AKLI NEFS’E TAPUSUYLA VERMEK
Hz. Allah(cc)’ın imandan sonra insanoğluna bahşettiği en büyük nimet akıldır. İnsanı diğer tüm varlıklardan üstün kılan da akıldır. İnsanoğlu ne çektiyse aklını doğru istikamette kullanamayan insanlardan çekmiştir.
Günümüzde de aynı sıkıntıların yoğun olarak yaşandığını açık ve net olarak her yerde görmekteyiz. İnsanlar, Hz. Allah(cc)’ın verdiği aklı Hz. Allah(cc)’ın istekleri doğrultusunda yerine getirmesi gerekirken tam tersi nefsin arzularını yerine getirmektedirler. İşte bu akıl, nefsin kontrolüne girmiş akıldır. Aklını kullanan insan, Hz. Allah(cc)’ı tanır, Hz. Muhammed(sav)’in getirdiklerine inanır ve inandığı gibi yaşamaya çalışır.
Yüce Rabb’imiz “Onlar sağır, dilsiz ve kördürler, zira akletmezler” buyurmaktadır. Kur'an-ı Kerim’in bir çok ayetinde akıl ve akletmeyle ilgili açıklamalar yer almaktadır.
Hz. Allah(cc)'ın varlığına, birliğine, Hz. Muhammed(sav)’in peygamberliğine delâlet eden binlerce hadiseye şahitlik eden birçok insan akledemediklerinden iman edememişler ve imansız olarak öbür dünyaya göçüp gitmişlerdir. Ebu Cehil, Ebu Lehep ve diğerleri gerçeği görmüyorlar mıydı?
Görüyorlardı; akıllarını nefsin tapusuna verdikleri için gerçeği görmek istemediler!
-O nefsi emmare yok mu o nefsi emmare! Yakayı bir kaptırdın mı adamı ebedi cehenneme kadar götürür! Hz. Allah(cc) korusun!
Peygamber Efendimiz(sav); ”Akıllı, nefsini kontrol altına alıp ölümünden sonraki ebedi hayat için hazırlanan kimsedir” buyurarak akıllı insanın nasıl hareket etmesi gerektiğini buyurmaktadır. Nefsin arzusuna uymayan ölümden sonraki hayatını düşünerek hareket eden insan akıllıdır.
Aklı nefse tapusuyla veren insanlar her türlü kötü söz ve fiili işler; her türlü iftirayı rahatlıkla atar; söver sayar; merhametten uzak küçücük çocukları bile öldürmekten, masum halkı bombalamaktan çekinmezler. Akıllarını nefse tabusuyla veren insanları iki grupta sınıflayabiliriz.
Birinci grup; İslam’a inanmayan açık açık Hz. Allah(cc) ve Hz. Muhammed(sav)’e düşmanlık edenler. Bunlar, dünyayı sömüren, kan gölüne çeviren; yani, çağdaş dünya dediğimiz alçak insan toplulukları.
İkinci grup; görünüşte birinci gruptan görünmeyen ancak, birinci gruba dolaylı da olsa hizmet eden, destek verenler. Yani, dindar görünerek din ile insanları saptıranlar. Bunlar birinci gruptakilerden çok daha fazla etkili ve tehlikelidirler. Birinci gruptakiler insanın bu dünyadaki hayatına kastederken ikinci gruptakiler insanın imanına zarar vererek telafisi mümkün olmayan ahiret hayatını mahvetmektedirler.
Bunların en temel özelliklerinden biri Allah(cc) dostlarını, alimleri özellikle de Mürşit-i Kamilleri karalamaktır. Çünkü, Allah(cc) dostları, mürşitler, alimler insanların nefsin kontrolüne değil; İslam’ın kontrolünde olması için çalışırlar. Hz. Allah(cc)’ı ve Hz. Muhammed(sav)’i tanıtırlar. İslam’ın emirlerini yerine getirmeyi, yasaklarından kaçınmayı öğreterek insanların ebedi kurtuluşu için çalışırlar.
Bu mübarek insanların manevi terbiyesine talip olmuş insanları terbiyesizce “AKLINI KİRAYA VERMİŞ” suçlamasıyla aşağılamaya çalışırlar.
Maalesef, “15 Temmuz Darbe” girişiminden sonra “Aklı Kiraya Verme” aşağılamalarına insanımızın bir kısmı da aklını kullanmadan, düşünmeden, araştırmadan itibar ederek ziyana uğramaktalar.
Allah(cc) rızası için azıcık düşünün! Türkiye’nin en zenginleri, bir ordunun generallerinin yarısı; sayıları yüzlerle, binlerle ifade edilen profesörler, siyasiler, sanatçılar vs. bunların hepsi F. Gülen diye tapusu ABD’de olan bir adama akıllarını kiraya mı verdiler? Bunlar akıllarını kiraya falan vermezler; toptan nefse tabusuyla verirler! Öyle değil mi? Eğer, bir hocaya kiraya vermek isteselerdi herhalde ABD’deki hoca kılıklı bir adam yerine ülkemizde yaşayan bir hocayı seçerlerdi.
-Yok öyle bir şey; menfaat, menfaat yine menfaat daha fazla menfaat…
Nefis ve şeytanın bir insanı emrine almak için kullandığı üç önemli tuzağı var. En çok bu tuzakları kullanır. Bunlar, makam hırsı, para hırsı ve şehvet hırsı!
Mürşit-i Kamiller insanları nefsin tasallutundan kurtararak aklın özgürleştirmesine çalışırlar. Bu özgürleşme Hz. Allah(cc)’a bağlanmayla gerçekleşir. Bir insan Hz. Allah(cc)’a ne kadar bağlanırsa o kadar özgürleşir. Bu manevi vazife Mürşit-i Kamillere verilmiştir. Bu iş her ortaya çıkıp ben şeyhim ben mürşidim diyenin işi değil; hele hele şaklabanların hiç işi değil!
Gerçek Mürşit-i Kamiller kendi heva ve heveslerine göre söz söylemez ve davranışta bulunmazlar. Çünkü, onlar peygamber varisidirler. Postuna oturup gelene geçene el öptürmeyle vakit geçirmez, dinimizin öğretilmesi ve yaşatılması için her türlü eza ve cefaya katlanarak çalışırlar.
Hz. Allah(cc) izin verirse gelecek yazılarımda gerçek Mürşit-i Kamilleri kendi kapasitemce anlatmaya çalışacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.