Erol Sunat

Erol Sunat

Şifahane Hikayesi

Şifahane Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde hekimi olmayan bir şifahane varmış. Bu şifahaneye gelen hekim en fazla altı ay kalır, sonra bir şekilde terk edermiş şehri. Şehrin Beyi, çıkmış Sultanın huzuruna, Sultanım demiş, benim şehrim memleketin en yüksek dağının eteğinde. Kar-kış çok olur. Yolu kapanır. Neredeyse yılın yedi sekiz ayı hayat durur. Cümle yakın köy ve kasaba şifahane diye şehrime gelir. Gelen hekim ne kalmak ister ne durmak, aylardır Şifahanemiz Hekimsiz. Sultan, sarayın Hekimbaşısını çağırtmış. Buyruğumdur demiş, Payitahttaki Hekimlerden en az altı tanesini Beyin yanına vereceksin. Benim bildiğim Beyin şehrinden Hekimlerde vardı. Onlar, itiraz etmeden kendi şehirlerine gidecekler.

Hekimbaşı, almış Beyi yanına, haber salmış o şehirden olan Hekimlerin tamamına. On bir Hekim çıkagelmişler. İçlerinden on Hekim, Sultan buyruğudur demişler, hepsinin en iyisi olan Hekim ise, Hekimbaşına, Hocam demiş, Beyin babası Beyliğinde, aileme çok zulmetti. Ölenler oldu. Oradan kaçtık. Ben Hekimlik tahsil ettim. Sultanımızın buyruğu başım üstüne, yalnız ailem rıza göstermez. Sultan Hekimi çağırmış. Her işin bir kolayı, yolu yöntemi var demiş. Geçmiş geçmişte kalmalı.

Seni bilirim iyi bir Hekimsin. Kendi şehrinin Şifahanesine Hekim başı sen olacaksın. Bir de Beyin kızıyla evleneceksin. Şahidiniz de ben olacağım. Ardından Bey demiş, haber et kızına, Payitahta gelsin. Hekim başı ile onu evlendirelim. Diğer on hekimi de alsınlar yanlarına. Şifahane yeniden hayat bulsun. Bey, çaresiz haber göndermiş kızına. Kız ve anası, on gün kadar sonra Payitahta gelmişler. Beyin hatunu, durumu öğrendiğinde dünyada olmaz demiş, Hekimin ailesiyle, benim ailem kanlı bıçaklı. Kadın her şeyi göze almış Sultanım diye konuşmaya başlar başlamaz, Sultan, yetti sizin kavgalarınız demiş.

Ya barışacaksınız ya da neyiniz var neyiniz yok kaybedeceksiniz. Bu düğün benim için önemli. Memleketin en kıymetli Hekimlerinden biri damadınız oluyor. Aradaki kavgalar, sona eriyor. Bey, dediğin, Bey hatunu dediğin halkına küsmez, halkını karşısına almaz. Sonra dönmüş kıza. Bey kızı demiş. Seni bu Hekime münasip gördüm. Yoksa sende anan gibi itiraz mı edeceksin? Kız estağfurullah Sultanım demiş. Siz münasip gördükten sonra itirazım olamaz. Sultan ya sen Hekim demiş sen ne düşünüyorsun?

Hekim, Sultanımız nasıl münasip gördüyse demiş. Sultan, Hekim’in ana ve babasını konuşturmamış. O gece Hekim ve Bey kızı evlenmişler. Kafile büyük bir mesele olmadan on gün kadar sonra şehre gelmiş. Şifahane açılmış. Hekimler göreve başlamışlar. Şehirde sevinç dalgası oluşmuş. Ahali, Bey diyorlarmış, yeminle cennetlik, biz birkaç hekim diyorduk, on bir Hekim birden geldi. Üstelik hepsi de bu şehrin çocukları. Hekim başı da Beyin damadı olmuş. Bey kızı kimseleri beğenmezdi, araya Sultan girmiş diyorlar diye dedikodular yapılırken, dağ köylerinden ve civar kasabalardan hastalar gelmeye başlamış.

