RAMAZANIN ARDINDAN
Sayın okurlarım ne yazık ki bu bayrama Müslüman alemi yine büyük acılar içinde giriyor. PKK, DAEŞ ve daha birçok gözü dönmüş katiller binlerce Müslüman’ı İslam ülkesi Suriye’de ve daha başka İslam ülkelerinde çoluk çocuk kadın kız ihtiyar ayırt etmeksizin öldürüyor. Ne acıdır ki medeni devletler denilen insan haklarına saygılı zannedilen batı buna seyirci kalıyor hem de bizatihi bu katliamı kendileri yapıyor bu duruma “dur” demiyor demediği gibi katil devletlerin yaptığı zulme ve soy kırıma sıkılmadan kendimizi savunma hakkımız diyebiliyor. Çünkü zaten bunların ağa babaları silah imal eden bu canilere satan baş katil bunlardır. Allah din kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun. Bunları destekleyen devletlere de vicdan merhamet versin ayrıca hiç sesini çıkarmadan bu vahşeti seyreden güya Müslüman geçinen ülkelere de yazıklar olsun başarının sırrı inanmaktır. İnanan insan her işi başarır. Efendim eskiden Konya kırsal köylerinde Ramazan ve Bayramların önemi çok büyüktü. Bizim köyümüz Gökyurt (Kilistra)’un erkekleri köyde gelir kıt olduğu için genelde gurbete giderlerdi bu da atadan oğla veya köyün bütün genç orta yaşlı nesline yansırdı. Büyük şehirlerde bir yıl boyunca para kazanırlar kazandıkları paraları mutlaka köyden bir işe veya emlağa yatırım yapar her yıl özellikle bayramlarda olmak üzere köyüne gelir hem ana babasının akraba i taallukatının ziyaretini yapar, ellerini öper hatırlarını alır sılayı rahim-i yılda bir kere mutlaka gerçekleştirirdi. Bundan dolayı köyümüzün bayramları çok renkli ve keyifli geçerdi. Yıllar boyunca birbirilerini görmemiş arkadaşlar akrabalar görüşür, koklaşır geçmişi yâd eder. Bayramın birinci günü büyük camimiz Cumacamisi derdik burada bütün köylü namazını eda eder, bayram çıkışı daha evvelden bayram yemeğini bizde yiyeceğiz diye tembihledikleri köyün fakir gençlerini cami önünden alıp evlerine götürür yemekleri yedirir ardından bütçesi müsaitse zekatı var ise onlara verir gönderdi. Belki o yıllar yokluklu yıllardı ama insanlar da çok büyük sevgi ve saygı vardı zengin kibirlenmez fakir buğuzlanmaz haset etmez çok samimi bir ortam oluşurdu. Zaten arife günü ikindi namazını köylüler mutlaka köyün büyük camisinde kılar hep birlikte mezarlıklara gidilir imamlar kuranı kerim tilavet eder, geçmişlere, ölenlere bağışlar sonra halk mezarlığa dağılıp bireysel olarak atalarının kabirlerine gidip dua ederlerdi.
Bayram yemeği yendikten sonra evin büyükleri evi beklerken gençler bütün köyü kapı geçmeksizin şayet akrabalık bağı var ise biraz oturur yok ise büyüklerin ellerini öper bayramlar gönüllerini alırlardı. Zaten Müslüman Türk köylüleri şivlilik denen 3 ayların başlangıcı ile o manevi atmosfere girer ilk namaz Recep, orta namaz Şaban ve İramazan diye üç aylara girilirken kendilerini ve aile efradına çeki düzen verir o manevi huzuru yaşamaya başlardık. Burada bir bayram ve kuranı hatmediş anımı anlatayım. Yıl 1957 daha okulu bitirmemişim daha okula başlamadan köyün gençlerinin gittiği mahallemizdeki hoca mektebine giderken bütün namaz surelerimi öğrenmiş okulda okurken de kuranı okumaya başlamıştım. O hoca mekteplerinde okumak da bir mesele idi. 1950 yılına kadar tek parti dönemi hoca büyük talebelerden iki üç tanesini köyün girişine bekçi koyar resmi bir gelen olursa bana haber uçur derdi. Devlet adamı o kadar kraldı ki herkes onlardan korkardı. Candarma adam döver, ormancı adam döver tahsildar hatta tütün kolcuları bile adam