SUNDURMA İŞİ CAN SIKIYOR
Dün belki de uzun yıllardır görmediğimiz bir basın toplantısına şahitlik ettik. Zira şehir yöneticileri genelde bir açılış davet veya proje gibi konularda bir arada görmeye alışmıştık.
Kimler yoktu ki; Vali, Büyükşehir Belediye Başkanı, İl Emniyet Müdürü, İlçe Kaymakamı, Merkez ilçeler belediye başkanları…
Geçtiğimiz günlerde sizlere sinyallerini verdiğim konvoy meselesi ile ilgili katı bir şekilde bu işin karşısında olacaklarını belirtti sayın valimiz. Her türlü tedbiri almak bir yana şehri yüzlerce kamera ile didik izlediklerini, ceza yazmak için illa konvoyun durdurulmasına gerek olmadığını söyledi.
Yani hiç kimsenin size “niye konvoy yapıyorsunuz kardeşim” diye durdurup sormasını beklemeyin. E-devletiniz telefonunuzda aktifse biliyorsunuz ceza kesilince anında mesaj geliyor.
Bizden uyarması dediler kısaca! Artık düğün davetiyelerinde konvoy şu saatte ibareleri de olmayacak.
Ha düğün sahibi “ben konvoya katılan tüm araçların cezasını karşılarım” derse ne âlâ!
Yine önceki yazımda bahsettiğim düğün salonlarının durumu üzerinde de önemle duruldu.
Haksız kazanç hiç kimseye bir fayda vermez. Kişiler ile helalleşebiliriz ama tüm kamu ile nasıl helalleşeceğiz?
Sundurma meselesi de aslında bu durumla alâkalı.
Biliyorsunuz şehre 14 yıl hizmet etmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek bu sundurmalar yüzünden bazı kesimlerce çok da hayırla yâd edilmeyerek ayrıldı görevinden… AK Parti mitinginde dâhi Tahir beye sesler yükselmiş, Cumhurbaşkanı araya girmek zorunda kalmıştı.
Sundurma meselesi bu yüzden çok sıkıntı olabilir. Biliyorsunuz yıkım esnasında esnafların bazıları görevlilere bıçak çekmişti, halen devam eden davalar var.
Yeni sorunların oluşmaması için esnaflarımızın bu konuda hassasiyet içinde olmaları önemli.
Eğer yasal bir zemin varsa belediyelerin bu konuda her türlü kolaylığı sağlayacağını bizzat başkanlar söyledi. Aksi durumda bu yapılar yıkılacak. Kamu alanında olmayanlar tüm apartman sakinlerinden muvafakat almak zorundalar.
Biliyorum onlar için de çok zor. Yüksek meblağlarda masraf edilmiş. Artık dükkândan sayılan alan bir anda yok olacak. Müşteri sayısı düşecek. Kazanç düşecek. Zor.
Bir devletin toprak kaybetmesi gibi bir şey bu. İşletme sahipleri için de çok can sıkıcı. Ama inanıyorum ki yöneticiler için de kolay bir durum değil. Onlar da bu yıkımları yapmaktan zevk almıyorlar emin olun.
Şehrin kronik sorunlarını çözme cesareti gösteren yöneticileri tebrik ediyoruz. Böylesi konular ile bu birliktelikle uğraşabilmek Konya tarihinde belki de bir ilk…
NE DARBESİ, NEYİN DARBESİ?
Farkında mısınız, darbe söylentileri yeniden dolaşıma sokuldu.
Ordunun NATO’cular ve Avrasyacılar diye ikiye ayrıldığını işlerin karıştığını pompalıyorlar.
İyi partideki vekil istifaları, Suriye’de Rusya ile cedelleşmemiz…
Ekonomiden de bu işi bitiremeyeceklerini anlayınca, iktidar değişikliği için farklı zeminler yoklanıyor. Dün Abdullah Gül’ün değerlendirmeleri de parlementer sisteme tekrar dönülmesi için anahtar niteliğindeydi.
Yine Amerikalı bir şirketin 2020’de Türkiye’de darbe olacak raporu gündeme sokuldu. Ya da yapın demek istiyorlar sanırım!
Evet farkındayız. Bir şeyler oluyor.
Lakin bence darbeye kalkışacak kadar aptal değiller. 15 Temmuz tazeliğini korurken darbe akıl kârı değil.
Cumhurbaşkanı ile ilgili halk gözünde itibar kaybı oluşturacak bir komplo üzerinde yoğunlaşıyor olabilirler.
Hadi anlayana güzel bir hikâye ile bitirelim. Bu darbeciler milleti hiç hesap etmiyor galiba!
E Z O N İ !
Bir gün filin biri karınca yuvasının üzerine basıp geçmiş. Tabi ki 7-8 şiddetinde bir depremle sarsılır gibi sarsılmış karıncalar diyarı. Ezilen ezilmiş, ölen ölmüş, kalan kalmış...
Canını kurtarıp hayatta kalan karıncaların içine oturmuş yaşadıkları bu acı. Lâkin çaresizler: Ne yapsınlar, koca file nasıl karşı koysunlar ki! İster istemez sîneye çekmişler filin yaptığını. Ancak, bu 'fil vakası'nı hiç unutmamışlar...
Aradan epeyce bir zaman geçmiş. Nasıl olduysa olmuş; bir yaz günü, karınca ailesine mensup yeniyetme karıncalardan bir tanesi çayırda sere serpe uzanıp yatan filin üzerine çıkmış. Tabi ki buna çok şaşırmış minik karınca; lâkin, kendini Everest tepesinde zannetmiş âdeta...
Şaşkınlığını üzerinden atınca, aşağıda çalışmakta olan diğer kardeşlerine bakarak heyecanla ünlemiş bizim karınca:
Kardeşlerim, kardeşlerim! Bakın bana, bakın bana! Çalışan bütün karıncalar kulak kabartmışlar bu sese; başlarını kaldırıp bakmışlar göğe...
Küçük karınca, ünlemeye devam etmiş:
Bakın bana: Ben O filin üzerine çıktım, O filin üzerine çıktım!
Bakmışlar ki, içlerinden bir cengâver karınca filin üzerinde; fil de vaktiyle yuvalarını ezip geçen o fil işte!
Bunu görünce bütün karınca ailesinin fertleri sevinç çığlıkları atmışlar... Sonra, tempo tutarak hep bir ağızdan bağırmışlar: EZONİ, EZONİ! EZ ONİ, EZ ONİ! EZ... EZ...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.