Yük!
Rabbimiz, hiçbir kuluna çekemeyeceği yük vermemiş. Lakin biz üzerimizde var olan yüklerden şikayet etmekten, ben bu yükü kaldıramam demekten keyif mi alıyoruz, yoksa bu işin tadını mı çıkarıyoruz, cılkını mi belli değil.
Bazı yüklerin şakası olmaz!
Olmaz amma!
Şaka ne?
Eğri ne!
Doğru ne?
Gösteriş neyin nesi?
Reklam, yükün neresinde?
Yük mü bize yük, biz mi yüke?
Garip bir durum!
Hayatın yükü mü ağır mı gelir, yoksa hayatı kolaylaştırması gerekenlerin vur abalıya misali, bizim yükümüzü daha da ağırlaştırması mı ağırdır?
İnanın hepsi tartışılır!
Geçirdiğimiz ağır Pandemi dönemi sonrasında , geldiğimiz ikinci Haziran ayında sisler dağıldıkça, ortalık aydınlandıkça, gözlerimiz ışığa alıştıkça üzerimizde var olan yüklerin ne denli ağır olduğunu, bazılarımızın bu ağırlık altında kaldığını, bazılarımızın üzerinden bu yüklerin acilen ve hemen alınması gerektiğini çok daha net görmeye başladık!
Lakin görmek yetmiyor!
Şu kadar insanın üzerinde şu kadar yük var demek yeterli değil!
Bugün rakamlara ve istatistiklere değil, bu yüklerin bu insanların üzerinden alınmasına ihtiyaç var.
Rakamlar sonra tutulsa ve yazılsa da olur!
Her şey ortada, yapılması gerekenler ortada, kurtarılmayı bekleyenler ortada, kalkması mümkün olmayan yüklerin altında can çekişenler ortada…
Alın artık, bu yükleri insanların omuzundan.
*****
Yük, kim taşıyorsa onu arar bulur diyenlere de rastlamışızdır. Bir ailede, bir kurumda, bir işletmede bir bakmışsınız bazı insanlar yüklenmişler bütün işleri, almış götürüyorlar.
Bu insanların çoğu kez kıymetini bilende, anlayanda olmamıştır.
Onlarsız o yükün taşınamayacağını bilenler, onlara dokunmamışlar,
Ancak onların hakkını da onlara vermemişlerdir.
Toplumumuz böyle kahramanlarla,
Ve o kahramanlara hakkını hukukunu teslim etmeyenlerle doludur.
Bazılarımız, ailesinin bütün yükünü omuzlar gider!
Ne yorulur, ne aklına bir şey gelir, ne de herhangi bir lafa takılır.
Kimileri ben der kırk senedir, elli senedir çok yük taşıdım, hayatın onca yükü sırtımdan geçti, yoruldum artık, bu yükü evlatlardan alanda olmadı. Götürebildiğimiz kadar götüreceğiz. Nerede tıkandık, orada kalırız her halde diye anlatırlar.
“Bıktım artık yaşamaktan” diyen Orhan baba, kim bilir hangi haleti ruhiye ile yazdı o satırları.
*****
Hayatın yükünü hafifletmesi gerekenler, hafifletmiyorsa eğer, o yük, insanı yaşarken öldürür.
Yaşarken ölmek demek, bu dünyadan terki diyar etmek değil elbet!
Yaşama sevinci denen o güzel duyguyu askıya almışlardansanız,
Benden bu kadar, buraya kadar demişseniz,
Kendinizi yapayalnız hissedenlerin arasına katmışlardansanız,
Hele ki kendinizce yapabileceğiniz her şeyi yapmış,
Bütün kapıları çalmış,
Her birinden eli boş dönmüşlerdenseniz,
Yine de karamsar olmanıza gerek yok!
Çünkü, hayat pes etmek demek değil!
Atalar, çıkmadık canda bir umut diye boşuna demiyorlar!
Hızır misali yetişen birileri olur.
O karamsarlığınıza bir dokunan bulunur!
Kapkaranlık sandığınız o tünelde bir anda çıkış ışığını görürsünüz.
Belki de çektiğiniz onca yükün mükafatıdır o anlar, bilemezsiniz!
*****
Adeta hayatın bütün yükünü omuzlamış gidiyor diye anlatılan insanlar vardır.. Bu insanlardan bazıları bizim için örnek insanlardır.
Bu insan bazen babamızdır!
Bazen anamız!
Bazen kardeşlerimizden biri..
Ablamızda olur, ağabeyimizde…
Hatta en küçük kardeşimizde…
Ne kadar yük varsa, o taşır…
Rahmetli babamın meslektaşı olan rahmetli Baş Komiser Hidayet Ağabey, biz babaların alnında, her türlü yükü taşıyabilir diye yazar derdi.
O dönemin babaları, hayatın yükünü hiç kimseye bırakmayan, fedakarlıkları tartışılmaz insanlardı.
Ailenin bütün yükü omuzlarındaydı.
Bir yandan oldukça zor olan işleri, bir yandan hayat mücadelesi, okuyacak çocuklar, ödenecek dünya kadar borç- taksit!
O küçücük maaşlarla, siz yeter ki okuyun ceketimi satar yine sizi okuturum diyen bütün çocuklarını okutan babalarımızı, hayatını evlatlarına adayan annelerimizi anarken gözlerimiz doluyor!
Biz onların yarısı bile değiliz demekten kendini alamıyor birçoğumuz! Onların çektiği yük karşısında bizim çektiğimiz ne ki diyenlerde bizler değil miyiz?
*****
Büyüklerimiz, şimdiki neslin “hayatını yaşamak” dediği o kavramı hiç yaşayamadılar.
Neydi ki hayatını yaşamak?
Hayatı evlatları olan bir ana-baba zaten hayatımızı yaşıyoruz, bizim hayatımız onlar demek diye özetleyip geçiyorlardı hayatlarını.
Cümle yükü karı-koca üstlenen ve yüklenen ana ve babalara sahiptik.
Yük taşımak, hayatın yükü nedir, ne anlama gelir, onlardan bize miras.
Bugün o yük ağır geliyor bir çoğumuza…
Bazılarımıza her şey yük!
Kendinin bu topluma, hatta ailesine yük olduğunu görmeyen için, yük diye bir kavram zaten yok!
Yük, mecazi yönü oldukça güçlü bir kavram.
Kendini bilen insana ne karısı yüktür, ne çocukları, ne de anası babası ve kardeşleri…
Sevgi insana yük değildir.
Seven sevdiğine yük olmaz, sevilende sevene…
Şefkat ve merhamette yük değildir kendini bilene,
Vicdan ve hoşgörü de…
Esas bizlere yük olan nedir bilir misiniz?
Egolarımız, gururlarımız, kibirlerimiz, mağrurluklarımız, kendimizi bulunmaz Hint kumaşı sayan davranışlarımız, herkese tepeden bakma huylarımız…
Bu yüklerden kurtulamadığımız müddetçe, ne birbirimizi sevebiliriz, ne de anlayabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.