Erol Sunat

Erol Sunat

Ne Mutlu Borçluyu Borçtan Kurtarana!

Ne Mutlu Borçluyu Borçtan Kurtarana!

Osmanlı döneminin veresiye defterine zimem defteri denirdi. Bakkal esnafının, manavın, kasabın tuttuğu borç defteri yani.

Osmanlı döneminin ölçüsü gönül zenginliğiydi.

Gönül zenginliği içinde ilk 20 kişinin borcu ödenirdi.

Bazen tek bir şahıs, o defteri satın alır, borcun tamamını öder geçer,

O tek bir şahıs tarafından borçlular borçlarından kurtarılırdı.

En hoş olanı ise, satın alınan zimem defteri sonrasında,

Ne borçlu borcunu kimin ödediğini bilirdi,

Ne de o borcu ödeyen kimin borcunu ödediğini.

Çoğu kez bakkal, manav yada kasapta bilmezdi, bu borcu kimin ödediğini.

En takdire şayan olan, en efdal, en makbul ödeme, bu ödeme şekliydi.

Ramazan bayramına borçsuz, harçsız, kuş gibi hafiflemiş girerdi insanlar.

Bakkala gittiklerinde bir de bakarlardı ki, tüm borçları silinmiş. Gözler dolardı bir anda, o hiç bilmedikleri, Bayram öncesi Hızır gibi yetişen o hayır sahibine dualar yükselirdi dudaklardan, gönüllerden.

Yalnızca Rabbimiz bilirdi. O hayrı hasenatı yapanı.

Yalnızca onun bilmesi yetip artardı insanlara.

Elhamdülillah diye şükreden insanlar, ne karısına duyururdu bu hayrı, ne de çocuklarına, hele yakınlarına, hele hısım ve akrabasına asla bildirmezdi.

Ne zengin şu kadar insanın borcunu ödedim diye gurura kapılır, ne fakir minnet borcu altında ezilir kalırdı.

 

*****

Ecdadımızı örnek almak noktasında oldukça güzel adımlar atılsa da, bu işin reklamının yapılması, reklam yapılacak fırsatların kaçırılmaması hoş değil.

Görüleceği üzere, yaptığımız iyiliklerin ve hayırların yalnızca Allah katında bilinmesi bizlere bir türlü yetmiyor. İstiyoruz ki, kulları da bilsin. Hatta ne kadar çok bilinirse o kadar iyi olur gini çarğık bir yaklaşımımız var!

Madem yaptın bir hayır, anlatma, anlattırma, yayma, paylaşma!

Ben aslında kimseye duyurmayacaktım amma diye başlayan, anlatımlar o kadar çok ki…

Bu işten ne geri adım atan var, ne cayan, ne de tepki gösteren!

Yaptığımız hayır ve veresiye defteri kapatma işlemini sıcağı sıcağına paylaşmaya, anlatmaya, duyurabildiğimiz kadar duyurmaya, reklam etmeye karşı içimizde dayanılmaz bir şeyler var.

Kendimize hakim mi olamıyoruz?

Yoksa hakim olamıyormuş gibi davranmak işimize mi geliyor?

İnanın istisnalar haricinde biz bu şıktan ikincisinin içerinde yer almaya bayılıyoruz!

Ne kadar çok yorum ve beğeni gelirse mest oluyoruz.

 

*****

Veresiye defteri kapatmak, özellikle içerisinde bulunduğumuz Pandemi döneminin en gönül okşayan yaklaşımı.

Bu yaklaşım, hem borçlu olan insanımızı, hem de alacağını alma konusunda oldukça sıkıntılı bir dönemden geçen esnafımızı rahatlatıyor.

Bu hoş ve güzel gelenek, keşke yıl içerinde de yapılabilseydi, yıl içine de yayılabilseydi.

Hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda, yardım kampanyalarının ve iftarların cılkını çıkarmıştık.

Erzak dağıtan iş insanlarımız, yaptıkları yardımı yayınlamadıkları yer bırakmadılar.

Sonra iftar programları, sen yüz kişiye, ben üç yüz kişiye iftar verdim yarışına dönmüştü.

Yetmedi, ben şöyle ikramlarda bulundum, sen böyle ikramlarda bulundun yarışına dönüşmüştü.

İftar yemeklerinde ne olup olmadığı tartışılır, anlatılır, paylaşılır ve yarıştırılır olmuştu

Aradaki “ Allah rızası” hep unutuldu!

