Siyâsetin ahlâkla imtihanı
Paralel Yapı’nın dallandırılıp budaklandırıldığı senelerden itibaren devlet dairelerine, belediyelere ve TSK’dan tutun diğer kurum ve kuruluşlara yerleştirilen kadro alımları araştırıldığında; siyasette ehliyet, liyakat, edep (ahlâk) gibi dinimizin olmazsa olmaz değer ve umdelerinin başta milletvekilleri, belediye başkanları, daire müdürleri olmak üzere arandığını/aradıklarını siz hiç gördünüz mü?
Hele sağlık kuruluşlarında torpilsiz bir işin yapıldığı görülmüş müdür? Çaycısına varıncaya kadar bir işe girmeye eğer niyetlendiyseniz; o kişinin ilk yaptığı, kendi kendine sorduğu ve aradığı şey “Acaba nereden ve kimden torpil bulabilirim? Hangi bakanı ve milletvekilini araya sokabilirim” olmuyor mu?
Yav yüzde 99 Müslüman olan şu canım memlekette insanlar;
“-Ne iş yaparsın?
-Her işi yaparım abi” diyenlerin haricinde torpilsiz, hangi işte ehilse, liyakat sahibiyse, paralel sorular çalınmadan (dağıtılmadan) hakkıyla, herhangi bir işe alnının teriyle giremeyecek mi?..
İllâ insanların onun-bunun karşısında el pençe durmaları, kişiliklerinden taviz vermeleri mi gerekiyor?..
***
“1-İnsanî sorunların temelinde ahlakiliğin önemsenmemesi yatmaktadır. Ahlâk, insan fiillerinin tüm boyutlarını kapsar. Şahsiyet ancak ahlâk temelinde sağlıklı olarak gelişir. Ahlâk, toplumsal ve siyasal hayatımızda yeniden etkin bir şekilde yer almalıdır.
2-Ahlâk mutlu olma, siyaset ise mutlu kılma çabasıdır. Ahlâk, siyaseti etkilemeli ve yönlendirmelidir. Ahlâkın insan hayatında yeniden merkez olacağı bir dünya ve siyaset düzeni inşa edilmelidir. Hz. Peygamber'den sonra İslâm toplumlarında siyaset ve ahlâkın her zaman arzu edilen ölçüde bir araya getirilemediği görülmektedir. Siyaset alanının gerçeklerini dikkate aldığımız kadar, ideal olanı da gözetmemiz gerektiğinin bilincinde olmalıyız.
3-Siyasetin ahlâkını sadece siyasetçi tayin etmemeli; ahlâkın hayatın tüm alanlarıyla ilişkisi ilim ve fikir zemininde tartışmaya açılmalıdır.
4-Ahlâkın siyasette izdüşümü üç şekilde ortaya çıkar: Şahsî idealler, toplumsal çıkarlar ve ilahî emirler. Şahsî kararların yanı sıra milletin geleceğini ve menfaatini düşünmek siyasette ahlâkî bir vazifedir. Din ile ahlâk doğuşları ve çevrildikleri gaye itibarıyla birbirinden ayrılamaz, ahlâklı olmanın esas yolunu ilahi emirlerde bulmak mümkündür.”
***
Yukarıdaki maddeler, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB)tarafından Konya’da 23-24 Kasım 2013 tarihlerinde gerçekleştirilen, teması “Ahlâk ve Siyaset” olan ve Mevlâna Celâleddîn Rûmî’ye ithaf edilen 2. Ahlâk Şûrası’nın 14 maddeden oluşan sonuç bildirgesinden alınmadır.
Soru şu:
- Ak Parti’nin 15 seneden beri ortaya koyduğu siyaseti, sizce ne kadar aklâkîdir?
- Türk siyaseti, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne, kimilerine göre “Türkiye’yi işgal planı”na kadar doğru dürüst, ahlâklı ve edep sınırlarını aşmayacak ölçüde iyi bir sınav vermiş midir?..
- Partilerimiz, milletimizin 15 Temmuz’da verdiği demokrasiye sahip çıkma ve gerçek demokrat olma mücadelesinde; demokratik temayüllere sahip çıkma ve işletme noktasında, sizce yeterince parti içinde ve dışında (Meclis’te) gayret göstermişler midir?
- Siyasetçilere edep dışı “kaset” komploları, hangi kurum ve kimler tarafından (yardımcı ve yardakçılarıyla birlikte) hazırlanmıştır? Bu sizce ahlâkî midir?
- Kapitalist Sistem Piramidine bakıldığında, 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de hangi sınıf yer değiştirmiştir?
- Türkiye sathında ve Konya gibi “dindar” özelliğiyle ön plana çıkmış bir şehirde, acaba torpilsiz (adam kayırma) bir işin yapıldığına inanıyor musunuz?..
AZİZİM DİYOR Kİ…
“FETÖ'nün darbe girişimi aslında Türkiye'nin gelişmesini, güzelleşmesini ve yeni Türkiye'ye daha fazla yakınlaşmasını sağladı. Türkiye muhakkak bir felaketten kurtuldu. FETÖ, CIA'nın kucağında bize bu hainliği, alçaklığı yapmıştır.” (Hasan Celâl Güzel)
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.