Hekim başı, bize diyormuş Sultanımız geçimimizi temin edecek bir şeyler veriyor. Ahaliden ve dışarıdan gelenlerden tek bir akçe dahi almayacağız. Bu yaklaşım Hekim başına ve hekimlere sevgi olarak geri dönmüş. Hekimler, şehri sağlık taramalarından geçirmişler. Bey kızı, Hekim kocasına, sen demiş nasıl bir Hekimsin, dünya malına tamah etmezsin, tek derdin insanların şifa bulması. Beni bir gün dahi kırmadın. Sesini dahi yükseltmezsin. Anam başka planları var diyor. Hekim, Bey kızı demiş, sen hayallerimden çok daha güzel birisin. Seni görür görmez sevdim.

Seni neden inciteyim. Anana gelince, aynen söyle, bu şehir çok hastalık ve salgın gördü. Derdim onların önüne geçmek. Ahali benden çok memnun olabilir. Allah onlardan razı olsun. Ben bu şehrin çocuğuyum. Bu şehre vefa borcum var. Yoksa bir başka yerde gözüm falanda yok. Beyin damadı olmak bana yeter de artar bile. Bey bu sözleri duyunca, kızım demiş, gerçekten iyi biri bu damat, anan sürekli senin yerine oynuyor, ahali onu senden fazla sevmeye, saymaya başladı diye kafamı karıştırsa da, Hekimin gözü senden ve Şifahaneden başka bir şey görmüyor. Bey kızı, anasının ortalığı karıştıran laflarını bırakmış bir tarafa, Hekime daha çok bağlanmış. Bir yıl kadar sonra bir de oğulları olmuş.

Şehrin Şifahanesi şifa dağıtmaya başlayınca yakın şehirlerinde ilgisini çekmeye başlamış. Şehirde şifaya dayalı bir hareketlilik ve ticaret başlamış. Yeni hanlar açılmış, aşhane sayısı üçe katlamış, kervanlar, kar demeden, kış demeden, şehre yolcu taşımaya başlamışlar. Bazı şehir Beyleri ve Vali Paşalar, şifahaneden bazı Hekimleri almaya çalışsalar da şehrin çocukları olan Hekimler, bizim şehrimize olan gönül bağımız, her türlü bağın üzerinde diyorlarmış.

Şifahanenin ünü arttıkça, Bey hatununun tedirginliği dayanılmaz boyutlara ulaşmış. Hekimin şehirdeki akrabalarıyla sürtüşmeye başlasa da Bey, karısının daha ileriye gitmesine göz yummamış. Bu arada Hekimin Bey kızından bir oğlu daha olmuş. Bey kızı, Hekim kocam için diyormuş, önce şifahanesi gelir, sonra, ben ve oğullarım. Bey yine de hatununun dolduruşlarının etkisinde kalarak, şehri adamları vasıtasıyla denetlemeye ve elinde tutmaya çalışıyormuş. Hekimin akrabaları bir gece, onun evine gelmişler.

Hekim başı demişler. Biz seni bu şehirde Bey olarak görmeyi dileriz. Yalnız senin böyle bir isteğin olmadığı söyleniyor. Hekim doğru demiş. Ben zor bir çocukluk geçirdim. Hayatta iki mutluluğum var. Birincisi şifahanem, ikincisi karım ve oğullarım. Hekim başı, benim mevkide makamda gözüm yok dese de, şehirde bir kısım insan bu işi bırakacak gibi değilmiş. Hekim başı toplamış ahaliyi meydana, benim demiş ne Beylikte ne de bir başka makamda gözüm yoktur. Ahalinin sevgisi ve Hekimliğim bana yeter. Ben zaten Beyimizin damadıyım. Kimse kimsenin zihnini bulandırmasın.

Birkaç gece sonra, Şifahanede büyük bir yangın çıkmış şifahanede bulunan hastaları zor kurtarmışlar. Şifahane tamamen yanmış. Hekim başı, akrabalarının boş olan büyükçe bir konağına talip olmuş. Akrabaları, olmaz demişler. Sen önce Şifahaneyi kim yaktırdı onu bul. Ahali sur dibindeki mahallede üç evi boşaltmışlar, Hekimbaşı demişler, işini görürse burasını şifahane yap. Hekimler ve ahali el ele vermişler üç gün sonra şifa arayanları kabul etmeye başlamışlar. Sultan, kimsenin bilmediği tanımadığı adamlarını, bir kervanla keşif yapmak için göndermiş. Gelenler şehirde bir han ve aşhane açmışlar, başlamışlar şehirde ne olup ne bittiğini tahkik etmeye.