döverdi. Yok takke giydin, başına dayak yok, çoban da tek tüfek var dayak hülasa her şeyde dayak vardı elif okutma yasaktı. Hoca mektebine gitmek yasaktı, zor günlerdi o günler. Hatmettik köyümüzün 6 camisi vardı. Bu camilerde sabah namazı sonrası yüzlerce talebe namazlık ve elif ba okutulurdu. Hocalar tarafından kış günü ise öğleden sonra da okuma vardı. Bu camilerde hatmetmiş gençler büyük camide hatim duasına katılacağız. Cuma günü fakiriz elbisem yok ayakkabım yok babam merhumdan bir pantolon bir de gömlek yaptırmasını istedim. Köyümüzdeki Terzi Ali Emmi’den don kadı biçimi olmayacak, göynek yakasız olmayacak Frenk gömleği olacak. Paramız çıkmadı göynek iki buçuk lira tutuyordu onu yaptıramadık. Allah rahmet eylesin Ali Emmi benim yalvarışıma baktı babama ağa ben Ismayıla göyneği dikeyim o büyünce bana borcunu ödesin dedi dikti. Göyneği giyindim yakıştı baya. Artık hatim merasimi Cuma günü geldi hepimiz evlerimizde analarımızın hazırladığı çorapları fesleri giydik başımızda feslerimiz etrafı ipekli püsküllü poşi işe süslenmiş omzumuzda şalımız bir komşumuz gördü beni sevinçle camiye giderken ve samimiyetle kucakladı. Baktı her şey güzel ayağımdaki ayakkabılar Çerkez lastiği. İsmail dur biraz dedi, durdum kapı önünde içerden bir kırmızı renkli iskarpin (ayakkabı) getirip bana dedi ki gel ayakkabıları değişelim sen bunları al bana lastikleri ver, düşündüm ayakkabılar güzel ama lastikleri de yeni aldı anacığım. Adam şaka şaka bu lastikleri bize bırak camiden çıkınca bunları da al evine götür onları benim kayınım Ali göndermişti biz de giyen yok oğlum yok ki zaten dedi. O hava ile uçuyordum sanki camide cumadan önce toplandık aşrı şeriflerimizi okuduk dualar yapıldı. El öpmeye kalktık, genç ihtiyar hepsi gücü nispetinde 25-50 kuruş 1 lira veren de vardı. Bir amcamız Allah rahmet etsin İstanbul’dan gelmişti variyeti yerinde kazanmayı da harcamayı da bilen biriydi. Her elini öpen çocuğa onar lira veriyordu bir tanemize beş lira denk gelmiş düşünebiliyor musun? O çocuk babasızdı anası akşamüzeri elinden tutmuş o para veren amcaların yanına geldi, “herkese 10 lira vermişsin benim oğluma beş lira vermek yakışır mı?” deyince, “Adam tamam abla özür dilerim onunkini de on liraya tamamlayayım” deyip hiç kimseyi azarlamadan üzmeden 5 lira daha vermişti. Şimdi olsa sanırım azar ederler o kadını. O zamanlar bu maneviyata daha çok önem verirdi atalarımız on yaşında oruç, yedi yaşında namaz buyrulur çocuğa denir ya işte o minval üzere takibi yapılırdı ve hasta ve sabi çocukların dışında hiç kimse oruç yemezdi. Yaz olsun kış olsun. Herkes bu işin takipçisi olur nemelazımcılık olmazdı. Oruç yiyen adamı insanlar bakışı ile boğardı. Yazın ramazan günlerinde bizim köyümüzde eski yaşamış kavimler tarafından kazılmış su sarnıçları ve derin geniş su zahire ve şarap kuyuları vardır. O büyük ve geniş kuyuların birisi kışın güzelce temizlenir. Bol yağan karlardan kuyuya imece usulü köylü çalışarak kar doldururdu yazın ramazan mübarek gün gelince kuyudaki karın üzeri açılır köye tellal çağrılır herkes kabını filan kuyuya getirsin kar doldurulacak diye hele biz çocuklar sevinerek giderdik. Kabımıza kuyuya inmiş olan bekçi karları kova kova çıkarırı bizlere taksim edilir biz de eve getirir pekmezle karıp iştahla iftarda yerdik. Bir mübarek ayı geride bıraktık gelecek ramazanı hasretle bekliyoruz. Allah cümle inananları tekrar Ramazan ayın ve bayramlara eriştirsin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.