Gösteriş, şatafat, reklam, kendini tanıtma damgasını vurmuştu Ramazanlara…

Ne iftar iftara benzemişti, ne de dağıtılan erzak paketlerinin muhtaç olanlara ulaştırılması!

 

*****

Pandemiden dolayı, son iki yıldır, kantarın topuzunu kaçıran, şirazeden çıkan, iftar yemeklerine, erzak dağıtım görüntülerine, haberlere ve paylaşımlara şahit olmuyoruz!

Onlar olmayınca, yaygın biçimde gündeme gelen veresiye defteri ödeme haberleri gerçekten göz yaşartıcı ve duygu yüklü sahnelerle dolu.

Yaşadığımız pandemi döneminde, insanımız çok daha zor durumlarda.

Esnaf ayakta kalma ve durma mücadelesini ümitsiz bir şekilde sürdürmeye çalışıyor.

İnsanlar bezgin, bıkkın, yorgun, piyasalar çok ama çok durgun.

Veresiye defterlerinde borcu ödenen, borç yükünün en azından önemli bir kısmından kurtulan insanların rahatlatılması basit bir hadise değil!

Bu işin en güzel olanı ve yapılanı, borç ödeyenin bilinmemesi.

Şimdi öyle devirde kalmadı, öyle borçlu da, öyle borç ödeyende diyebilirsiniz!

Yine de bu yaklaşımlar, yapılan hayrın, yardımın, verilen desteğin reklam edilmesini gerektirmez!

Çünkü o hasletin, o güzel düşüncenin içinde, böyle bir yaklaşıma yer yok, hem de hiç!

Ancak çağımızın hastalığı olan duyurma, paylaşma, gururlanma, reklam etme el ele veriyorlar, ulaşabilecekleri son nokta neresi ise, duyuruyorlar.

Falanca üç kuruş yardım yaptı, duymadık kimse kalmadı, sen onun on mislini yaptın, kimse bilmiyor, neden bilmesin, niçin bilmesin diye yapılan dolduruşlar sonrasında, bir de bakıyorsunuz ki, kim ne kadar yardım yapmış duymayan yok!

 

*****

Bazılarımıza göre, veresiye defterlerini ödeme, fakir-fukaranın yüzünü güldürme, insanları rahatlatmaya neden olan bu yardıma hayırlı bir etkileşim deniyor.

Birileri görecek, ben neden yapmayayım diyecek, o da başlayacak yardıma, sonra bir de bakmışsın yardım etme zincirleri oluşmuş!

Birde bakmışsınız ki, borçlu insan kalmamış!

Düşünce özünde güzel!

İstesek, ne ülkemizde, ne İslam aleminde, ne de dünyamızda aç, açık, fakir ve yoksul insan kalmaz!

Ancak, bunu gerçekleştirmenin kenarından dahi geçmiyoruz!

Birde bakıyorsunuz ki, zincirleme egoları tavan yapan, gurur abidelerine yenileri katılmış.

Neticede, öyle yada böyle bir şekilde insanların derdine, derman olunuyor, sıkıntıları kısmen de olsa sona eriyor denilebilir!

Sessiz sedasız da bu işleri pekala başarılabilirdi.

Ancak, yetmiyor!

Birde bunun adına kendimize Ecdadımızı örnek aldık demiyorlar mı?

Esas anlaşılamayan ve içinden çıkılamayan taraf orası!

Ecdadın bu işi nasıl yaptığı, nasıl ortaya koyduğu, ortada…

Günümüzün yardımseverlerinin ne yaptıkları ve niyetleri de…

 

*****

Söz dönüp dolaşıp, tek bir yere geliyor, gönül zenginliğine…Hali vakti yerinde olanın gönlüde zenginse, cömertse, bu cömertliğini düzenli bir şekilde sürdürüyorsa, var olsun, sağ olsun o gönlü zengin insanlar.

Kültürümüzün, inançlarımızın ve o güzel hasletlerimizin yaşaması ve yaşatılması, Pandemi döneminin yaralarını bir nebze de olsa sarıyor olması, insanımızın birbirinin imdadına koşması adına oldukça yerinde…

Önemli olan devam etmesi, ettirilmesi.  Veresiye defteri ödemelerinin yapıldığı şehrimiz ve şehrimizde yaşayan gönlü zengin insanlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum.

Sizler, ne güzel insanlarsınız öyle. Rabbim hiç birinizin ayağına taş değdirmesin.

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR