65 sene evvel bir dünürcülük hatırası
Sene 1950 filandı. O zamanın tarım işleri ilkel şartlarda yapılıyordu, yani öküzlerle karasabanla, ekin ekmek, kavrama orakla ekin biçmek, merkeple o başaklı ekinleri harmana taşımak, sapları kurudukça harman yerinin etrafına düzenlice yığın yapmak (harmanı çevirip genişletmek) sonra yine öküzler ile günlerce düğen sürüp ezerek tınaz yapılan malamayı gece veya gündüz gedavet, poyraz gündoğusu rüzgarları ile savurup samanı taneden ayırmak... Bu işler yazın haziranda başlar ekim kasım aylarına kadar devam ederdi.
Tabi bu işlerin yanı sıra önümüzde gelen kışa hem ev horantasının nafakasını hem de mal melalin yiyeceğini samanlığa doldurup kışı rahat geçirmek gerekti. Haa bunun yanında delikanlı oğlanı olanlar oğluna kışın düğün yapmak üzere kız bulmak için de hazırlık yaparlardı. İşte daha harmanda düğen ve savrum ile uğraşılırken bu kız işi de bu arada halledilirse oğlan ana babasının keyfine diyecek olmazdı.
Peki de, köy yerinde bu tür dünürcülük işlerinin ehli olan kimdi? Kimlerin bu konuda tecrübesi ve söz sahibi olduğunu oğlan ailesi iyi bilir ve gerek akrabalık bağı olsun gerekse komşuluk ilişkisi olsun o şahsa gidip rica edilir akıllarından geçen kızı onun aracılığı dünürcü başılığı ile isterler, aylarca gidip gelerek ısrarcıda olurlardı.
İşte bu işlerde babam merhum çok iyi bir dünürcübaşı idi. Dilbezek yani güzel konuşan tatlı dilli sevilen sayılan bir insandı aynı zamanda. Rahmetli babacığım kemik hastalığı denen bir hastalıktan dolayı bazen iyi olur bazen de yürüyemeyecek derecede hasta olur sık sık hastanelerde yatardı. Ben henüz 5 yaşlarındayım harman savurmak için gece harmana giden anam ve babamla mutlaka harmana giderdim. Akşam karanlık çökünce şayet gedavet rüzgarı esmiyor da harmanlarda çalışanlar rüzgar bekliyor ise, bir komşumuz var Ali emmi harmana gelir, babamı bizim harman yerinden sırtına bindirir bir başka harmanın yakınına götürüp bırakır bir müddet geçince de gidip tekrar sırtına alıp bizim harmana getirirdi. Sonra bir hayli hararetli konuşurlardı babamla. Anacığıma sordum: “-Bu Ali emmi babamı nereye götürüyor ana?”“-Filanların Hafize yengenin kızı var ya onu kendisine istemeye yani dünürcülüğe gönderiyor” dedi.
O gün sanırım istekleri olmadı iki gün sonra yine bir akşam Ali emmi babamı sırtına alıp o yengelerin harmanına götürüyordu ki, “Ben de gideceğim” diye başladım sızlanmaya. Ali emmi “sen gitme Ismayıl” dediyse de babam merhum “Gelsin canım bir zararı olmaz” dedi, gittim. O harman sahibi Hafize yengeye babam adaplı bir şekilde seslendi “Ben yine geldim Hafize aba bana bir netice ver görüşeceklerinle görüştün mü?” diye sordu. Kadın “Ulen sümürtçü (Israrcı, bulaşık adam) senden kurtuluş yok mu, bıktırdın iyice beni. Neyse olsun bakalım hadi kışa düğün hazırlığınızı yapın, verdim gitti. Ne yapalım Allah kerim, gülerse yüzü var ağlarsa gözü var. Kaderinde ne varsa onu görecek” dedi.
Babam müjdeli haberi almıştı bana “Ali’yi çağır beni götürsün” derken zaten harman duvarın altına gizlenmiş bizi dinlemekte olan Ali emmi hemen sevinçle babamı sırtına alıp harmanımıza getirdi. Babamın anamın ellerini öpüp sevinerek evine gitti.
