Ailemizin büyüğü canımız ciğerimiz
O hayatına çokça karışılan adamdı. Karısı karışırdı. Kızları karışırdı. Arada oğlu takılırdı. Gelin ve damatlar bile müdahale etmeye kalkarlardı adama. Karısının karışması ise tahakküme benzer bir şeydi. Sözüm ona her şeyi de onun iyiliği için yapıyorlardı…
Çalıştığı kurumda herkesin büyüğü ve ağabeyiydi.
Birgün evde daral geldi. Attı kendini dışarı. Ayakları onu evine yakın olan eski çalıştığı kuruma götürdü adeta. Kurum Müdürü, vay ağabeyim hoş gelmişsin dedi. Çaylar söylendi, sohbet muhabbet derken, geldi öğle vakti. Müdür, dur dedi gitme hemen, öğle yemeğini beraber yiyelim.
O günler kurumlarda öğle yemeği çıktığı günlerdi. Aşçı, hoş gelmişsin ağabey dedi elini öptü. Müdür, ağabeyim dedi hatırladın değil mi, aşçıyı sen almıştın işe. Senin Müdür Muavini olduğun dönemde bende senin yanında yetiştim. Senin hakkını ödeyemeyiz biz.
Müdür, aşçım dedi, bundan böyle ağabeyim öğle vaktine ne zaman gelse, ona ikram edeceğimiz bir şeyler olsun. Hiçbir şey bulamadın, bir yerlerden ekmek arası bir şeyler yaptır.
Ağabeyin kurumunda onu seven sayan insan çoktu. Benim de kalbimi kırdı, bana da acı söz söyledi diyen tek bir insan çıkmazdı. Gel gelelim onun bu güzel ve hoş halini ne karısı anlamıştı ne de çocukları.
Adam bir güzel karnını doyurdu. Kahveleri de içtiler. Ağabey biraz dolaştıktan sonra geldi evine. Karısı nerde kaldın dedi. Bu seferde kuruma gittin değil mi? Sen emekli olmadın mı? Kaç kere dedim gittiğin yerlerde yemek yeme diye…Yemeği orda yedin tabi…Hasta ol, sürün, başıma kal!
Kadın aldı telefonu eline, babanız yine kuruma gitmiş diye konuştu da konuştu. Uğraşamıyorum artık bu huysuz ve inatçı babanızla gelin ne yaparsınız yapın diyerekten…
Akşam herkes eve doluştu. Kimi doktor kesildi, kimi diyetisyen, kimi uzman…Damatlar ahkam kestiler, gelin, annemi dinlemende yarar var dedi, oğul dokunmayın bizim ihtiyara diye dalgasını geçti her zaman olduğu gibi.
Adama konuşacak söz bırakmadılar. Ağzını her açtığında, karısı neler demedi neler.
Gece on iki ile bir arası her biri bıraktılar gittiler. Karısı küstü. Adam ben kime ne yaptım diye düşündü kaldı.
*****
Diyelim ki, bu hikayemizde olduğu gibi, adam düşündü düşündü ve Allah etmesin sabaha çıkamadı…Az mı ben ne yaptım lafları duyduk…
O güzel insanın hayatını zehrettiler diye konuşanları var mı unutan?
Korumacılık güzel şey amma…İfrat da haram…
Neden mi bu kadar üzerine titriyoruz diyorlar?
Ölmesin diye!
Tövbe…tövbe…Bırakın adamı kendi haline…
Aman efendim, olur mu öyle şey?
Ailemizin büyüğü canımız, ciğerimiz…
Sonra yine devam…
Hapını içtin mi? İlaçlarını aldın mı? Doktoru aradın mı?
Bir gün değil, üç gün değil, her gün…
Bak falancanın kocasında da aynı kronik hastalık varmış. Adam geçen akşam rahmetli olmuş…
Adam le havle…demiş, yahu bizim de gideceğimiz yer orası değil mi?
Sus…Andığın yerden uzak olsun. Allah korusun…Deme öyle…Senin bu yaptığına ajitasyon derler…
Adam duman…Aniden gidecek, korumacılık tavan…Laflar yavan…Çoluk çocuk, hısım akraba, konu komşu, eş-dost dille, elle, kolla tam bir kalkan…Biz ne yaptık ki…İyi olsun dedik…İyi olsun istedik…Yeminle böyle olsun istemediydik…
Bizi yaratan, gel dediğinde, bana dön dediğinde…
Var mı mâni olacak?
Azıcık rahat bırakın şu insanı…Nefes alsın…Kendine gelsin…Soluklansın…
*****
Adam seksene dayanmış…Kalp var, şeker var, tansiyon var, kolesterol var…Var oğlu var…
Cümbür cemaat herkes başında…
Şunu yut…Sözümü tut…Tatlıyı unut…Dışarı çıkma…Kafana takma…Adam emekli…
Aldığı maaş belli…Neredeyse ikinci emekli oldu, yok mu kimsenin haberi?
Kadının ağabeyi, salın adamı demiş, rahat bırakın…Gitsin dolaşsın, buluşsun hayatta kalan birkaç arkadaşıyla…Almayın elinden yaşama sevincini…
İşime kimse karışmasın diyenlere ne diyeceksiniz?
Varınca ara…Arayınca cevap ver…Geç kalma…Tansiyonun düşerse oğlanı ara, torunu ara…
Bi taneden fazla çay içme…Bak kahve yasak…Sigara içilen yerlerden uzak dur…Arada bi tane falan içiyor muşsun, yeminle her neredeysen gelirim oralara…
Bunlar yetiyor mu?
Yetmiyor…
Baban evden çıktı…Hemen düş peşine diye babanın ardından gönderilen evlatlar yok mu?
Ey güzel insanlar! Ömrün son deminde, bu günler, kavga kıyamet günleri değil. Kalp kırma günleri değil. Hele küsme gönül koyma günleri hiç değil. Durun biraz, ağırdan alın, sakin kalın…
*****
İnsanın en rahat edeceği zaman ne zaman?
Kimi öldüğünde diyor…Kimi bu gidişle, ölsen de kaçışın kurtuluşun yok düşüncesinde…
Ah hoşgörü ah…Hoşgörü adına sevdiklerimizi cenderelerde, mengeneye sıkıştırıp elimizdeki laf törpüleriyle habire törpülüyoruz. Güya, sevdiğimizi ve koruduğumuzu sanıyoruz. Oluruna bırakmak, takip ettiği hissini vermeden takip etmek gibi yöntemler bize ters…Alem ne der, el alem ne der, hısım akraba ne düşünür çok daha baskın…
Alem önce kendine baksın diyenimiz yok.
Ondan sonra, mezarlarından gelemiyoruz, pişmanlıklarımız ve gözyaşlarımız cabası…
Keşke ile başlayan çaresizlikle çırpınan kelimeler ve cümlelerin hangi birini sayalım….
Biz insanlara eziyet etmeye, çektirmeye yemin mi ettik? Bilmeden istemeden tahakküm etmişim demenin ölüp gidene var mı bir faydası?
Bırakın insanlar son demlerini huzur içerisinde yaşasınlar.
İlgilenin elbet…Lakin böyle değil…Bağıra çağıra değil…
Bizden öncekilerin hangisi kaldı hayatta? Hepsini biz uğurlamadık mı? Aynı yanlışları, aynı hataları defalarca yapmadık mı? Bu tekrarlar neyin nesi? Biz durmasını neden bilmiyoruz?
*****
Şunu yap, bunu yapma diye diye bunalttığımız, iyiliğin baskıya dönüştüğü yakınlarımız maazallah ölmeden elimizden kurtulamayacaklar mı?
Öldü de kurtuldu diyenleri de kınıyoruz. Benim düşündüğüm kadar şu düşünmedi, bu düşünmedi diye de konuşmaktan geri durmuyoruz.
Olmaz olsun böyle sevgi, böyle ilgi, böyle yaklaşım diyenlere karşı açmış olduğumuz savaşların hızına yetişebilene aşk olsun…
Ben görevimi yaptım. Allah beni biliyor, Allah kalbimi biliyor diye yaptığımız savunmalar dillere destan…
Bizim asıl sıkıntımız burada işte…Kendimizi haklı görme ve haklı çıkarma hali…Hatamızı bir türlü görememe ve kabul edememe hali…
Bu ve benzer haller için şöyle dua ediyor Hz. Mevlâna, “Ey âlemin yaratıcısı! Kasvetli, kararmış, katılaşmış adeta taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat!”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.