YÜZ KARASI DEĞİL, KÖMÜR KARASI BÖYLE KAZANILIR EKMEK PARASI
Ergenekon destanında dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizmekle başlar Türk'ün kömürle ilişkisi... Oğuz boylarının dağları eritmesinin üstünden asırlar geçti. Genlerden gelen odun kömürü sevdası, geniş odalarda ortaya getirilen mangal sohbetleri, az şekerli kahve tadında sardı sarmaladı, döndü dolaştı pikniklerin demir başı haline geldi...Türk deyince; dünyada önce mangal, şiş ve kebap akla gelir oldu. Haliyle Anadolu'da mangalsız bagaj, bahçe, balkon kalmadı. Güneşin kendini azıcık gösterdiği her tatil gününde bir ince dal altında, su kenarında ve gerekirse otoyol refüjlerinde muhabbetin kaynağı oldu.
Ancak ne var ki Türkler için vazgeçilmez keyiflerden biri olan mangalda pişen etin nefis kokusunun ardında bambaşka bir gerçek yatar. Torağın hazırlanma zorluğu ve yanma sırasında yayılan sirke asidi kokusunun verdiği rahatsızlık nedeniyle, artık odun kömürü üretimi metal ocaklarda retord denilen kapalı kaplarda yapılıyorsa da ülkemizde halen aileleriyle birlikte yaklaşık 1,5-2 Milyon kişi toraktan nafakasını çıkarır.
Mangal kömürünün, pişirme ve ısınma amacıyla yaygın olarak kullanılması ve kükürt içermemesi nedeniyle, yanma sırasında havayı diğer kömür cinslerine göre daha az kirletmesinden dolayı tercih edilse de Türkiye'de Ormanları Koruma Yasası kapsamında 20 yıldır mangal kömürü ihracatı yapılmamaktadır..
Bu yazımızda sizlere elektriksiz, televizyonsuz, bakkalsız, kasapsız, okulsuz, 5-6 nüfuslu çadır hayatlarından, torakçılardan bahis açıyorum.
Ekip arkadaşlarımızla gittiğimiz yer Beyşehir yakınlarında bir ormanlık alan, yaşadıkları zorlukları bildiğimizden giderken yanımızda çay, şeker, pasta, çocuklar için balon götürüyoruz. Selam verip kendimizi tanıtıyor, fotoğraflarını çekmek istediğimizi söylüyoruz. Etrafta yoğun bir kömür kokusu var, hem çekim yapıyor hem de Torakla ilgili detayları öğrenmeye çalışıyoruz. Torak kurulurken önce sırıklar etrafında kömür haline getirilecek odunlar diziliyor, üzeri havayla teması kesmek için gazel ve samanlarla onun da üzeri toprakla kapatılarak rüzgarsız bir havada yakılan torak daha sonrasında adeta bir bebek gibi takip ediliyormuş. Kömürleşme yaklaşık 75-105 saat arasında oluyormuş. 4 ton odundan 1 ton kömür elde ediliyormuş, daha sonra ocak açılıp kömürler iriliklerine göre toplanıp çuvallara doldurularak satılıyormuş.
İşte böylesi bir sabır ve özveri dolu, alın teri ile taçlandırılmış bir iş kolu, bir gelenek torakçılık.
Kuyuların dizilmesi, üzerinin kapatılması işlemlerinin hepsini fotoğraflamaya çalışıyoruz. Onlar bir yandan işlerini yaparken bir yandan da bizim isteklerimizi yerine getirmeye çalışıyorlar, arada ikram edilen çayları içiyoruz. Sohbet koyu lakin dönüş vakti geliyor, kıyafetlerimiz, fotoğraf makine çantalarımız yoğun bir şekilde kömür kokuyor, eve girişte üzerimizde ne varsa çamaşır makinesi içine dolduruyorum. O telaşla cep telefonunu pantolon cebinde unutup makineye atıyorum, yıkama işlemi bittiğinde çalışmayan ama tertemiz bir cep telefonuna sahip oluyorum.
Bir sonraki yazımızda başka bir konuyla buluşmak üzere saygılarımı sunuyorum.