Bir ay kadar sonra, olup biteni şahitli ispatlı vesikalara bağlayıp Sultana teslim etmişler. Sultan yanan Şifahanenin bulunduğu araziye daha büyük bir şifahane yaptırmaya başlamış. Şehirde her türlü kundaklama olayını önlemek üzere de özel muhafızlar göndermiş. Şifahane inşaatına gece gündüz kim yaklaşsa, görevliler inşaata kimseyi sokmuyorlarmış. Birkaç kez uzaktan ateş atma girişimleri olmuş, o işi yapanlar yakalanmış ve ortadan kaybolmuşlar. Bey, karısına sakın ha diyormuş, senin bu işlerde en ufak bir dahlin olursa, boşarım seni kadın.

Şifahane binası tamamlandıktan sonra, Hekimler, daha geniş bir şifahanede şevkle başlamışlar çalışmaya. Sultanın gönderdiği adamların başı, Bey ve hekimi bir araya getirmiş. Biz demiş Şifahane yangınını araştırdık. Bu işte ilginç sonuçlar elde ettik. Sultanımız bu durumu size açıklamamı buyurdu. Sultanın adamı, beyim demiş, yangın ve Beylik üzerindeki olayları körükleyenler ortaklaşa çalışmışlar.

Bir kısmı hanımınızın akrabası, bir kısmı da hekimbaşının babasının yakınları. Hekimbaşının babası şehre Bey olma derdinde. Hekimi ileriye sürüp kendini gizliyor, punduna getirirse ortaya çıkacak. Bey hatunu, damadını hiç sevemedi. Sultanın Beyi alıp yerine damadını getireceği düşüncesinden kurtulamadı. Yangın çıkaranlar ortalık karışsın Sultan, Beyi görevinden alsın diye el ele vermişler. Beylik makamı boşalınca da Hekimin babası, kimsenin bilmediği Vezir oğlunun desteğiyle Bey olmayı düşledi.

Sultan, Hekimbaşını Payitahta çağırmış. Hekim Sultanın huzuruna geldiğinde, Vezir de oradaymış. Sultan, Hekim demiş, Vezirim senin ağabeyin. Ancak, babanın kurduğu plandan haberi yok. Baban, Bey hatununun sana olan nefretini de kullanarak, seni öne sürüp, ardından Bey olmaya kalkıştı. Her iki aileden geçmişte çok insan öldü. Kızıyla evlenmen bu işlerin önüne geçtiği içinde sana hiç sönmeyecek bir şekilde kızgın Bey hatunu.

Anlatırlar ki; Hekim başı ve Hekim arkadaşları, Şifahanelerini, memleketin şifa merkezi haline getirmeyi başarmışlar. Hekim başı, Hekim olarak yaşamış, Hekim olarak bu hayattan ayrılmış. Karısı olan Bey kızı, her konuda onun en büyük destekçisi olmuş. Bey hatunu ölene kadar Hekim başına olan tepkisinden vazgeçmemiş. Hekim başının babası bu olaylardan sonra memleketi terk etmiş. Yıllar sonra, Hekim başı ve Bey kızının en büyük oğlu şehre bey olmuş, erkek kardeşi de babasının izinde o şifahaneye Hekim başı. İki kardeş el ele vermişler, onların soylarından birçok bey ve Hekim yetişmiş. Şifahane hikayesi de efsane olmuş memleketin her köşesi ve bucağında.

Şehir şehire, Hekim başı Hekim başına, Hekim Hekime, Şifahane Şifahaneye, Bey Beye, Bey hatunu Bey hatununa, Bey kızı Bey kızına, ana anaya, baba babaya, Sultan Sultana, taraf tarafa, kardeş kardeşe, akraba akrabaya, meydan meydana, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR