cevabı ise hâlâ ortada!
2020 yılının son günlerinde vermiş olduğumuz hüzün molasındayız. Bu mola, kaybettiklerimizin hüznünden kaynaklı. Koronanın açtığı tahribattan kaynaklı. Virüsün tehdidinden, ekonomi ve enflasyonun çaresiz bırakmasından, yapayalnız bırakılma duygusuna kapılmamızdan kaynaklı.
Hüzün molası, yaşama sevincini kaybetmiş yada kaybetmek üzere olan insanların ruh halinin dışa vurumu.
Kalplerinin bir köşesinde umut çiçekleri açar mı beklentisi, diğer tarafında vefasızlığın gittikçe derinleşmesinden kaynaklı yoğun duygusallık!
Hüzün molası bize iyi gelmedi, hem de hiç!
*****
Ölümü göze alarak, canını dişine takıp çalışan doktorlarımız ve sağlıkçılarımız öyle göz yaşartıcı bir koşu içindeler ki, Koronanın elinden insanları kurtarma savaşında kendilerini unuttular.
Ailelerini unuttular!
Çocuklarını unuttular!
Sevdiklerini unuttular!
Uykuyu unuttular!
Yorulmayı unuttular!
Dinlenmeyi, hatta beş-on dakika mola vermeyi unuttular!
7/24 denilen saatler, onlara yetmiyor.
Korona’nın elinden insan almak lafla olmuyor!
Bu dönemde, sağlık ordumuzun bütün dünyanın takdir ettiği çalışması ve hayat kurtarma koşusunda, onlara madden ve manen millet olarak borçlandık!
Haklarını ne lafla, nede para pulla ödeyemeyiz!
Onların koşusu, siyasetin koşusundan çok daha önemli!
Onların koşusu, lafların ve vaatlerin çok ötesinde…
Onların, hayattan kopan meslektaşlarının hüzünlerini kalplerine gömüp, mola vermeden hayat kurtarmak için verdikleri mücadeleyi unutmamak da, bize düşüyor, yetkililere düşüyor, büyüklerimize düşüyor!
*****
Oturanlar, dinlenenler, Koronanın dinlenmeye mecbur ettiği insanlar olarak, deli gibi koşmaktan, yorulmayı falan unutmuş muyduk?
İşkolik olanlarımız, nefeslenmek için mola vermeyi dahi unutmuştu!
Az biraz mola versen denildiğinde…
Mola mı? O da ne diyordu insanlar!
Mola zamanı mı, diye de en aksi cevaplar vermekten kendilerini alamıyorlardı.
Mola dendiğinde ne mi anlıyorduk?
Kimi yasakları bir kenara bırakıp, bir sigara tellendiriyordu! Kimi derin bir nefes almayı yeterli görüyordu. Kimi ya bir bardak su, ya şöyle demli tarafından tavşankanı demli bir çay, ya sade bir Türk kahvesi içip, koşmaya devam ediyordu.
O koşanlar olarak, Korona bir kısmımızı mecburi, bir kısmımızı ebedi dinlendirdi. Bir kısmımız ise kalmakla-gitmek arasında hastanelerde yoğun bakımlarda mücadele ediyor.
Hüznümüz katlanıyor. Bunun adına ister sınanmak deyin, ister imtihan deyin, hayatın boş ve anlamsız taraflarını, kırgınlıkların, dargınlıkların, küslüklerin önemsizliğini bu dönemde de anlayamadıysak, bundan böyle anlamamız mümkün değil!
*****
Ömür biter yol bitmez, ömür biter iş bitmez, koşsan dursan koşu bitmez demişler. Elbette koşu durmaksızın devam ediyor.
Siyaset, nazarlara gelmesin, gayet formunda, nefesi yerinde, neşesi de…
Koştukça açılıyor, koştukça daha da koşası geliyor!
Korona, mutasyon geçire geçire maraton koşar gibi koşuyor! Yetişemediği yakalayamadığı yok!
Ekonomi yüz metre dahil, bütün sürat koşularının üstadı olmuş durumda. Yarışların favorisi! Birinci olmadığı durumlarda ya ikinci, ya üçüncü…
Bize gelince 110 metre engelli koşacaksın demişler.
Mesafe kısa gibi, lakin engel çok!
Engelleri aşamayalım diye, takılıp düşelim diye, düşüp de kalkamayalım diye, yükselttikçe yükseltmişler engelleri!
Engelin birini aşsak, bir diğerine takılıyoruz.
Korona engel, işsizlik engel, enflasyon engel, ekonomi göstergeleri engel, çarşı engel, pazar engel, market engel, maaş engel, ücret engel…
Bu engeller arasında, nasıl koşacaksınız!
Kiminin ardı ölüm, kiminin ardı kriz, kiminin ardı koma, kiminin ardı şok! kiminin ardı kolunuzu-kanadınızı kırmak! Sonu hüzün molası…
*****
Nasıl koşmayacaksınız ki…Pandemi girdiğinden beri kıyıda-kenarda var olan üç-beş kuruşta eriyip gitmişse…
Kredi kartı, kusura bakma, limitin buraya kadar, beni verip ne sen mahcup ol, ne ben demesin diye koşacaksınız! Elektrik kesilmesin diye koşmaya devam…Su kesilirse diye uykunuz kaçmasın babından koşmamak mümkün mü? Ev kirasını belki de hepsinden çok daha önemli…Doğalgazı unuttuk sayılmasın. Onun için özellikle kış aylarında koşmayı ihmal etmemek gerekiyor!
Normal giderler, faturalar, beklenmeyen ve aniden çıkıp gelen harcamalar karşısında ne yapacaksınız?
Koşacaksınız.
Dinlenmek bize galiba yasak...Yürümeye başladığımızdan bu yana koşan, yine de iki yakası bir araya gelemeyen insanlar olduğumuzun ne kadar farkındasınız?
Ancak bu koşu sırasında, neleri ihmal ettiğimizi, neleri görmezden geldiğimizi nelerden vazgeçtiğimizi, neleri es ve pas geçtiğimizi, neleri unuttuğumuzu bilen de yok, görende...
İşte onun içindir ki, koşmaya uzunca bir Korona arası verdiğimiz bu günlerde bazı şeylerin bittiğini de görmek mümkün oldu.
Nelerin mi?
Dostluğun bittiği, komşuluğun bittiği, arkadaşlığın bittiği, hısım-akrabalığın bittiği…Dahası sevginin bittiği, saygının bittiği gerçeğini…
Bu gerçekleri görebilmek için, esaslı bir mola vermemiz gerekiyormuş! Bu mola sevdiklerimizi kaybetmemize neden olan bir hüzün molası olsa da!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.