Torunlarımızın Torunları Görür mü?
Eğitim konusu dışında fazla yazı yazan birisi değilim. Ancak yaşadığımız olay o kadar can sıkıcıydı ki diğer insanların da aynı sorunla karşılaşmaması düşüncesiyle, durumu bir önceki köşe yazımıza taşımıştık. Yazımız üzerine, TÜVTÜRK Genel Merkez yetkilileri, Türkiye’de bulunan tüm araç muayene istasyonlarına acil mesajlar göndererek, yaşanan bu tatsız olayın bir daha yaşanmaması konusunda uyarılarda bulunmuş ayrıca bizlere de üzüntülerini dile getirmişlerdir. Bu hassas ve iyi niyetli yaklaşımlarından dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz. Eğitimle iç içe olmamız nedeniyle birçok insanlarla eğitim sohbetlerimiz sıklıkla olur. Ancak son zamanlarda biz öğretmenlere o kadar fazla ağır eleştiriler gelmektedir ki rahatsız olmamak elde değil maalesef. Öyle durumlar oluyor ki bırakın konuşulacak cümleler, sözcükler bile kifayetsiz kalabiliyor.
Özellikle ilkokullarda yaşanan bu olumsuzluklara birkaç örnek: “Üçüncü sınıfa giden kızımın sınıflarında öyle bir rekabet var ki bırakın çocukları bizim psikolojimiz bozuluyor. Öğretmenimiz her ay sınıfta deneme sınavı yapıyor. İlk üçe giren öğrencileri yemeğe götürüyor. O öğrencilerle çektirdiği yemek resimlerini sosyal medyada paylaşıyor. Oyuncak alışveriş merkezine götürüp, istediği oyuncakları alıyor ve yine fotoğrafları sosyal medyada bol bol yayınlıyor. Kızım bu duruma çok üzülüyor, ağlıyor. O üzüldükçe biz de üzülüyor canımız sıkılıyor ve psikolojimiz bozuluyor.”
“Öğretmenimizin verdiği ödevi evde 3-4 saatte ancak bitiriyoruz. Çocuğum verilen testleri yarısını bitiremiyor. Öğretmenimiz kızmasın diye geri kalanları da ben yapıp öyle gönderiyorum.”
“Öğretmenimiz yapılan testlerde, ‘Eğer şu kadar yanlış çıkarırsanız gerisini siz düşünün’ deyip çocuklarımızı strese sokuyor.”
“Birinci sınıfta bile evde saatlerce test kitabı çözüyorlar. Şimdiden bıktı çocuklarımız.”
..Ve böyle devam edip gidiyor.
Peki, eğitimde kalite ve iyi öğretmen algısı oluşturan bu davranışlar doğru mu?
Şimdiden söyleyelim: “Kesinlikle yanlış.”
Eğitimde özellikle sınıf öğretmeni, çocuklara saatlerce ödev vererek, hayatlarını zindana çevirip test çözmeyi ve yarış atı olmayı öğretmez. Sınıf öğretmeni çocukların beyin gelişiminin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasını sağlar ve ileride test çözme yeteneğine hazırlık olarak güzel bir alt yapı inşa eder. Test çözme teknikleri öğretmek ve yarışa hazırlamak 6. sınıftan itibaren branş öğretmenlerinin görevidir.
Şunu da ifade edelim. Allah her çocuğun kaderine yön verecek zeka grubunu doğuştan yazmıştır. Kimsenin bunu değiştirmeye gücü ve kudreti yetmez. Doğuştan mantıksal-matematiksel zeka baskınlığı verilmedi ise testlerde, değil özel okul, 24 saat özel hocalar tutulsun bir çocuk matematik testini ful doğru yapamaz.
Aynı mantıkla sözsel dilsel zeka baskınlığı verilmedi ise bir öğrenciye sözel derslerde hiç bir zaman üstün başarılar sağlatılamaz. Cenab-ı Hak her çocuğun yeteneğini doğmadan belirlemiştir. Kimine sözel baskınlık, kimine mantıksal-matematiksel baskınlık, kimine ise her iki zeka grubu baskınlığı vermiştir. Bahsedilen her iki zeka grup baskınlığı verilmemiş öğrencilere ise kültür, sosyal, spor, müzik ya da el beceri yeteneği kapsamında olan zeka grup baskınlıkları verilmiştir. 12 yaş öncesi eğitimci ve ailelerin görevi doğuştan her çocuğa verilen kendi zeka grubu içinde en iyi gelişimini sağlamak olmalıdır. Bu gelişim öğrenci ve öğretmenlerin kıyasıya yarıştığı ev ödevi ve testlerin havada uçuştuğu rekabet ortamıyla sağlanmaz. Verilen bilinçsiz ödev ve testler zeka baskınlık grup gelişiminde faydadan çok zararlar getirebilmekte ve öğrencinin ömür boyu kurtulamayacağı psikolojik travmalardan oluşan kalıcı hasarlar bırakabilmektedir.
Dünyanın en iyi eğitim ve öğrencilerine sahip Finlandiya’nın başarısı nerden kaynaklanıyor biliyor musunuz?
Onlarda ev ödevi ve testler asla verilmez. Özellikle ilkokullarda sıraya konulup çalışkan tembel ayrımı yapmanın, sınav kaygısı, özgüven kaybı, yalan söyleme ve aşağılık kompleks rahatsızlıklarına davet çıkardığını çok iyi bilirler. Onların hedeflerindeki temel amaç, “Mutlu İnsan Yetiştirme” modelidir.
Bizde böyle bir eğitim modeli olabilir mi?
“Şimdilik Hayır”
Şu an eğitimciler, anne ve babalar aynı düzeni devam ettirmekte son derece kararlı ve istekli görünüyorlar
Finlandiya’nın, “Mutsuz doktor olmaktansa, mutlu çoban ol” eğitim modelini biz görür müyüz?
Göremeyeceğimiz kesin de inşallah torunlarımızın torunları görür.
Sağlıcakla kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.