Merakımı celbetti. “Ana bu Ali Emmi’ye neden babam kız isteyor, onun anası babası yok mu?” diye sordu. Anacığım“Yok guzum ölmüşler. Baban da bu Ali emmini çok sever. Gomşu çocuğu. Onun için ben analık babanda babalık yapıyoruz Allah rızası için.” “Neden babam ve sen?” diye tekrar soruyorum. “Guzum babanın böyle hastalıklı olduğuna bakma. Köyde sözü dinlenen sevilen sayılan bir kişiliği var. Baban dilbezek (konuşkan) kız istediği oğlanın ve ailesinin meziyetlerini iyi öven kız tarafını da ikna edebilen bir yapısı var. Onun için köyde birçok kişi böyle konularda babandan ve benden mutlaka yardım isterler. Bizde fakir aile olmamıza rağmen bu Allah rızasını gerektiren işlerde aracı olmaya çalışırız” dedi.
Sonra o kış Ali emminin düğünü yapıldı bizim köyde adettendir evlenen delikanlı ilk gerdeğe girdiği gecenin sabah namazında gelin hanımla birlikte kalkar ana babasın elini öpmeye gelirdi. İşte Ali emmi de ilk evlendiği gecenin sabahında bize geldi ve anacığım ile babacığımın ellerini öptüler benimle de bir hayli şakalaştılar. Ali emmi bana zeki olduğum için ilk çıkan türküleri mutlaka öğretirdi. Örneğin çadırımın üstüne şıp dedi damladı. Harmana kuyu kazdım. Yar okudu ben yazdım. Allan gel pullan gel, harman sonu dolan gel. Kuyu üstünde kuyu, uyu sevdiğim uyu, bana serhoş diyorlar içtiğim üzüm suyu. Bu türküleri belletir ve bana söyletirdi.
Sonraki yıllarda yaşım ilerledikçe babamın bu meziyetlerine çok şahit oldum. Bunun başında dürüstlük ve inanırlık geliyordu. Yine böyle bir dünürcülük olayına şahit olmuştum komşularımız olan Mehmet emmi İle Fadim yengenin oğlu Ahmet için babacığım bir akrabasının kızına dünür olmuştu da kız tarafı variyetli oğlan tarafı ise orta halli idiler. Kız tarafı çok nazlandı belki aylarca kar kış demeden dünür gidiyordu babacığım gündüzleri de anacığım kız tarafının kadınlarını iknaya çabalıyorlardı. Son gece dünür gidişlerinde enteresan bir şey olmuştu, hatırlıyorum. “Artık gelmeyin Osman bu iş olmayacak” demiş babamın akrabası olan kız anası evden ayrılırlarken. Babacığım soğuktan dolayı başına sardığı poşusunu kız evinden çıkışta bulamayınca bu işin olacağını anlamıştı üstün zekası ile. Gece eve gelince anam “Ne oldu herif söz alabildiniz mi?” diye merakla sordu. Babam “Olmadı karı amma sanırım olacak bu iş” deyince anacığım “Niye böyle bilmece gibi gonuştun herif” deyince, babamın cevabı“Poşumu saklamışlar bu işin olmasını isteyen birisi var kız evinde ama kim. Ya kız istiyor ya da o evden biri, neyse yarın Ismaylım (beni işaret ederek) bu işi anlar”oldu. Anacığım “Çocuk ne bilecek yahu sen delirdin mi?” diye şaşkınlıkla karşılık verince, babam “Deliren filan yok, sabahı bekle” dedi ve yattık.
Sabah oldu kış günü, her taraf kar. Babam merhum bana “Guzum Ismayıl hadi filan adamlara git o evin büyük kızı aban var ya, ona deki ‘babamın poşusu kalmış sizde, onu verecekmişsin de’. Bakalım ne diyecek” dedi. Ben gidip o kıza durumu söyleyince kız bana gizlice “Ismayıl sarım (bir sevgi sözüydü) Osman emmime söyle akşam kendisi gelsin poşusunu almaya şimdi işim var benim onu bulamam” demişti. Babam merhuma bunu söyledim “Evet kızın bu işe gönlü var. Bu gece sözü alacağız şayet olmaz derlerse ben söyleyeceğimi bilirim” demiş. Anacığımda “gızı mahcup etme sakın ha” diye babamı uyarmıştı. Ama babam zeki adamdı akrabası olan ev sahibi kadını bir kenara çekip “Teyze bu işe he deyin sonra beni suçlamayın. Sel gider kum kalır bu sözü eyi aklına koy” demiş ve kızın sözünü alıp gelmiş o gençlerde evlenip ömür boyu mutlu olmuşlardı.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.